18 Nisan 2008
Banu:
Torununuz/Yeğeniniz/Kuzeniniz,
Monami Resim yarışmasında Türkiye 2.si olmuş, bugün eve bir ödül bisikletiyle dönmüş.
Ama tabi biz düztabanlığın kitabını yazacak bir aile
olduğumuzdan, galiba evdeki bisikletle aynı boy. Değiştirme kartı da yoktur Allah bilir.
olduğumuzdan, galiba evdeki bisikletle aynı boy. Değiştirme kartı da yoktur Allah bilir.
Bu arada, resmini
yarışmaya okul yollamış, yani bizim haberimiz bile yoktu.
Apla:
Bir web sitesi var mı
Türkiye 2.si resmi hayranlıkla seyredebileceğimiz?
Banu:
Valla ben de arandım
ama sadece bu konuyla ilgili haberler var, kaldı ki bu seneki yarışmanın
haberini de bulamadım, eskiler var. Ama Ege’ye sorarsan, karman çorman
anlatıyor resmini. Şimdi evde, bi ara istersen, heyecandan çatlamak üzere.
Bizim ev tel: …
Begüm:
Vaaay kutlarım resamımızı.
Bisiklet önemli değil, Türkiye ikincisi olduya sen ona bak, az buz bi şey değil.
Bravo Egoş! (Neden
internete bir tek 2006/2007 gösteriyorlar? Resim nasıl? Ege pasah (paşa demek istiyor) gibi geziyor mu
ortalıkta? Gezsin!)
Banu:
Valla Begüm’cüğüm, bu
2.lik kısmı biraz yanlış anlama olmuş galiba, ilk 20’ye giren çocuklar laptop
almış, sonraki 200 çocuğa da bisiklet vermişler, yani 200. de olabilir ama
olsun, bi ödül aldı. Hafta sonu ona bi de elektro gitar aldık (Aslında kendi
aldı, bayramlarda falan verilen paraları biriktirmişti) öğretmeni başlayabilir
dedi, şimdi ona başlayacak. Ama bugün
fen sınavı varmış, unutmuş alık, o başka. Yani elektro gitar çalan, aikidoda
siyah kuşak sahibi, dibine kadar sosyal ve arada sırada da derslerle ilgilenen
bi çocuğumuz var.
Begüm:
Bence büyük bi başarı.
Bana baksana bi oğretmen yanlış bi şey dedi için herşeyi (spor kısmını) bıraktım.
Ege 13 yaşında ve siyah kuşak. Siyah. Dersleri de boş ver bu yüzle zengin bi kadınla
evlenir olur biter.
21 Nisan 2008
Ablamları
bize kahvaltıya alma girişimlerimden 28.si de başarısızlıkla sonuçlanıyor. Ya Selami
turda oluyor, ya ablam şehir dışında oluyor ya da bizim işimiz çıkıyor.
Banu:
Aplacığım ve de Selamisi,
ben Pazar günü bizde kahvaltı ediyoz dedimdi ama bu hafta sonu kurultay var ya,
kocam önceden “ben Pazar günü biraz geç giderim” falan diyordu ama dün “öbür
haftaya ertelesek” dedi. Ben de şimdi size soruyorum, kahvaltıyı öbür hafta
yapsak olur mu? Bu durum sizi sarsar mı?
Selami:
lollll, gene yırttın. Öpüyorum.
Banu:
Yavvv bırak allasen,
sınav psikolojisi gibi oldum, ben üniversitede sınavların ertelenmesine de
sinir olurdum çünkü ben hep çalışmış ve hazır olurdum, o gün de o sınava girip
aklımdan çıkaracağımı umarken, aklıevvelin biri sırıtarak gelir, “sınavı
ertelettik yeooooo” der, bi de bizden aferin beklerdi. Tabi orada “hay Allah
cezanı versin, iyi bok yedin” denmez, öğrencilik raconuna ters, biraz cılız bi
sesle “he...hee...yooo, yaşasın, hebe hebe” diyerek o ahmak güruhun içinde yer
alırsın.
Yani demem o ki bu da
benim için bir sınav gibi oldu, üstelik bu bir türlü gerçekleşemiyor. Neyse,
hayırlısı ossun bakalım, şimdi netice itibariynen 4 Mayıs Pazar günü oluyor,
taam mı? Bu sefer de olmazsa artık sana bi çıkın hazırlayıp getirecem.
21 Nisan 2008
Beril:
Canlarım, ciğerlerim,
Bendeniz kör (Berk'le
bardakaltlarıyla yakantop oynarkene gözüme geldi de...) ve topal arkadaşınız.
Yarın için ayarlamış olduğumuz yemeki erteleyelim diyorum because keyifle katılamayacağım.
Ayağım beni hala rahatsız ediyor ve iki günde zıp diye iyi olacak gibi de görünmüyor.
Bütün haftasonunu evde ve de ayağımı yükseklere kaldırıp oturdum ama bana mısın
demedi, halen ciğer şeklinde bir vadi var parmak aramda. Durum budur. Gelecek hafta
ne gün derseniz bana uyar, öptüm, kokladım, muck muck.
Ben
Banu:
Yav karrrdeşim, sen
manyak mısın?
1. Yakantop topla oynanır,
bardakaltı bardakların altına konmak içindir, siz Allah bilir bardakların altına
da top koyuyorsunuzdur.
2. Tencere olarak da halıları
mı kullanıyosunuz? Sadece merak ettim.
3. Evdeki şamdanlara
dikkat et, kulaana kaçabilir, sırada bu var herhalde.
4. Yemeki erteleyelim,
peki (ebeni...)
5. Parmakarandaki
vadiden nehir akıyor mu?
6. 2 günde zıp diye iyi
olacağa benzemeyen yaranın 1 haftada zırzop diye iyi olacağının garantisi var mıdır?
7. "Bütün hafta
sonunu evde ... oturdum" denilinmez, "Bütün hafta sonunu evde ...
oturarak geçirdim" veya "Bütün hafta sonu evde ... oturdum"
denilinir. Senin ayağın kesilince dil bilgisi, cümlede anlam ve mana falan da uçmuş
.
8. Bu durumda Tuz Gölünde
fotoğraf çekmeye de mi gidemeyeceksiniz? Hay allah, tüh, görüyo musun aksiliği?
9. Sana çok güzel bi
hediye aldıydım, artık verir miyim vermez miyim bilmem, bakacaz artık.
10. “Önümüzdeki hafta ne gün dersek” sana uymaz bi kere, yalançının
başkanı. Pazartesi desek n'olacak? Kocan da mı gelecek? Hah, hadi Pazartesi
dedim... (Pazartesi Beril’in doğumgünü ve
doğal olarak doğumgünü günlerimizi ailelerimizle geçiriyoruz)
Beril:
…Gelgelelim yakantop
olayına. Ne var yanı evin içinde top oynayacak değiliz herhal... Yemeke de
pazartesi gidemem, niçün sakatın üstüne geliyosunuz hamfendü yanı töbe töbe!!! Salı,
çarş, perş, cum gidelim nolur yani? Cumartesi gündüs de olur. muck
09 Mayıs 2008
Annemlerle
ablamları kahvaltıya açık havada bi yere götürmeyi planlıyoruz.
Apla:
Bu haftasonu,
procelerine taş koymak anlamında değil ama, hava mok gibi olacak, Pazar günü en
sıcak 18 derece, annem hayatta dışarıda oturmaz. Benim de boynum tutuldu. Muhtemelen
yarin tugla gibi kalkarim.
Banu:
Ben sana “bu hafta sonu
hava mok gibi, annem hayatta dışarıda oturmaz” dicektim vallayi kalp kalbe
nassı da karşı oldu. Ayrıca zaten boynunun tutulması da hiç hoş bi gelişme
değil, kimin neresine bakıyodun da yamuldun böle???
Apla:
Ay sorma, boynuma bir
hırka doladım oturuyorum. Üstelik aldığım kas gevşeticiler feci şekilde uykumu
getirdi.
13 Mayıs 2008
Aslan
“Bozkırda Bir Ruh” başlıklı “Jamaika Hanı” kitabı ile ilgili bir inceleme
yazısı yollamış.
Banu:
Şimdi bunu da okuyunca,
kendi kendime “acaba bi daha mı okusam bu kitabı” dedim. Çünkü açıkçası, incelemeyi
yazan beyin işaret ettiği derinlikleri ben o kadar da yoğun hissetmedim. Hatta
tam tersine karakterler bana biraz fazla zayıf ve yüzeysel gelmişti. Ayrıca şu
cümleye hiç mi hiç katılamayacağım “Bu gotik havanın yanında fonda, yazılan en
gerçekçi romantik hikayelerden birini görürüz”. Fonda bile olsa, bu hikayede
öyle aman aman bir romantizme de rastlamadım, yani bir öpüşmeyle ve arada
sırada genç kızın aklına gelmesiyle romantizm olmuyor. Bu romanı Barbara
Cartland yazacaktı kiiii.... Bi de tabi “gotik roman”ın ne olduğu hakkında en
ufak bir fikrim yok, onu da bir araştırmak lazım, bu çerçevede belki daha iyi
ve doğru değerlendirebiliriz romanı.
Ve de Mary Yellan
teyzesinin yanına babasının ölümünden sonra değil annesinin ölümünden sonra
gitmişti diye hatırlıyorum, incelemede tam tersi yazıyor da.
Aslan:
Değerli fikir insanı,
alim kişi,
Bence de yazar konuyu
illa ki derine çekmek zorunda hissetmiş kendini, çünkü romanda aşk yok, bari
iki gram romantizm olsun desek o da yok, pipoyu kırarken oluşacak romantizmden
ne olacak. Evet, uzun hastalıktan sonra vefat eden anneydi elbette, baba zaten
önceden gitmişti. Gotik roman diye nedense roman atmosferinin, soğuk, karanlık,
puslu, sisli olduğu romanlara diyorlar, havada derin bir sessizlik ve şeytani
çıtırtılar oluyor hep, saf mürebbiye, insanlardan uzak bir diyelim köşke, şatoya,
eve ayak basıyor ve etrafta anlayamadığı bir gerilimin, olaylar akışının
olduğunu hissediyor, giderek hikaye onu da içine alarak genişliyor. Got kavmi,
vizi-gotlar ve ostro-gotlar halinde Romaya saldırıp, onu vergi vermek zorunda
bıraktıkları zaman, kaderleri de belli olmuştu zaten: Barbarlar. Biz de gidip
Romalının yazdığı tarih kitabını okursak başka ne bulabiliriz ki? Halbuki
Gotlar da hatta Cermen kavimleri de diyebiliriz onlara, hayata değişik bir
bakış getirmeyi başarmışlardı ama merkezi yönetim anlayışları sadece kişiye
bağlı olduğundan ve birikimlerini kuşaklar arasında aktarabilecek mekanizmaları
henüz geliştiremediklerinden, barbar kaldılar. Yoksa mimariye getirdikleri
sivri kubbeler, ve geniş yer yer sivriltiler barındıran uzun kemerli
yapılarıyla mimariye Gotik tarzını getirmişlerdi. Bir de barbar Conan vardır
ki, sadece tanrısı Krom’a inanır ve karşısındakini ikiye bölerdi acımadan. Oysa
o da Kimmeryalıydı ve Kimmerya bugün Suriye taraflarına denk düşmektedir. Bak
nereden nereye, bir yazı bizi nerelere getirdi, demek ki her kitap eleştiren de
çok bilgili olamayabiliyormuş. Yok, Bozkırda Bir Ruh’muş, yok tepelerde
romantizmmiş, zayıf ifadeler olmuş.
Şuradan sıyıramadık ki,
romanın kralını yazalım, söyleyecek sözümüz var, söyleyecek mekan ve zamanımız
yok, böyle giderse Gotik roman yazalım derken batık roman yazacağız der ve
bitiririm ben de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder