29 Ocak 2009
Aslan:
Bu sabah başladığım,
Çin’de 1950-60’lı yıllarda geçen ve bir ailenin yaşamındaki olayları konu
edinen hüzünlü romanın başlangıcı, kitabın ilerisi için ipuçları veriyordu.
Roman: Rüzgarda
Savrulan Yaprak
Yazar: Ting-Xing Ye
İthaf yazısı: Annem
Li-Xiu-feng, babam Ye Rong-ting, büyük halam Chen Feng-mei’nin anısına..
30.sayfaya kadar, 22
kere geri dönüp, kim kimdi, kim erkekti, kim kadındı, kim dost kim düşmandı,
kim genç,kim yaşlıydı, kim arabacı, kim doktordu diye baktığımı itiraftan
çekinmeyeceğim. Yaşasın Ali, Dr.Rosa, Ayşe, Hugo, Abdülselam, Fidel, Kerim,
Tim, Pierre, Cathy Vega, Ömer, Oliver.
Eseri, şiddetle
önermiyorum.
Banu:
Şimdi mesajını tekrar
okuyunca dikkat ettim de, niçin Kerim ile Ömer’in isimleri geçiyor da Melih, Barış
ve Banu isimleri geçmiyor? Yani merakımdan soruyorum, sırf merak...
Aslan:
Evet doğru bir soru, iyi
bir gözlem. Yanıt şöyle, aslında sadece, Cathy Vega yazdım diye, Ömer
yazacaktım ama, bu sefer ne amaçla yazdığım anlaşılacaktı, bu yüzden Kerim’in
adını da ekledim ki, hedef karışsın, hem de Cathy Vega fenomeni dolaylı olarak Kerim’i
de ilgilendirdiğinden, mesaj da vermiş olayım. Yani çok ince düşünme sanatı
sadece kadınlara özgü değil, erkeklerin gorilden kopmasının üzerinden de
milyonlarca yıl geçti. Gülmen çok ayıp, arkadaşlarını böyle mi görüyorsun yani.
02 Şubat 2009
Beril
“Ay!!! içime su serpildi...” diyerek bir yazı yollamış. Yazı şöyle başlıyor: “A.Rooney
der ki: Yaşım ilerledikçe, en çok 40 yaşını aşmış kadınlara değer vermeye
başladım. İşte bunun sebeplerinden bir kaçı…” ve altında sebepleri sıralıyor.
Eda:
İyi de a.rooney kim? Yakışıklı
biri mi? Benim de içime su serpildi de, kırışıklarıma bir faidesi olmadı......
Hem sonra şunu anladım
ki ben 20 imde-30 umda da aynı böyle kırkımdaki gibiymişim. Buna sevinmeli mi
üzülmeli miyim onu çözemedim
Elçin:
İpnenin biri.
Beril:
Nah öyleydin...
Eda:
Yemedi ha? Bu kadar da
direk söylenmez ki. Restoranda hır çıkarmadım mesela. Maç sırasında mız mız
etmedim, kitap okudum, bulaşık yıkadım. Ha diğerleri uymuyor olabilir. Ne
vuruyon ki yüzümüze?
Banu:
Valla ben de kendimi
sanki hep böyleymişim gibi gördüm ama Beril'in tepkisi beni ürküttü. Acaba ben
de mi "nah öyleydim"?
(A.Rooney’nin
yazdığı maddeleri ele aldım)
40
yaşını geçmiş bir kadın asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp ‘ne
düşünüyorsun?’ diye sormaz. Umurunda değildir çünkü ne düşündüğünüz. 40 yaşını aşmış çok az kadın onun hakkında ya da
yaptıkları hakkında ne düşündüğünüzü önemser. Yani
genel olarak kimin ne düşündüğü pek umurumda değildir, hatta yaşlandıkça daha
çok umursadığımı farkettim.
40
yaşını aşmış bir kadın TV deki maçı seyretmek istemiyorsa, söylene söylene
TV’nin karşısında yanınızda oturmaz. Yapmak istediği bir şeyi yapar. Ve bu
genellikle daha enteresan bir şeydir. TV'deki
maçı seyretmek istemiyorsam, zaten benim istediğim şey seyredilir, Deniz maçı
izlemeyi çok istiyorsa, içerideki televizyona gider.
40 yaşını aşmış bir kadın
kendini yeterince iyi tanır ve kendinden emindir. Kim olduğunu, ne olduğunu, ne
istediğini, ve kimden istediğini bilir. "Kendini
tanıma ve ne istediğini bilme" mevzuunda da kendime 10 üzerinden 8,5
verebilirim.
40 yaşını aşmış kadın,
ağırbaşlıdır. Bir operanın ortasında ya da pahalı bir restoranda sizinle çığlık
çığlığa kavga etmesi çok nadirdir. Hiç
bir zaman ortalıklarda bağıra çağıra kavga edecek kadar kendimi küçük görmedim
(babababa, inceliğe bak).
40 yaşını aşmış kadın övgüler
yağdırmakta çok bonkördür, çoğu hak edilmemiş bile olsa. çünkü takdir
edilmemenin ne olduğunu iyi bilir. Hak
edeni her zaman överim.
40 yaşını aşmış kadın sizi
bayan arkadaşlarıyla rahatlıkla tanıştıracak kadar kendine güvenir. Daha genç
bir kadın, en iyi arkadaşını bile görmezlikten gelebilir, yanındaki adama
güvenmediği için. Hiç bir zaman erkek arkadaşımı
veya kocamı, bayan arkadaşlarımla tanıştırmaktan çekinecek kadar kendime,
sevgilime/kocama veya bayan arkadaşıma saygısızlık etmedim.
40 yaşını aşmış bir kadın kıpkırmızı bir ruj sürdüğünde bu ona çok yakışır. Ama daha genç kadınlarda
böyle değildir. Çiğ durur. Kırmızı ruj konusunda
bir şey diyemeyeceğim. Gençken de sürmemiştim, hala sürmüyorum. Belki bir
gün...
40 üstü kadınlar açık sözlü,
doğrucu ve dürüsttürler. Onun için ne anlam taşıdığınızı merak etmenize gerek
yoktur. Her zaman, hadi "genellikle"
diyeyim, açık sözlü, doğrucu ve dürüst olduğumu düşündüm. Hatta yaşlandıkça
her düşündüğünü söylemenin bazen doğru olmayabileceğinin farkına vardım. Yani
artık daha az açık sözlüyüm.
He mi?
Beril:
Bence hepimiz "nah
öyleydik" (iyi ki de değildik!!!) Eğer o zaman şimdiki kafada olsaydık
bugün farklı yerlerde olurduk biiirrr. Tek tek sayamıcam iikiiii. Ulams hep 40
gibi olmaya ne meraklı karılarmışsınız üüüççç.
Not: Elçin'e Andy'nin
ipneliği konusunda kesinlikle katılıyorum.
Banu:
Meraktan değil yahu,
burada "itne"nin sıraladığı özelliklerin 20'lik veya 40'lık olmakla
pek ilgisi yok, hatta bazı durumlar bende tersine işledi, demek istedim. Valla
ben kendimden o zaman da memnundum (yani gençkene de), şimdi de memnunum,
hahhaaaayt, bi daha mı gelecem dünyaya...
Eda:
Ulan kim bu a. rooney? Bari
çene yorduğumuza deyecek biri midir? Sıçtı günümün içine. Ben kimim, kimdim, kim
miydim?
Allahallah......
Banu:
A.Rooney kim?
Beril:
İpnenin biri dedik
yaa....
03 Şubat 2009
Aslan “İlginç...”
notuyla “İnsan vücudu, mucizelerle dolu bir makinedir” başlıklı bir yazı
yollamış. Bir adım atmak için 200 kas kullanılır, bir çift ayakta 250000 ter
bezi vardır, vb. vücudumuzla ilgili ilginç bilgiler. Son sırada da “Burnunuzla
başparmağınız aynı boydadır” diyor ve “Tam şu anda, eminim ki son maddeyi
deniyosun. .. Şimdi parmağını burnundan çek de bunu parmaklarıyla burunlarını
ölçmek isteyebilecek başka arkadaşlarına gönder bakalım” diye bitiyor.
Barış:
Nasılda bildi son
maddeyi denediğimi, göndermiycem kimseye işte.
Banu:
Ay bunu yediğine
inanmıyorum. Ben elimi bile kıpırdatmadım. Diyeceksin ki “Niye? Normal insan
refleksi bunu gerektirir”. Basit. Çünkü ben normal değilim… demiyeceğim, daha
akla yakın bir açıklaması var. Daha önce de buna benzer bir e-mail’de “hiç
kimse kendi dirseğini yalayamaz” ya da buna benzer bir şey vardı ve mesajın en
sonunda da “bu mesajı okuyan herkes dirseğini yalamaya çalışır” diyordu. Bunda
da aynı havayı sezince kılımı bile kıpırdatmayarak ona nanik yaptım. Kime?
Bilmiyorum... ama beni kandıramadı.
Ayrıca belirtmeliyim
ki, dirseğimi yalamaya da çalışmamıştım zaten. Kıştı, kollarımı sıvayarak bu
garip hareketi yapmam çevrede yanlış algılanabilirdi.
Barış:
Dirseğimi ben de
yalamaya kalkmadım. Ama az önceki mesajı okurken sol elim zaten çenemdeydi,
yani burnuma çok yakındı ve denemek zorunda hissettim. İyi de oldu çünkü
genelleme yanlışmış. Benim barnaam burnumdan 1 cm kadar daha uzun çıktı. Ya da
benim burnum veya barnaam yanlış da olabilir tabii.
Aslan:
Madem itiraf.com
sayfaları açılıyor, ben de yazıyı okuyunca burnumu tutmamıştım, ama burun bir
adet, başparmaklarsa iki adet, başparmak burun kadar deniyorsa, o zaman
başparmaklar eşit olmalı diye başparmakları yan yana getirmiştim. (a=b, b=c ise
a=c’dir. Hey gidi De Morgan, nur içinde yat)
Barış:
Çok matematik oldu. Ben
oynamıyorum.
05 Şubat 2009
Barış,
bulaşık makinalarında deterjan yerine arap sabunu ve elma sirkesi
kullanılmasının da aynı sonucu verdiği üzerine bir yazı yollamış.
Aslan:
Bu öneriye katılıyorum,
bulaşık deterjanları kimyasal yapıları itibarıyla sıkıntı yaratacak şeyler aslında,
özellikle gelişmekte olan bünyelerde, uzun vadede kesinlikle zararlı. Hemen
deneyeceğiz. Teşekkürler dikkatli kişi.
Banu:
Hemen ek bilgi
veriyorum. Biz denemeye başladık bile. Deterjandan hiç farkı yok, bulaşıkları
pırıl pırıl çıkarıyor valla. Elma sirkesini denemedik ama onu da deneyeceğiz.
Aslan:
E ama Barış’ın maili
geleli 27 dakika oldu, önceden deneyip de haber vermemiş olamayacağına göre,
sende Hermione madalyonu mu var, deneyip geri mi geldin, Şahgaga ne oldu?
Banu:
Valla utanarak itiraf
ediyorum ki bu mesaj bana daha önce gelmiş ve ben hiç oralı olmamıştım. İnternetten
gelen bilgilere artık hiç itibar etmiyorum ancak, Deniz’e de gelmiş bu mail,
baktı adaylıklar açıklanmıyor, bari bulaşık makinasıyla ilgileneyim dedi her
halde (bu bitişik mi yazılır ayrı mı? Bak şimdi, işin yoksa bunu araştır), bi
acele gidip arap sabunu aldı ve önceki akşam makinayı çalıştırırken bunu
kullandık. Peki sonrasında, yani denedikten sonra niye size bilgi vermedim, o
da ayrı bir muamma, ben eşekim.
Aslan:
Şakası bile uygun
değil, sen olmazsan biz hep bir eksik oluruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder