13 Şubat 2008
Sıkıntılı
bir dönem geçiren bir arkadaşım bana “…ben sanıyorum ki bu başıma gelenlerle
ben başedemiyorum, benim dışımdaki herkes akıllı ben salak, yani başkası benim
yerimde
olsa bunlarla başeder, inan bana hep böyle düşünüyorum o yüzden de böyle bunaltıma girince çok utanıyorum…” diye yazmış.
olsa bunlarla başeder, inan bana hep böyle düşünüyorum o yüzden de böyle bunaltıma girince çok utanıyorum…” diye yazmış.
Banu:
Yav kadın, "başkası
olsaydı ne yapardı"dan sana ne? Belki kimi daha rahat başederdi, ama kimi
de şimdiye 40 kere intihar ettiydi, bunun bi şablonu yok ki, senin
sıkıntılarının kimilerine önemsiz ya da hafif gelmesinin hiç bir önemi yok,
bunlar SENİN sıkıntıların, SENİN için önemli, bunu aynı kitabı okuyup kiminin
çok beğenmesi kiminin nefret etmesi gibi düşün, herkes aynı şeylerden aynı
sonuçları çıkarmaz, herkes aynı şeye bakıp aynı şeyi görmez, masabiriiiin,
hepsinden önce de dinazorlar vardı, töbe töbe, sen bunların hepsini biliyorsun
da unutmuşun. Kimse "hadi ben şimdi bana basit gelen bir şeye kafayı
takayım" demez, kafayı takıyorsan önemlidir, vardır, seni rahatsız
ediyordur, o zaman kötüdür ve de göttür, İŞTE OKKADAN...
14 Şubat 2008
Malum,
sevgililer günü… Bi arkadaşım, “dur bi fentezi yapayım” diye bi senaryo yazmış:
“Ay sokak kapısını bi açtım yerde güller, kıpkırmızı, bir buket gül, bi kalp
şeklinde kırmızı kutusu olan çuku, Allayım seni inandırsın ön kapıdan arka
kapıya kadan bir dayire düşün, adım adım böleydi... Soyna bi de kaffamı
kaldırdım ki ne göreyim, kırmızı beyaz kalp şeklinde balonlarlar asılı değilmi
evimin çatısından yerlere kadan... ay
sıkıldım?”
Banu:
Şekoş, senin fantezini
yiyim ben, duygularımı şöle ifade ediciim: oşt töpek! bunu yapacak birini bul
yani var ya... Yav nedan daha gerçekçi fentezilerin yok (gerçekçi fentezi ne
demekse), mesela kapıyı açmışın, kimse ve hiç bişi yok, meğer mahallenin
çocukları zili çalıp kaçmış, kapatıp salona gelmişin ve tv seyretmeye devam
etmişin, böyle düşün ki 1 gül bile gelse mutlu ol. Bak Aslan benim kalp
kurabiyemi aldı (öğlen yemeğinde dağıttılar), Ekin'e götürecekmiş, kendininkini
ne yapacak bilmiyorum, yiyecektir allah bilir. Benim kocam da bugünü patronla
geçirecekmiş, yani tabi ki unuttu ama ben zaten bu sevgililer günü olayını
biraz fazla "yapıştırma" buluyorum, hani anneler günü falan neyse de,
bu resmen zorla yaratılan bir şey gibi geliyor (öbürü halbuki doğal, doğada
olan bişi "anneler günü", ağacı bile var, geçenlerde de Arizona Üniversitesi'nde
yapılan araştırmalar sonucunda, DNA'da bi "A" kromozomu tespit
etmişler, bunun "anneler gününün "a"sı olduğu düşünülüyormuş,
uzmanlar tedirgin...)
14 Şubat 2008
“Bir
türlü kente ulaşamayan Kızılırmak Suyu konusundaki tartışmalar bitmiyor…” konulu
bir yazı üstüne…
Aslan:
Bizi bekleyen
tehlikenin farkında olunca tehlike azalıyor muydu, artıyor muydu, kahraman
iyice bunalmış ve buz gibi sülfatlı Kızılırmak suyunu yüzüne yüzüne vurmuştur.
19 Şubat 2008
Banu:
Saçma bir soru olduğunu
biliyorum ama gene de sorayım dedim, Cuma günü için Vişnelik'te yer ayırtan
olmadı di mi? Tamam, ben ayırtıyorum. Yukarıdan ayırtacam, taam mı? Eda, Emre'yi
getireceksin, di mi? Ona göre 7 kişilik masa diyeceğim.
Elçin:
Sevgilü Plenses
Arkadaşlarım,
Dün Beril'le
konuşurkene dedi ki, oraya konsamatris kılıklı bir karı almışlar, şarkı neyin
söylüyor, pek bi kötüydü dedi. Di mi Beril kııı? Onun içün başka bir yere
gitsek diyorum. Ne dersiniz?
Banu:
İyi de, biz orayı
çocuklar için istediydik, yani ben öyle istediydim, kimseden de (çocuklulardan)
ses çıkmayınca hemfikiriz zannettimdi, Ege de Berk'i ve Emre'yi görecem diye pek
heyecanlandıydı, aman neyse kızlar, sizinlen uğraşamıciim, şehir içi olmasın da
nere derseniz ben gelirim ancak her halükarda Ege'yi getirmek zorundayım çünkü Deniz'in
de o akşam bir yemeği var ve araba bende olacak, bu durumda Ege de bende
olacak.
Elçin:
Neyse sizin enikler
geliyorsa Fişnelik'te olur napimmm. Farketmez, maksat muhabbet ossun
Eda:
Tamam yahu, dert değil.
Fişnelik de olur, amaaaaan dünya fani ölüm ani.
öptüm sizleri
(ertesi
gün)
Elçin:
Kıslarrrrr tünaydın, rezervasyonumuz
yapıldı mı?
Banu:
Yapıldı, n'olcek?
Beril:
Üstüne gitme yer
valla...
Elçin:
Pardon yani, ben de
gelicem de töbe töbeee.
20 Şubat 2008
Aslan
bana “Jamaika Hanı” romanını tavsiye etti, onu okuyorum, üçte biri falan bitti.
Banu:
Jamaika hanında
dönenlerle ilgili olarak bir-iki öngörüm var:
1. Bunlarınki tam
kaçakçılık değil, daha çok soygun bence, daha doğrusu yanlış sinyal vererek
gemilerin karaya oturmasına yol açıp, sonra da gemileri soyuyorlar
2. Jem (Joss'un
kardeşi) bu işlerin içinde değil ve büyük ihtimalle son sahnelerde kızımızı
kurtaracak kişi
3. Albino rahip,
Joss'un adamlarından biri
Nasıl?
Aslan:
Yanıt vereyim mi, yoksa
içimden ben hep biliyordum bu kızın çok zeki olduğunu diye mi düşüneyim ?
25 Şubat 2008
Emekli
olmaya ciddi ciddi karar vermiş, başka bir iş bile bulmuştum ama…
Banu:
Aslan, ben emekliliği
ertelemeye karar verdim. Kendimi yeterince huzurlu hissetmiyorum. Bunda elbette
ki Deniz'in payı da azımsanamaz ama ben eğer kendime yeterince güvenseydim ve
yaptığım işten emin olsaydım bu kadar huzursuz olmamam gerekirdi diye
düşünüyorum. Belirsizlikler beni korkuttu, riskler çok fazla, düşündükçe de
gözümde büyüyor. Hayatımda ilk defa risk almak istedim ama insan özünden farklı
davranamıyor. Kısacası korktum, korkaklık etme hakkımı kullanacağım.
Aslan:
Benim düşüncemi
biliyorsun, kenarda 2 trilyonu olmayanın burnunu pencereden bile uzatmaması taraftarıyım,
hem sensiz bizim halimiz nice olurdu, zaten Barış’a gizli gizli ağlayıp
duruyoruz. Erteleme sözcüğü iyi olmuş, hafif bir Teğmen Drogo havası verse de,
güzel şeyler de vaat ediyor… Eski Çin’in büyük bilgelerinden biri şöyle
buyurmuş: “Arınabileceğin sıkıntıyı taşımamayı seç”. Gerçi bu sözü biz de
söyleyebilirdik ama eski bilgin söylemiş işte.
26 Şubat 2008
Aslan
bize karikatürler yollamış.
Banu:
Aslan, niye bize
karikatür yolluyorsun? Huylandım şimdi, amansız bi hastalığa falan mı
yakalandın? Ölüyor musun? Yoksa biriyle "yollarım-yollayamazsın" diye
iddiaya falan mı girdin?
Aslan:
Biriyle,
yollarım-yollayamam diye iddiaya girmedim.
Banu:
Yani ölüyorsun? Üzülme,
aslında hepimiz ölüyoruz ve hatta aslında kaşık da yok.
Aslan:
Hiç fena değil, yeni
aldığın cicilerinle beraber hissiyatında da maille görülür bir düzelme var,
kalbin giderek eski sertliğine yaklaşıyor. Hem üzüldüm, hem sevindim.
28 Şubat 2008
Ekin
hastaydı, grip, ama ağır geçirdi.
Aslan:
Ekin kendine geldi,
yine neşelendi, biz de huzurlandık, evlat elbet, başka şeye benzer mi?
Banu:
Ekin'in iyi olmasına
çok sevindim. Ben bu hastalık olaylarını öyle çok yaşadım ki, yarattığı
sıkıntıyı çok iyi bilirim, aman o hasta olmasın da ben 2 kere, hatta 12 kere
hasta olayım, der insan. Üstelik biz yalnızdık biliyorsun, gerçi çok zor
günlerde (Ege'nin kolunu kırdığı, menenjit olduğu günlerde falan) anneme
götürüyorduk ama evde hazır kuvvet yoktu hiç, kaç kere Acil'e gittiğimizi
hatırlamıyorum bile, ayyyy, ne günlerdi, bak bi tuhaf oldum şimdi, bi baygınlık
hissi geldi bana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder