18 Temmuz 2008
Barış
“Geceleri ağzımızdaki küçük bakterilerin dişlerimizde yaptıkları etkiyi yani o
sesi duymamız imkansızsa, dünyanın o dönüş aşamasında çıkardığı sesi de
duymamız olanaksızdır...Ama bilim işte boş durmayıp keşfediyor, buyrun açılan
sayfada dünyayı seçin
ve başlayın dünyanın dönerken çıkarmış olduğu sesleri dinlemeye....” demiş ve bir link yollamış.
ve başlayın dünyanın dönerken çıkarmış olduğu sesleri dinlemeye....” demiş ve bir link yollamış.
Banu:
E ama hepsi (yani bütün
gezegenler) aynı sesi çıkarıyor, bu olabilir mi?
Aslan:
Kitaba eklememek mümkün
değil böylesi bir bilgiyi.
Kahramanımız bir türlü
uyuyamıyordu, dünyanın çivisi iyice paslanmıştı, gıcır gıcır sesleri onu madmax
ediyordu. Bunu bir yağlamak gerekir diye geçirdi içinden. Zozmonot elbisesini
giydi, kapının arkasındaki vita tenekesini sırtladı ve 1988 model Volvo’nun
direksiyonuna geçti. Ay dünyaya inat, sessiz bir fırıldak gibi dönüyordu.
24 Temmuz 2008
Öğlen,
yemekhanenin yemeğini beğenmedik, ısmar olayına gireceğiz.
Banu: (Genel eğilimi bildiğimden, kendiliğimden listeyi çıkardım)
Aslan:
Cordon Bleu + Cola
Melih:
Cordon Bleu + Cola
Kerim:
Etsiz salata + Ayran
Barış:
Sebzeli Pizza + Diet Cola
Ömer:
Tarhana çorba + karnıyarık + pilav + cacık (yemekhane
yemeği, Ömer ısmar olayına pek girmezdi)
Doğru mudur?
Aslan:
Ayranı kola yaparsak
doğrudur, benim ısmar sıram olsun.
Banu:
Nassı yani? Kerim
yerine mi cevap verdin? Yani seninki zaten cola? Kerim de mi cola içecekmiş?
Aslan:
Olmadı ama, benim ki
zaten kola yazıyor haklısın, fakat ben
“yani niye ayran değil, kola içmiyorum ya” dairesi çizmek istemiştim.
Ben de ayran istiyorum sonuçta.
Banu: (diğerlerinden de cevaplar geldi)
Yahu bi insan bu kadar
mı yanılır, hemen hemen hiç birini tutturamamışım, yuf ossun bana.
Son durum:
Aslan:
Cordon Bleu + Ayran
Melih:
Cordon Bleu + Cola
Kerim:
Mantarlı Sebzeli Küçük Pizza + Ayran
Barış:
Domatessiz Mayonezsiz Salata + Diet Cola (rejimdeymiş)
Görüldüğü üzere sadece Melih’i
tam tutturmuş vaziyetteyim.
Kendi isteği üzerine Aslan
adına sipariş verildi, mamalar Kerim’in oraya gelecek ancak, siparişi alan
arkadaşımızın “bir normal bir diet cola” ifadesini bir türlü anlamaması, bende,
Mantarlı Sebzeli Küçük Pizza ve Domatessiz Mayonezsiz Salata olarak neler
geleceği konusunda ciddi soru işaretleri yarattı.
Bu arada, Aslanlar’a
son gidişimizde, ben Gülsev ile balkonda sohbet ederken, salonda bıraktığım
çayımı ASLAN’IN (!!??) bana getirdiğini söylemiş miydim? O kadar sürreal bir
görüntüydü ki (bana çayımı getiren Aslan görüntüsü???!!!), aklıma geldikçe
“acaba rüya mıydı” diyorum (bunu Gülsev’e sormam gerek).
Aslan:
Çok özel bir bilgiyi
neden paylaştın, şimdi herkes beni nazik biri zannedecek?
Banu:
Ama zaten bunu muhtemelen
biliyorlar.
Kitaba katkı: “...genç
erkeğin katı görüntüsü altında itinayla sakladığı altın gibi bir kalbi vardı.
Bunun anlaşılmaması için, bazen bilinçli bazen bilinçsiz, sürekli bir çaba
içerisindeydi ve zaman zaman enerjisini tüketen bu çabaların bile fayda
etmediği nadir zayıf anlarının birinde...”
falan, (nasıl bağlayacağımı bilemedim).
Barış:
Bu e-postalara
yorumlar;
1. Kendini hiç bir zaman
hakir görme. Üstelik, hem kendi isteğini, hem Melih'in hem de Ömer'in isteğini
tutturmuşsun. Bu kadar kıl arkadaşın varken etrafında % 50 hiç de fena
sayılmaz.
2. Tahminen siparişler
şöyle gelecek;
a) 3 Kordon, 2 ayran, 1
bira
b) 1 Küçük Mayonezli
salata, portakal suyu
c) Mantarlı salata (ve
domatesli ve mayonezli, hatta ketçaplı bile olabilir) demlik poşet çay, sıcak
su.
3. Aslan bebeği
büyüdükçe çok hızlı değişiyor. Hatta bebekten hızlı diyebilirim. Ekin liseyi
bitirirken nasıl olacağını hepimiz görmek isteriz sanırım.
Banu:
Hay Allah mütahakını
versin e mi? Gözlerimden yaş geldi, “demlik poşet çay”da koptum.
Aslan:
Şimdi Barış kardeş % 50
demiş ama, Banu’nun kendi isteğini de başarı saymış, yani bu uygun mu acaba?
Ben de kendimin ne istediği konusunda tahminlerimde her zaman olmasa da
başarılı olabiliyorum ama bazen şike de yapabiliyorum, istemediğim bir şeyi
ister gibi yapıp kendime itiraf etmiyorum.
Değişme konusu ise
netameli bir konu, değişerek gelişiyorum desem olmayacak şimdi, onu biri dedi
ve şimdi başı dertte bir parça, değişerek başka bir şey oluyorum desem bu da
korkutucu olacak. Ama Ekin’in beni eğittiği görüşüne katılıyorum. Yavrum onun
kolej parası için program program diye inleyerek çabaladığımı bilmeden,
annesinin de zalim kışkırtmalarıyla, sürekli gelip bana, şipor yap, şipor yap
diyor ve mekik yaptırıyor, şimdiden en azından mide kası açısından Conan olma yolundayım.
Son söz, baki kalan bu
dünyada hoş bir sadadır ve hep öyle olacaktır, yükselelim ki yerimiz bu yer
değildir..
Banu:
Hatta, Ömer’in isteğini
de başarı saymayabiliriz, onunkisi yemekhane yemeği, onda başarısız olmak için
okuma bilmemek gerekiyor, bu durumda oran %25’e düştü, alenen başarısızım işte,
hayr hayr hayr itiraz etmeyin, başarısızım diyorum size. Aslında bunun tek
başına bi önemi yok, asıl bunun altında yatan sebebi bulmak gerek, acaba ben
bunu kendime yakıştırdığım ve kendimden beklentim bu olduğu için mi başarısız
oluyorum yoksa başkalarının bana kendimi başarısız hissettirmek için
kurguladıkları bir oyuna mı getiriliyorum?
Benim karnım acıktı.
28 Temmuz 2008
Benden
çok da hoşlanmayan, her fırsatta beni hart hurt kapan bi arkadaşımız var. 22
yaşındakini kızını dil okuluna yollamak istiyor ancak Avrupa’da bir yer olsun
istiyor, biraz araştırmış, New York’ta bi okul varmış ama oraya yollamak
istemiyor çünkü New York’u “tehlikeli” buluyor, bana sordu, ablamla 1981
yazında gittiğimiz bir okul vardı, onun web adresini falan yolladım, mesajımı
da “Dil öğrenmenin (veya geliştirmenin) en iyi ve kolay bir yolu var da, ben
sana söylemeyeyim” diye bitirdim. Mesajı Aslan’a da yolladım.
Aslan:
Aranmak, çevrede
dolanmak, arı yuvasına çalı uzatmak, elektrik teline dokunur gibi yapıp elini
çekmek...
Banu:
Ama Aslan, pek çok
konuda gerçek düşüncemi söylememek için susabilirim ama bu artık dünya görüşüm
ile ilgili, sen dua et “bunun en iyi ve kolay yolu, öğrenmek istediğin dili
konuşan bir sevgili edinip, onunla bir kaç ay yaşamaktır” diye açık açık
yazmadım.
En çok neye kızıyorum
biliyor musun, eğer çocuğu erkek olsaydı, bu kadar tutucu olmazdı, bunun “devir
eskisi gibi değil” muhabbetiyle ilgisi yok, eskiden de babaların kızlarına bir
şey olacak diye akılları çıkardı (buradaki “bir şey” de kızın yalancı,
dolandırıcı, hırsız, vatan haini veya katil olması değil, bunların hepsi kabul
edilebilir şeyler, yeter ki biriyle yatmasın), şimdi de öyle. Ama lafa gelince
herkes süper aydın “aaa tabi canım, cinsellik doğal bir şeydir, yemek içmek
gibi...” vb bi dünya laf, mangalda kül bırakmazlar. Bunlara gerçekten inanan, çocuklarını
buna göre yetiştiren, mesela oğluna “bekaretin namusla ilgisi yoktur, eğlenmek
için onunla bununla yatıp evlenmek için bakire kız arama triplerine girme,
gözlerini oyarım” diyen kaç tane anne vardır?
Aslan:
Şimdi Banu, (sanatsal
giriş olsun istedim) birkaç konu karıştı galiba, bana kalsa New Yorka giden evlat,
kız olsun erkek olsun, karışık, riskli bir yere gitmiş olur, kimsenin gitmesini
istemem, Ege de gitmesin. Cinsellik konusunda söylediklerine katılmamak mümkün
değil, kişilerin seçimidir sonuçta, kız veya erkek, anne baba üzerine düşen
bilgilendirmeyi yapar, donanımı sağlar, orada durur. Çağ artık, göndereyim
oğlumu yurtdışına, tüm kadınlar ona helal olsun ya da aman kızımı dizimin
dibinden ayırmayayım, neme lazım dönemini çoktan geçmiş durumda. İyi veya kötü
demiyorum ama gerçeklik bu.
Bu olayda ise, aranızdaki
özel hassasiyete dikkat çekmek istedim ben. Hani sana bir söz gelir diye, gerçi
karşılığını elbette verecek gücün, donanımın var ama nedense seni üzülüyor
görmekten hoşlanmıyorum hiç.
Bir şurup varmış, yaşı
9 da donduruyormuş, iki fıçı alsam Ekin için, sanırım yeter ömrü boyunca.
Çocuklarımızın akıllarına, sağduyularına ve seçimlerine elbette saygı
duyacağız, arkadaşımız da duyacak, bu doğanın yasasıdır belki de.
Şöyle bir anekdot
yaşantımdan.
Yeğenim ile evliliği
öncesi serince ayrıldıktan sonra, ilk olarak İstanbul’da babamın evinde
karşılaştık, yıllar önce serin ayrıldığımız için o tedirgindi, ablam da
üzgündü. Elbette ben yeğenime sarılmak için hiç tereddüt etmedim. Sonra bir
köşede yeğenimin sorusu üzerine, serinliğin nedeninin evlendiği kişiyi beğenip
beğenmemek olmadığını, onun kendi ailesinin değerini, gücünü yeterince
anlayamamış olmasından dolayı olduğunu anlattım. ... Sonra yeğenim evlenip
ayrılması konusundaki görüşümü sordu (senin parmak bastığın nokta), gerçeği
anlamışsa 7 kere evlenmesinin ya da başkasıyla yaşamasının hiçbir sakıncası
olmadığını söyledim.
Kendisi konuyu çok iyi
anladığını, içinin huzurla dolu olduğunu beyan etti ve konuşmamız mutlu son ile
bitti.
Banu:
Yok yok, konu
karışmadı, bu benim hassas olduğum bir konu da, yeri gelmişken onu da aradan
çıkarayım dedim.
New York konusunda
haklı olabilirsin ancak ben oranın İstanbul’dan daha tehlikeli olduğunu
zannetmiyorum. Yani üniversiteyi bitirmiş bir genç, İstanbul’a gidebiliyorsa New
York’a da gidebilir. Her kentin gidilmemesi gereken yerleri vardır. Ankara’da
bile Çinçin bağlarına bi git bakayım, şu halinle ödün patlar valla. Ayrıca son
derece güvenli zannettiğin yerlerde de insanın başına olmadık şeyler
gelebiliyor. Demek ki nerede olduğun değil, kim olduğun önemli. Çocuklarımıza
güvenmiyoruz, ve güvenilmez olmak hayatı çok kolaylaştıran bir şey olduğu için
(her zaman arkanı toplayacak ya da sana destek olacak birileri olur), onlar da
asla güvenilir olmaya çalışmıyorlar. Bu durum bizim generasyonun hastalığı,
çocukların hayatını kolaylaştırarak onlara iyilik yaptığımızı düşünüyoruz. Ege
bana ne zaman “teşekkür ederim anneciğim” dese irkiliyorum, “tüh, gene dalgaya
düştüm, gene bir şeyi onun yerine yaptım” diye düşünüyorum.
Anne-babalar çocukları
için kaygılanmaktan korkuyorlar, oysa bizim işimiz bu, onların görüş alanımızda
olmadığı her an onlar için kaygılanacağız, Patagonya veya Kızılay’da olmaları
fark etmez. Ben inatla diyorum ki, onlara güvenmeyi (aslında bir anlamda
kendimize, verdiğimiz eğitime, terbiyeye, ahlak anlayışına, doğrulara, vb. şeylere
güvenmeyi) öğrenmek zorundayız.
Akşam olmuş. Yarın
görüşürüz.
Aslan:
Asimov’un “Ben, Robot”
eserindeki gibi, yanlarına ömürlük birer robot verebilsek belki de sorun kalmayacak,
anneler babalar da huzurlu olabilecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder