19 Mayıs 2016 Perşembe

Başkası Olsa, Fantezi, Kızılırmak Suyu, Vişnelik, Jamaika Hanı, Emeklilik, Karikatür, Çocuklar

13 Şubat 2008

Sıkıntılı bir dönem geçiren bir arkadaşım bana “…ben sanıyorum ki bu başıma gelenlerle ben başedemiyorum, benim dışımdaki herkes akıllı ben salak, yani başkası benim yerimde
olsa bunlarla başeder, inan bana hep böyle düşünüyorum o yüzden de böyle bunaltıma girince çok utanıyorum…” diye yazmış.

Banu:
Yav kadın, "başkası olsaydı ne yapardı"dan sana ne? Belki kimi daha rahat başederdi, ama kimi de şimdiye 40 kere intihar ettiydi, bunun bi şablonu yok ki, senin sıkıntılarının kimilerine önemsiz ya da hafif gelmesinin hiç bir önemi yok, bunlar SENİN sıkıntıların, SENİN için önemli, bunu aynı kitabı okuyup kiminin çok beğenmesi kiminin nefret etmesi gibi düşün, herkes aynı şeylerden aynı sonuçları çıkarmaz, herkes aynı şeye bakıp aynı şeyi görmez, masabiriiiin, hepsinden önce de dinazorlar vardı, töbe töbe, sen bunların hepsini biliyorsun da unutmuşun. Kimse "hadi ben şimdi bana basit gelen bir şeye kafayı takayım" demez, kafayı takıyorsan önemlidir, vardır, seni rahatsız ediyordur, o zaman kötüdür ve de göttür, İŞTE OKKADAN... 

14 Şubat 2008

Malum, sevgililer günü… Bi arkadaşım, “dur bi fentezi yapayım” diye bi senaryo yazmış: “Ay sokak kapısını bi açtım yerde güller, kıpkırmızı, bir buket gül, bi kalp şeklinde kırmızı kutusu olan çuku, Allayım seni inandırsın ön kapıdan arka kapıya kadan bir dayire düşün, adım adım böleydi... Soyna bi de kaffamı kaldırdım ki ne göreyim, kırmızı beyaz kalp şeklinde balonlarlar asılı değilmi evimin çatısından yerlere kadan...  ay sıkıldım?”

Banu:
Şekoş, senin fantezini yiyim ben, duygularımı şöle ifade ediciim: oşt töpek! bunu yapacak birini bul yani var ya... Yav nedan daha gerçekçi fentezilerin yok (gerçekçi fentezi ne demekse), mesela kapıyı açmışın, kimse ve hiç bişi yok, meğer mahallenin çocukları zili çalıp kaçmış, kapatıp salona gelmişin ve tv seyretmeye devam etmişin, böyle düşün ki 1 gül bile gelse mutlu ol. Bak Aslan benim kalp kurabiyemi aldı (öğlen yemeğinde dağıttılar), Ekin'e götürecekmiş, kendininkini ne yapacak bilmiyorum, yiyecektir allah bilir. Benim kocam da bugünü patronla geçirecekmiş, yani tabi ki unuttu ama ben zaten bu sevgililer günü olayını biraz fazla "yapıştırma" buluyorum, hani anneler günü falan neyse de, bu resmen zorla yaratılan bir şey gibi geliyor (öbürü halbuki doğal, doğada olan bişi "anneler günü", ağacı bile var, geçenlerde de Arizona Üniversitesi'nde yapılan araştırmalar sonucunda, DNA'da bi "A" kromozomu tespit etmişler, bunun "anneler gününün "a"sı olduğu düşünülüyormuş, uzmanlar tedirgin...)

14 Şubat 2008

“Bir türlü kente ulaşamayan Kızılırmak Suyu konusundaki tartışmalar bitmiyor…” konulu bir yazı üstüne…

Aslan:
Bizi bekleyen tehlikenin farkında olunca tehlike azalıyor muydu, artıyor muydu, kahraman iyice bunalmış ve buz gibi sülfatlı Kızılırmak suyunu yüzüne yüzüne vurmuştur.

19 Şubat 2008

Banu:
Saçma bir soru olduğunu biliyorum ama gene de sorayım dedim, Cuma günü için Vişnelik'te yer ayırtan olmadı di mi? Tamam, ben ayırtıyorum. Yukarıdan ayırtacam, taam mı? Eda, Emre'yi getireceksin, di mi? Ona göre 7 kişilik masa diyeceğim.

Elçin:
Sevgilü Plenses Arkadaşlarım,
Dün Beril'le konuşurkene dedi ki, oraya konsamatris kılıklı bir karı almışlar, şarkı neyin söylüyor, pek bi kötüydü dedi. Di mi Beril kııı? Onun içün başka bir yere gitsek diyorum. Ne dersiniz?

Banu:
İyi de, biz orayı çocuklar için istediydik, yani ben öyle istediydim, kimseden de (çocuklulardan) ses çıkmayınca hemfikiriz zannettimdi, Ege de Berk'i ve Emre'yi görecem diye pek heyecanlandıydı, aman neyse kızlar, sizinlen uğraşamıciim, şehir içi olmasın da nere derseniz ben gelirim ancak her halükarda Ege'yi getirmek zorundayım çünkü Deniz'in de o akşam bir yemeği var ve araba bende olacak, bu durumda Ege de bende olacak.

Elçin:
Neyse sizin enikler geliyorsa Fişnelik'te olur napimmm. Farketmez, maksat muhabbet ossun

Eda:
Tamam yahu, dert değil. Fişnelik de olur, amaaaaan dünya fani ölüm ani.
öptüm sizleri

(ertesi gün)

Elçin:
Kıslarrrrr tünaydın, rezervasyonumuz yapıldı mı?

Banu:
Yapıldı, n'olcek?

Beril:
Üstüne gitme yer valla...

Elçin:
Pardon yani, ben de gelicem de töbe töbeee.

20 Şubat 2008

Aslan bana “Jamaika Hanı” romanını tavsiye etti, onu okuyorum, üçte biri falan bitti.

Banu:
Jamaika hanında dönenlerle ilgili olarak bir-iki öngörüm var:
1. Bunlarınki tam kaçakçılık değil, daha çok soygun bence, daha doğrusu yanlış sinyal vererek gemilerin karaya oturmasına yol açıp, sonra da gemileri soyuyorlar
2. Jem (Joss'un kardeşi) bu işlerin içinde değil ve büyük ihtimalle son sahnelerde kızımızı kurtaracak kişi
3. Albino rahip, Joss'un adamlarından biri
Nasıl?

Aslan:
Yanıt vereyim mi, yoksa içimden ben hep biliyordum bu kızın çok zeki olduğunu diye mi düşüneyim ?

25 Şubat 2008

Emekli olmaya ciddi ciddi karar vermiş, başka bir iş bile bulmuştum ama…

Banu:
Aslan, ben emekliliği ertelemeye karar verdim. Kendimi yeterince huzurlu hissetmiyorum. Bunda elbette ki Deniz'in payı da azımsanamaz ama ben eğer kendime yeterince güvenseydim ve yaptığım işten emin olsaydım bu kadar huzursuz olmamam gerekirdi diye düşünüyorum. Belirsizlikler beni korkuttu, riskler çok fazla, düşündükçe de gözümde büyüyor. Hayatımda ilk defa risk almak istedim ama insan özünden farklı davranamıyor. Kısacası korktum, korkaklık etme hakkımı kullanacağım.

Aslan:
Benim düşüncemi biliyorsun, kenarda 2 trilyonu olmayanın burnunu pencereden bile uzatmaması taraftarıyım, hem sensiz bizim halimiz nice olurdu, zaten Barış’a gizli gizli ağlayıp duruyoruz. Erteleme sözcüğü iyi olmuş, hafif bir Teğmen Drogo havası verse de, güzel şeyler de vaat ediyor… Eski Çin’in büyük bilgelerinden biri şöyle buyurmuş: “Arınabileceğin sıkıntıyı taşımamayı seç”. Gerçi bu sözü biz de söyleyebilirdik ama eski bilgin söylemiş işte.

26 Şubat 2008

Aslan bize karikatürler yollamış.

Banu:
Aslan, niye bize karikatür yolluyorsun? Huylandım şimdi, amansız bi hastalığa falan mı yakalandın? Ölüyor musun? Yoksa biriyle "yollarım-yollayamazsın" diye iddiaya falan mı girdin?

Aslan:
Biriyle, yollarım-yollayamam diye iddiaya girmedim.

Banu:
Yani ölüyorsun? Üzülme, aslında hepimiz ölüyoruz ve hatta aslında kaşık da yok.

Aslan:
Hiç fena değil, yeni aldığın cicilerinle beraber hissiyatında da maille görülür bir düzelme var, kalbin giderek eski sertliğine yaklaşıyor. Hem üzüldüm, hem sevindim.

28 Şubat 2008

Ekin hastaydı, grip, ama ağır geçirdi.

Aslan:
Ekin kendine geldi, yine neşelendi, biz de huzurlandık, evlat elbet, başka şeye benzer mi?

Banu:
Ekin'in iyi olmasına çok sevindim. Ben bu hastalık olaylarını öyle çok yaşadım ki, yarattığı sıkıntıyı çok iyi bilirim, aman o hasta olmasın da ben 2 kere, hatta 12 kere hasta olayım, der insan. Üstelik biz yalnızdık biliyorsun, gerçi çok zor günlerde (Ege'nin kolunu kırdığı, menenjit olduğu günlerde falan) anneme götürüyorduk ama evde hazır kuvvet yoktu hiç, kaç kere Acil'e gittiğimizi hatırlamıyorum bile, ayyyy, ne günlerdi, bak bi tuhaf oldum şimdi, bi baygınlık hissi geldi bana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder