16 Mart 2007
Banu:
Ben şimdi
Jean-Christophe Ruffin'in "Kralın Kervanları"nı okuyorum. Bunu
bitirince senin Zvayg'lara başlamak istiyorum. Hangi kitabından başlayayım? Bu
hafta sonu kitapçıya
gideceğim de, hangisini dersen onu alacağım.
gideceğim de, hangisini dersen onu alacağım.
Aslan:
Aslında hepsi kitap
kulübünde mevcut, oradan alıp hepsini okuyabilirsin, ama alayım evimde de olsun
dersen, aşağıya tüm kitapları aldım ve numaraladım. Gayrı sen bilirsin. Bazı
ince kitapları birleşik de basmış olabilirler, bu daha da iyi, örneğin ben Amok
ve Korku’yu beraber de gördüm.
(Stefan
Zweig’ın kitaplarını sıralamış)
19 Mart 2007
Banu: (Konu kısmına “Avrupai Alışkanlıklar” yazdım)
Sevgili Aslan, şimdi
benim kayıtlarıma göre senin doğum günün bugün, ben de seni bugün kutluyorum.
Kimseye de cc falan yapmıyorum, yoruldum artık.
Bu doğumgününün Ekin'le
kutladığın ilk doğumgünü olması da olaya ayrı bir önem katıyor, di mi?
Doğumgünün kutlu mutlu
olsun, çoluğunla çocuğunla eşinle dostunla nice mutlu yıllara.
Senin için bi de pasta
yaptım, yolluyorum.
(tabi
ki pasta resmi yolladım)
Aslan: (Konu kısmına “Kırk yılda bir de olsa gerçekler” yazmış)
İncelikler prensesi!
Sanma ki asaletinin ve aslında
nerelere varmaya programlanmışken, yoksul dünyamızdaki şu yaşamı bizimle
paylaşıyor olmanın ince eleminin, zamanın tozlarına bezenerek usul usul
omuzlarına yağdığının farkında değilim.
Can Yücel duygularımıza
ne güzel tercüman olmuş.
“başka türlü bir şey
benim istediğim,
ne ağaca benzer ne de
buluta
burası gibi değil
gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava”
Şimdilik umuyoruz ama
birgün her şey istediğimiz gibi olacak inancıdır bizi yürüten bu uzun yolda.
Böyle şeyler işte küçük yaşamımı güzelleştiriyor benim de, hep böyle böyle
küçük anlar eklense de birbirine diyorum, toplamı hayatımız olsa, olmaz mı? Dün
de Ertuğrul kardeş pasta ile ziyaretimize geldi, memnun mesut olduk, Ekin de
konuşmaya çabaladı, bizimle güldü. Kıssadan hisse, hayat öyle bir şeymiş ki,
hemen akar gidermiş, biz de nasılsa gelecekte yaşanacak harikulade günler var
diyerek ağır ağır Teğmen Drago’ya (Tatar
Çölü isimli romanın baş karakteri) dönüşürmüşüz. Bereket geç olmadan sırrı
anladık da önlemimizi aldık, ince düşüncen için teşekkür ediyor, seni 2008 Mayısında
Toki’nin çatısında çaya davet ediyorum, zaferi tatmış insanlar olarak,
geçmişten konuşur, bugünlere güleriz, tamam mı?
Pasta ne kadar zarif ve
şirin. Çok anladım.
Banu:
E ama sen bana güzel şeyler
demişin??? 40 yılda bir de olsa bana ağır gelir bu durum, altından kalkamam,
lütfen her zamanki haline dön, kafamı karıştırma.
Aslan:
Yani diyorsun ki,
tokiyi filan unut? Ben anlamaya başlamıştım zaten.
22 Mart 2007
Kuzenim
“farklı tarz otel arayanlara” başlığıyla, garip odaları olan garip otel
resimleri yollamış. Kayaya oyulmuş falan gibi…
Banu:
Niye böyle insanda boğulma
hissi yaratan bi yerde yatmak isteyim ki, normal balkonlu, pencereli, banyolu
otel odalarının suyu mu çıkmış? Bi de üstelik bu daha pahalıdır ha, e tabi bu
odada yatak çarşafını değiştirebilecek birini bulmak zordur, bayaa kalifiye
elemana ihtiyaç var, dünyanın parasını veriyolardır, bi de kenarı yamuk özel
yatak da yaptırmış angutlar, bak vallayi normal bir otel odasından daha pahalıdır
bu, bazı ördekler de gidiyor tabi, fentezi mi yapıyolar nedir, benim ufkum duş
fentezisiyle sınırlı valla, daha fazlasına gerek yok...
23 Mart 2007
“Son
Vuruş” başlıklı özlü söz gibi bir şey yolladım. Şöyle: “Çaresiz kaldığım
zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere
vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra
birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki;
taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir...”
Bunu
yolladığım arkadaşlarımdan biri (sıkıntılı bir dönem geçiriyor) “İyi laf bea.
Bakalım beni ortadan yarmak kime nasip olacak?” demiş.
Banu:
Güselim, bak yapma
böle, üzme beni, aaaaa, hiç yakıştıramam başkasının seni yarmasını, kendi işini
kendin görecen, bişi kalmamış zati, eli kulaanda, yakında "çat"
diye ikiye ayrılırsın. Boktan bi sınavdan geçiyosun, şimdi bu noktada şu kararı
vermen gerekiyor, hayat-1, Rana-0 maç bitti mi? yoksa "...na koduğumun
hayatı 5, ben sıfır da olsam hayat devam ediyor" mu? Ne demiş
büyüklerimis, seni öldürmeyen herşey güçlendirir, bi de Batman'in uşağı ne
demişti "Neden düşeriz biliyor musunuz Efendim? Tekrar kalkmak için".
Zaten bi Aristo var bi de Batman'in uşağı, ben başka filozof
tanımam. Bunlar burnuna hızma olsun. Bi silkelen, bak yakında şu çizgili
pijamaların tek çizgisine sığacak gibi görünüyosun gözüme, acık kilo al, yüzün
gözün bi kendine gelsin, makyaj yap, güzel konuşma kurslarına git, ben
dilini öğren, yani kendinle ilgilen...
Ay sabah sabah ruhumu
daralttın, aman ne halin varsa gör ya, bana ne ki ne?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder