9 Mayıs 2016 Pazartesi

Kitap, Avrupai Alışkanlıklar, Taşı İkiye Bölen

16 Mart 2007

Banu:
Ben şimdi Jean-Christophe Ruffin'in "Kralın Kervanları"nı okuyorum. Bunu bitirince senin Zvayg'lara başlamak istiyorum. Hangi kitabından başlayayım? Bu hafta sonu kitapçıya
gideceğim de, hangisini dersen onu alacağım.

Aslan:
Aslında hepsi kitap kulübünde mevcut, oradan alıp hepsini okuyabilirsin, ama alayım evimde de olsun dersen, aşağıya tüm kitapları aldım ve numaraladım. Gayrı sen bilirsin. Bazı ince kitapları birleşik de basmış olabilirler, bu daha da iyi, örneğin ben Amok ve Korku’yu beraber de gördüm.

(Stefan  Zweig’ın kitaplarını sıralamış)

19 Mart 2007

Banu: (Konu kısmına “Avrupai Alışkanlıklar” yazdım)
Sevgili Aslan, şimdi benim kayıtlarıma göre senin doğum günün bugün, ben de seni bugün kutluyorum. Kimseye de cc falan yapmıyorum, yoruldum artık.
Bu doğumgününün Ekin'le kutladığın ilk doğumgünü olması da olaya ayrı bir önem katıyor, di mi?
Doğumgünün kutlu mutlu olsun, çoluğunla çocuğunla eşinle dostunla nice mutlu yıllara.
Senin için bi de pasta yaptım, yolluyorum.
(tabi ki pasta resmi yolladım)

Aslan: (Konu kısmına “Kırk yılda bir de olsa gerçekler” yazmış)
İncelikler prensesi!
Sanma ki asaletinin ve aslında nerelere varmaya programlanmışken, yoksul dünyamızdaki şu yaşamı bizimle paylaşıyor olmanın ince eleminin, zamanın tozlarına bezenerek usul usul omuzlarına yağdığının farkında değilim.
Can Yücel duygularımıza ne güzel tercüman olmuş.
“başka türlü bir şey benim istediğim,
ne ağaca benzer ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz, havası ayrı hava”
Şimdilik umuyoruz ama birgün her şey istediğimiz gibi olacak inancıdır bizi yürüten bu uzun yolda. Böyle şeyler işte küçük yaşamımı güzelleştiriyor benim de, hep böyle böyle küçük anlar eklense de birbirine diyorum, toplamı hayatımız olsa, olmaz mı? Dün de Ertuğrul kardeş pasta ile ziyaretimize geldi, memnun mesut olduk, Ekin de konuşmaya çabaladı, bizimle güldü. Kıssadan hisse, hayat öyle bir şeymiş ki, hemen akar gidermiş, biz de nasılsa gelecekte yaşanacak harikulade günler var diyerek ağır ağır Teğmen Drago’ya (Tatar Çölü isimli romanın baş karakteri) dönüşürmüşüz. Bereket geç olmadan sırrı anladık da önlemimizi aldık, ince düşüncen için teşekkür ediyor, seni 2008 Mayısında Toki’nin çatısında çaya davet ediyorum, zaferi tatmış insanlar olarak, geçmişten konuşur, bugünlere güleriz, tamam mı?
Pasta ne kadar zarif ve şirin. Çok anladım.

Banu:
E ama sen bana güzel şeyler demişin??? 40 yılda bir de olsa bana ağır gelir bu durum, altından kalkamam, lütfen her zamanki haline dön, kafamı karıştırma.

Aslan:
Yani diyorsun ki, tokiyi filan unut? Ben anlamaya başlamıştım zaten.

22 Mart 2007

Kuzenim “farklı tarz otel arayanlara” başlığıyla, garip odaları olan garip otel resimleri yollamış. Kayaya oyulmuş falan gibi…

Banu:
Niye böyle insanda boğulma hissi yaratan bi yerde yatmak isteyim ki, normal balkonlu, pencereli, banyolu otel odalarının suyu mu çıkmış? Bi de üstelik bu daha pahalıdır ha, e tabi bu odada yatak çarşafını değiştirebilecek birini bulmak zordur, bayaa kalifiye elemana ihtiyaç var, dünyanın parasını veriyolardır, bi de kenarı yamuk özel yatak da yaptırmış angutlar, bak vallayi normal bir otel odasından daha pahalıdır bu, bazı ördekler de gidiyor tabi, fentezi mi yapıyolar nedir, benim ufkum duş fentezisiyle sınırlı valla, daha fazlasına gerek yok...

23 Mart 2007

“Son Vuruş” başlıklı özlü söz gibi bir şey yolladım. Şöyle: “Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir...”

Bunu yolladığım arkadaşlarımdan biri (sıkıntılı bir dönem geçiriyor) “İyi laf bea. Bakalım beni ortadan yarmak kime nasip olacak?” demiş.

Banu:
Güselim, bak yapma böle, üzme beni, aaaaa, hiç yakıştıramam başkasının seni yarmasını, kendi işini kendin görecen, bişi kalmamış zati, eli kulaanda, yakında "çat" diye ikiye ayrılırsın. Boktan bi sınavdan geçiyosun, şimdi bu noktada şu kararı vermen gerekiyor, hayat-1, Rana-0 maç bitti mi? yoksa "...na koduğumun hayatı 5, ben sıfır da olsam hayat devam ediyor" mu? Ne demiş büyüklerimis, seni öldürmeyen herşey güçlendirir, bi de Batman'in uşağı ne demişti "Neden düşeriz biliyor musunuz Efendim? Tekrar kalkmak için". Zaten bi Aristo var bi de Batman'in uşağı, ben başka filozof tanımam. Bunlar burnuna hızma olsun. Bi silkelen, bak yakında şu çizgili pijamaların tek çizgisine sığacak gibi görünüyosun gözüme, acık kilo al, yüzün gözün bi kendine gelsin, makyaj yap, güzel konuşma kurslarına git, ben dilini öğren, yani kendinle ilgilen...

Ay sabah sabah ruhumu daralttın, aman ne halin varsa gör ya, bana ne ki ne?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder