08 Ekim 2004
Demet
aslında ablamın arkadaşı ama arada sırada onunla da mesajlaşıyoruz. Bi
mesajında günlük tuttuğundan bahsetmişti, ona yazıyorum. Mesajlarda ablam da
“cc”de.
Banu:
Şekercim, yani hevesini
kırmak gibi olmasın ama "Günlük" olayı lise (hadi bilemedin
Üniversite'nin de ucundan acık) zamanlarında başvurulan ve o sıralarda yazılmakta olunan karşı cinsten şahsiyetin yanlışlıkla eline geçirip okuması için dua edilen bi materyaldi. Yani senin yaşında, hadi hedef göstermeyim, benim yaşımda söylenmek istenenlerin bodoslama söylenebildiği varsayılır. Bak benimkisi daha iyi bi yol, ben kime ne yazarsam-not, mektup, kısa mesaj, vb.-herşeyi saklıyorum, eğer outlook'un içinde saklarsan tarih sırasına da sokabiliyosun, al sana günlük, ne diye bu çağda, muassır medeniyet seviyesinde tükenmez kalemle falan uğraşasın ki? Bi de tam heyecanla bişiler yazarken, en olmadık zamanda biter o kalem, adamı hasta eder.
Üniversite'nin de ucundan acık) zamanlarında başvurulan ve o sıralarda yazılmakta olunan karşı cinsten şahsiyetin yanlışlıkla eline geçirip okuması için dua edilen bi materyaldi. Yani senin yaşında, hadi hedef göstermeyim, benim yaşımda söylenmek istenenlerin bodoslama söylenebildiği varsayılır. Bak benimkisi daha iyi bi yol, ben kime ne yazarsam-not, mektup, kısa mesaj, vb.-herşeyi saklıyorum, eğer outlook'un içinde saklarsan tarih sırasına da sokabiliyosun, al sana günlük, ne diye bu çağda, muassır medeniyet seviyesinde tükenmez kalemle falan uğraşasın ki? Bi de tam heyecanla bişiler yazarken, en olmadık zamanda biter o kalem, adamı hasta eder.
Neyse, gene yazarsan
ben de yazarım, öööle yazışır dururuz...
Demet:
Şekercim,
Günlük tutmamın nedeni
giderek alzheimer mıdır nedir o hastalığa ducar olduğuma inanmaya başlamam. Bir
unutkanlık, mesela dün maliye profesörü bi ahbabımla sinemaya gittik, eh tabi
tahmin edebileceğin gibi sohbet de ettik. ODTÜ’deki hocaları sordu, orada da öğretim
üyeliği yapmış... Hocalarımdan birinin adını hatırlayamadım bir türlü. Hani
citroen’i vardi, bilmem ne dersi verirdi gibi sessiz sinema oynattım kadıncağıza,
nerdeyse o hatırlayacaktı. 60 yaşında kadın zehir gibi. Saatler sonra adamın adını
hatırlayabildim ancak. Giden gri hücrelerime mi acıyayım, irezil olduğuma mı? Bu
talihsiz olay günlük tutma kararımı iyiden iyiye pekiştirdi. Dün akşam yatmadan
evvel vaka-i nuvistliğime devam ettim büyük bir kararlılıkla ve 5, 6, 7, 8 Ekim
günlerine “hatırlanacak bir şey olmadı” yazdım. 9 ve 10 Ekim günlerine ise olan
biteni yazdım (meraklanma gittiğim filmleri, yaptığım alışverişleri filan).
Aplanın hafızasının ben olduğumu düşününce (ben bu adami taniyor muyum? vb
sorulara yanıt vermeye devam etmek lazım)
ikimizin de emekli olduğumuzda bu günlüğe ziyadesiyle ihtiyacımız olacağına
seni inandırmışımdır umarım. Bilgisayar meselesinde tabiatıyla haklısın. Amma
velakin benim daha eve bir bilgisayar almamış olduğumu söylemem de ikna olmana
katkıda bulunur belki.
Banu:
Ay bana alzheimer deme
valla, ailede mitoz bölünmeyle artıyorlar, Ege'nin geleceğini hiç parlak
görmüyorum, yani düşünsene çocuğun anne tarafından 3, baba tarafından 1
alzheimer vakası var, o da bilinen, bilinmeyenleri de düşünmek lazım. Gerçi
ırsiyet oranı %1 diyolar ama bi sorsak kimbilir Mendel neler anlatacak.
Yani sen de, o hanım
ODTÜ'deki hocaları sorduğunda "sen şimdi boşver ODTÜ'lü hocaları, asıl bi
İlhan İrem vardı, o n'aapıyo?" diyip konuyu değiştiremedin mi? Yani
"a-aaaa, kadına bak, diplomat olmuş ama adam olamamış, kendisini bu güne getiren
hocalarını hatırlamıyo" diceklerine "vah vah, atlattı herhalde"
demeleri daha iyi olmaz mıydı? Neyse artık, bi daaki sefere.
Evinde niye bilgisayar
yok? Yani prensiplerine mi aykırı, etik olarak doğru mu bulmuyosun, dini
inançlarına mı aykırı, yoksa sadece paran mı yok? Gerçi biz de evdekini kullana
kullana kafamız yarılmıyo, bi tek Ege hakkını vererek bilgisayar oyunlarının
gözüne kodu bi zaman ama, o da geçti artık, çoğu zaman haftada 1 falan açar
olduk bilgisayarı, ama olsun, havalı gösteriyo.
Demek Aplam sana
"ben bu adamı tanıyor muyum?" diye soruyo ha? Gerçi ben de sadece
yanımda biri varken ıspanak alıyorum, yanımdakine soruyorum "bu ıspanak di
mi?" diye. Çünkü bi keresinde zavallı çocuma ıspanak diye rokayı bi güzel
pişirip yedirdiydim de... Yani olabilir böle şeyler, fazla yadırgamamak lazım.
Öptüm
Not: Aplaanım, gazete
editörü havalarında Ramses gibi oturuyosun orda, kaldır dötünü de iki satır
bişi de sen yaz.
Apla:
Yok yaa, siz hararetli
hararetli yazışıyorsunuz diye sesimi çıkarmadan izliyordum. Ama doğrusu editor
ramses olma fikrini de sevmedim değil.
Banu:
"İki satır"
lafın gelişiydi...
Demet:
09.00 toplantısı ile
hayata (ne hayat) başlayınca bugün yazamadım, cevap hakkımı kullanıciim
elbette..
Apla:
Bak onunki iki satır
bile değil.
Banu:
So what yani? İki
yanlış bir doğru etmez. Sen de kısalttıkça kısaltıyosun, yakında
"mök" yazıp yollıcan.
Apla:
Mök!
Banu:
Bak! Ben sana dedimdi.
13 Ekim 2004
Nazım’ın
“Hayatı Iskalama Lüksün Yok Senin!” başlıklı bir…hmmm…şiirini (ya da metnini,
diyelim) yolladım.
Aslan:
Usta usta olduğundan
konuya hakim tabii ki, hatta biraz fazla hakim sanki… Biz faniler içinse pek
çetrefil, girintili çıkıntılı bir konu olduğundan hemen birşey söylenemez, üstelik
bu tür sözler için, deniz kenarları, rüzgarlı havalar, uçuşan kaşkol ve
mendirek de şarttır. Ancak, kendini o serüvenli yollarda kaybedemeyenlerin, aşk
üzerinde çokca durduğunu da yazar bazı eski yazıtlar..
Banu:
Vallayi Aslan, tabi ki
Nazım'a saygımız sevgimiz sonsuz. Ancak ben yaşam tarzı olarak "acılara
tutunarak yaşamak"ı hep biraz fazla melodramatik bulmuşumdur. Acılar
yaşanır, geçer gider, o acıya "tutunmaya" kalkarsan bir adım ileriye
gidemezsin. Dersini alıp, hayatına olumlu bir katkı haline getirebiliyorsan, ne
ala, yoksa Fransız filimlerindeki gibi ufka bakar durursun. Hayatın ağırlaşır,
kafanı soldan sağa 10 dakkada çevirmeye başlarsın. Ama bu kısmı dışında
olağanüstü güzel bir metin (başında "şiirden alıntı" diyor ama bana
daha çok deneme falan gibi geldi), diye düşünüyorum.
14 Ekim 2004
“Bu
ara biraz fazla "öğreten adam ve oğlu" havasına girdim ama bu da pek
güzel anlatmış...” notuyla “Ne Çekerse Anılarından Çeker İnsan” başlıklı bir
yazı gönderdim.
Aslan:
Böylesi metinler ve
kitabeler yıpratıcı bir düşünce dünyası yaratır ki, insan dikkat edeceğim, yol,
bisiklet, vefa, cefa derken yediği çinekopun bile tadını alamayabilir… Unutmayalım,
"her akıllı insan elbette mutsuz ölecektir ve o bundan şikayet de
etmeyecektir, aradaki fark budur işte."
Banu:
Dua et, akıllıyım bari,
bi de okuduğunu anlamayan bi salak olup sana böyle şeyler yollayıp
dursaydım??!!
Sen. Ben. 17.03.
Otopark. Inının. Eşedü. (Sinemaya
gideceğiz. Akşam çıkışta benim arabayla)
Aslan:
No panic... Sabah ölüm
sigortamı üç kat daha artırma talimatını hemen verdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder