24 Mayıs 2016 Salı

Resim Yarışması, Kahvaltı, Yakantop, Jamaika Hanı

18 Nisan 2008

Banu:
Torununuz/Yeğeniniz/Kuzeniniz, Monami Resim yarışmasında Türkiye 2.si olmuş, bugün eve bir ödül bisikletiyle dönmüş. Ama tabi biz düztabanlığın kitabını yazacak bir aile
olduğumuzdan, galiba evdeki bisikletle aynı boy. Değiştirme kartı da yoktur Allah bilir.

Bu arada, resmini yarışmaya okul yollamış, yani bizim haberimiz bile yoktu.

Apla:
Bir web sitesi var mı Türkiye 2.si resmi hayranlıkla seyredebileceğimiz?

Banu:
Valla ben de arandım ama sadece bu konuyla ilgili haberler var, kaldı ki bu seneki yarışmanın haberini de bulamadım, eskiler var. Ama Ege’ye sorarsan, karman çorman anlatıyor resmini. Şimdi evde, bi ara istersen, heyecandan çatlamak üzere.
Bizim ev tel: …

Begüm:
Vaaay kutlarım resamımızı. Bisiklet önemli değil, Türkiye ikincisi olduya sen ona bak, az buz bi şey değil.
Bravo Egoş! (Neden internete bir tek 2006/2007 gösteriyorlar? Resim nasıl? Ege pasah (paşa demek istiyor) gibi geziyor mu ortalıkta? Gezsin!)

Banu:
Valla Begüm’cüğüm, bu 2.lik kısmı biraz yanlış anlama olmuş galiba, ilk 20’ye giren çocuklar laptop almış, sonraki 200 çocuğa da bisiklet vermişler, yani 200. de olabilir ama olsun, bi ödül aldı. Hafta sonu ona bi de elektro gitar aldık (Aslında kendi aldı, bayramlarda falan verilen paraları biriktirmişti) öğretmeni başlayabilir dedi,  şimdi ona başlayacak. Ama bugün fen sınavı varmış, unutmuş alık, o başka. Yani elektro gitar çalan, aikidoda siyah kuşak sahibi, dibine kadar sosyal ve arada sırada da derslerle ilgilenen bi çocuğumuz var. 

Begüm:
Bence büyük bi başarı. Bana baksana bi oğretmen yanlış bi şey dedi için herşeyi (spor kısmını) bıraktım. Ege 13 yaşında ve siyah kuşak. Siyah. Dersleri de boş ver bu yüzle zengin bi kadınla evlenir olur biter.

21 Nisan 2008

Ablamları bize kahvaltıya alma girişimlerimden 28.si de başarısızlıkla sonuçlanıyor. Ya Selami turda oluyor, ya ablam şehir dışında oluyor ya da bizim işimiz çıkıyor.

Banu:
Aplacığım ve de Selamisi, ben Pazar günü bizde kahvaltı ediyoz dedimdi ama bu hafta sonu kurultay var ya, kocam önceden “ben Pazar günü biraz geç giderim” falan diyordu ama dün “öbür haftaya ertelesek” dedi. Ben de şimdi size soruyorum, kahvaltıyı öbür hafta yapsak olur mu? Bu durum sizi sarsar mı?

Selami:
lollll, gene yırttın. Öpüyorum.

Banu:
Yavvv bırak allasen, sınav psikolojisi gibi oldum, ben üniversitede sınavların ertelenmesine de sinir olurdum çünkü ben hep çalışmış ve hazır olurdum, o gün de o sınava girip aklımdan çıkaracağımı umarken, aklıevvelin biri sırıtarak gelir, “sınavı ertelettik yeooooo” der, bi de bizden aferin beklerdi. Tabi orada “hay Allah cezanı versin, iyi bok yedin” denmez, öğrencilik raconuna ters, biraz cılız bi sesle “he...hee...yooo, yaşasın, hebe hebe” diyerek o ahmak güruhun içinde yer alırsın.

Yani demem o ki bu da benim için bir sınav gibi oldu, üstelik bu bir türlü gerçekleşemiyor. Neyse, hayırlısı ossun bakalım, şimdi netice itibariynen 4 Mayıs Pazar günü oluyor, taam mı? Bu sefer de olmazsa artık sana bi çıkın hazırlayıp getirecem.

21 Nisan 2008

Beril:
Canlarım, ciğerlerim,
Bendeniz kör (Berk'le bardakaltlarıyla yakantop oynarkene gözüme geldi de...) ve topal arkadaşınız. Yarın için ayarlamış olduğumuz yemeki erteleyelim diyorum because keyifle katılamayacağım. Ayağım beni hala rahatsız ediyor ve iki günde zıp diye iyi olacak gibi de görünmüyor. Bütün haftasonunu evde ve de ayağımı yükseklere kaldırıp oturdum ama bana mısın demedi, halen ciğer şeklinde bir vadi var parmak aramda. Durum budur. Gelecek hafta ne gün derseniz bana uyar, öptüm, kokladım, muck muck.
Ben

Banu:
Yav karrrdeşim, sen manyak mısın?

1. Yakantop topla oynanır, bardakaltı bardakların altına konmak içindir, siz Allah bilir bardakların altına da top koyuyorsunuzdur.
2. Tencere olarak da halıları mı kullanıyosunuz? Sadece merak ettim.
3. Evdeki şamdanlara dikkat et, kulaana kaçabilir, sırada bu var herhalde.
4. Yemeki erteleyelim, peki (ebeni...)
5. Parmakarandaki vadiden nehir akıyor mu?
6. 2 günde zıp diye iyi olacağa benzemeyen yaranın 1 haftada zırzop diye iyi olacağının garantisi var mıdır?
7. "Bütün hafta sonunu evde ... oturdum" denilinmez, "Bütün hafta sonunu evde ... oturarak geçirdim" veya "Bütün hafta sonu evde ... oturdum" denilinir. Senin ayağın kesilince dil bilgisi, cümlede anlam ve mana falan da uçmuş .
8. Bu durumda Tuz Gölünde fotoğraf  çekmeye de mi gidemeyeceksiniz? Hay allah, tüh, görüyo musun aksiliği?
9. Sana çok güzel bi hediye aldıydım, artık verir miyim vermez miyim bilmem, bakacaz artık.
10. “Önümüzdeki  hafta ne gün dersek” sana uymaz bi kere, yalançının başkanı. Pazartesi desek n'olacak? Kocan da mı gelecek? Hah, hadi Pazartesi dedim... (Pazartesi Beril’in doğumgünü ve doğal olarak doğumgünü günlerimizi ailelerimizle geçiriyoruz)

Beril:
…Gelgelelim yakantop olayına. Ne var yanı evin içinde top oynayacak değiliz herhal... Yemeke de pazartesi gidemem, niçün sakatın üstüne geliyosunuz hamfendü yanı töbe töbe!!! Salı, çarş, perş, cum gidelim nolur yani? Cumartesi gündüs de olur. muck

09 Mayıs 2008

Annemlerle ablamları kahvaltıya açık havada bi yere götürmeyi planlıyoruz.

Apla:
Bu haftasonu, procelerine taş koymak anlamında değil ama, hava mok gibi olacak, Pazar günü en sıcak 18 derece, annem hayatta dışarıda oturmaz. Benim de boynum tutuldu. Muhtemelen yarin tugla gibi kalkarim.

Banu:
Ben sana “bu hafta sonu hava mok gibi, annem hayatta dışarıda oturmaz” dicektim vallayi kalp kalbe nassı da karşı oldu. Ayrıca zaten boynunun tutulması da hiç hoş bi gelişme değil, kimin neresine bakıyodun da yamuldun böle???

Apla:
Ay sorma, boynuma bir hırka doladım oturuyorum. Üstelik aldığım kas gevşeticiler feci şekilde uykumu getirdi.

13 Mayıs 2008

Aslan “Bozkırda Bir Ruh” başlıklı “Jamaika Hanı” kitabı ile ilgili bir inceleme yazısı yollamış.

Banu:
Şimdi bunu da okuyunca, kendi kendime “acaba bi daha mı okusam bu kitabı” dedim. Çünkü açıkçası, incelemeyi yazan beyin işaret ettiği derinlikleri ben o kadar da yoğun hissetmedim. Hatta tam tersine karakterler bana biraz fazla zayıf ve yüzeysel gelmişti. Ayrıca şu cümleye hiç mi hiç katılamayacağım “Bu gotik havanın yanında fonda, yazılan en gerçekçi romantik hikayelerden birini görürüz”. Fonda bile olsa, bu hikayede öyle aman aman bir romantizme de rastlamadım, yani bir öpüşmeyle ve arada sırada genç kızın aklına gelmesiyle romantizm olmuyor. Bu romanı Barbara Cartland yazacaktı kiiii.... Bi de tabi “gotik roman”ın ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok, onu da bir araştırmak lazım, bu çerçevede belki daha iyi ve doğru değerlendirebiliriz romanı.

Ve de Mary Yellan teyzesinin yanına babasının ölümünden sonra değil annesinin ölümünden sonra gitmişti diye hatırlıyorum, incelemede tam tersi yazıyor da.

Aslan:
Değerli fikir insanı, alim kişi,
Bence de yazar konuyu illa ki derine çekmek zorunda hissetmiş kendini, çünkü romanda aşk yok, bari iki gram romantizm olsun desek o da yok, pipoyu kırarken oluşacak romantizmden ne olacak. Evet, uzun hastalıktan sonra vefat eden anneydi elbette, baba zaten önceden gitmişti. Gotik roman diye nedense roman atmosferinin, soğuk, karanlık, puslu, sisli olduğu romanlara diyorlar, havada derin bir sessizlik ve şeytani çıtırtılar oluyor hep, saf mürebbiye, insanlardan uzak bir diyelim köşke, şatoya, eve ayak basıyor ve etrafta anlayamadığı bir gerilimin, olaylar akışının olduğunu hissediyor, giderek hikaye onu da içine alarak genişliyor. Got kavmi, vizi-gotlar ve ostro-gotlar halinde Romaya saldırıp, onu vergi vermek zorunda bıraktıkları zaman, kaderleri de belli olmuştu zaten: Barbarlar. Biz de gidip Romalının yazdığı tarih kitabını okursak başka ne bulabiliriz ki? Halbuki Gotlar da hatta Cermen kavimleri de diyebiliriz onlara, hayata değişik bir bakış getirmeyi başarmışlardı ama merkezi yönetim anlayışları sadece kişiye bağlı olduğundan ve birikimlerini kuşaklar arasında aktarabilecek mekanizmaları henüz geliştiremediklerinden, barbar kaldılar. Yoksa mimariye getirdikleri sivri kubbeler, ve geniş yer yer sivriltiler barındıran uzun kemerli yapılarıyla mimariye Gotik tarzını getirmişlerdi. Bir de barbar Conan vardır ki, sadece tanrısı Krom’a inanır ve karşısındakini ikiye bölerdi acımadan. Oysa o da Kimmeryalıydı ve Kimmerya bugün Suriye taraflarına denk düşmektedir. Bak nereden nereye, bir yazı bizi nerelere getirdi, demek ki her kitap eleştiren de çok bilgili olamayabiliyormuş. Yok, Bozkırda Bir Ruh’muş, yok tepelerde romantizmmiş, zayıf ifadeler olmuş.

Şuradan sıyıramadık ki, romanın kralını yazalım, söyleyecek sözümüz var, söyleyecek mekan ve zamanımız yok, böyle giderse Gotik roman yazalım derken batık roman yazacağız der ve bitiririm ben de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder