27 Mayıs 2016 Cuma

Dünyanın Sesi, Ismar Olayı, Kız Çocuk Babaları

18 Temmuz 2008

Barış “Geceleri ağzımızdaki küçük bakterilerin dişlerimizde yaptıkları etkiyi yani o sesi duymamız imkansızsa, dünyanın o dönüş aşamasında çıkardığı sesi de duymamız olanaksızdır...Ama bilim işte boş durmayıp keşfediyor, buyrun açılan sayfada dünyayı seçin
ve başlayın dünyanın dönerken çıkarmış olduğu sesleri dinlemeye....” demiş ve bir link yollamış. 

Banu:
E ama hepsi (yani bütün gezegenler) aynı sesi çıkarıyor, bu olabilir mi?

Aslan:
Kitaba eklememek mümkün değil böylesi bir bilgiyi.
Kahramanımız bir türlü uyuyamıyordu, dünyanın çivisi iyice paslanmıştı, gıcır gıcır sesleri onu madmax ediyordu. Bunu bir yağlamak gerekir diye geçirdi içinden. Zozmonot elbisesini giydi, kapının arkasındaki vita tenekesini sırtladı ve 1988 model Volvo’nun direksiyonuna geçti. Ay dünyaya inat, sessiz bir fırıldak gibi dönüyordu.

24 Temmuz 2008

Öğlen, yemekhanenin yemeğini beğenmedik, ısmar olayına gireceğiz.

Banu: (Genel eğilimi bildiğimden, kendiliğimden listeyi çıkardım)
Aslan: Cordon Bleu + Cola
Melih: Cordon Bleu + Cola
Kerim: Etsiz salata + Ayran
Barış: Sebzeli Pizza + Diet Cola
Ömer: Tarhana çorba + karnıyarık + pilav + cacık (yemekhane yemeği, Ömer ısmar olayına pek girmezdi)

Doğru mudur?

Aslan:
Ayranı kola yaparsak doğrudur, benim ısmar sıram olsun.

Banu:
Nassı yani? Kerim yerine mi cevap verdin? Yani seninki zaten cola? Kerim de mi cola içecekmiş?

Aslan:
Olmadı ama, benim ki zaten kola yazıyor haklısın, fakat ben  “yani niye ayran değil, kola içmiyorum ya” dairesi çizmek istemiştim. Ben de ayran istiyorum sonuçta.

Banu: (diğerlerinden de cevaplar geldi)
Yahu bi insan bu kadar mı yanılır, hemen hemen hiç birini tutturamamışım, yuf ossun bana.
Son durum:

Aslan: Cordon Bleu + Ayran
Melih: Cordon Bleu + Cola
Kerim: Mantarlı Sebzeli Küçük Pizza + Ayran
Barış: Domatessiz Mayonezsiz Salata + Diet Cola (rejimdeymiş)

Görüldüğü üzere sadece Melih’i tam tutturmuş vaziyetteyim.

Kendi isteği üzerine Aslan adına sipariş verildi, mamalar Kerim’in oraya gelecek ancak, siparişi alan arkadaşımızın “bir normal bir diet cola” ifadesini bir türlü anlamaması, bende, Mantarlı Sebzeli Küçük Pizza ve Domatessiz Mayonezsiz Salata olarak neler geleceği konusunda ciddi soru işaretleri yarattı.

Bu arada, Aslanlar’a son gidişimizde, ben Gülsev ile balkonda sohbet ederken, salonda bıraktığım çayımı ASLAN’IN (!!??) bana getirdiğini söylemiş miydim? O kadar sürreal bir görüntüydü ki (bana çayımı getiren Aslan görüntüsü???!!!), aklıma geldikçe “acaba rüya mıydı” diyorum (bunu Gülsev’e sormam gerek).

Aslan:
Çok özel bir bilgiyi neden paylaştın, şimdi herkes beni nazik biri zannedecek?

Banu:
Ama zaten bunu muhtemelen biliyorlar.

Kitaba katkı: “...genç erkeğin katı görüntüsü altında itinayla sakladığı altın gibi bir kalbi vardı. Bunun anlaşılmaması için, bazen bilinçli bazen bilinçsiz, sürekli bir çaba içerisindeydi ve zaman zaman enerjisini tüketen bu çabaların bile fayda etmediği nadir zayıf anlarının birinde...”  falan, (nasıl bağlayacağımı bilemedim).

Barış:
Bu e-postalara yorumlar;
1. Kendini hiç bir zaman hakir görme. Üstelik, hem kendi isteğini, hem Melih'in hem de Ömer'in isteğini tutturmuşsun. Bu kadar kıl arkadaşın varken etrafında % 50 hiç de fena sayılmaz.

2. Tahminen siparişler şöyle gelecek;
a) 3 Kordon, 2 ayran, 1 bira
b) 1 Küçük Mayonezli salata, portakal suyu
c) Mantarlı salata (ve domatesli ve mayonezli, hatta ketçaplı bile olabilir) demlik poşet çay, sıcak su.

3. Aslan bebeği büyüdükçe çok hızlı değişiyor. Hatta bebekten hızlı diyebilirim. Ekin liseyi bitirirken nasıl olacağını hepimiz görmek isteriz sanırım.

Banu:
Hay Allah mütahakını versin e mi? Gözlerimden yaş geldi, “demlik poşet çay”da koptum.

Aslan:
Şimdi Barış kardeş % 50 demiş ama, Banu’nun kendi isteğini de başarı saymış, yani bu uygun mu acaba? Ben de kendimin ne istediği konusunda tahminlerimde her zaman olmasa da başarılı olabiliyorum ama bazen şike de yapabiliyorum, istemediğim bir şeyi ister gibi yapıp kendime itiraf etmiyorum.
Değişme konusu ise netameli bir konu, değişerek gelişiyorum desem olmayacak şimdi, onu biri dedi ve şimdi başı dertte bir parça, değişerek başka bir şey oluyorum desem bu da korkutucu olacak. Ama Ekin’in beni eğittiği görüşüne katılıyorum. Yavrum onun kolej parası için program program diye inleyerek çabaladığımı bilmeden, annesinin de zalim kışkırtmalarıyla, sürekli gelip bana, şipor yap, şipor yap diyor ve mekik yaptırıyor, şimdiden en azından mide kası açısından Conan olma yolundayım.
Son söz, baki kalan bu dünyada hoş bir sadadır ve hep öyle olacaktır, yükselelim ki yerimiz bu yer değildir..

Banu:
Hatta, Ömer’in isteğini de başarı saymayabiliriz, onunkisi yemekhane yemeği, onda başarısız olmak için okuma bilmemek gerekiyor, bu durumda oran %25’e düştü, alenen başarısızım işte, hayr hayr hayr itiraz etmeyin, başarısızım diyorum size. Aslında bunun tek başına bi önemi yok, asıl bunun altında yatan sebebi bulmak gerek, acaba ben bunu kendime yakıştırdığım ve kendimden beklentim bu olduğu için mi başarısız oluyorum yoksa başkalarının bana kendimi başarısız hissettirmek için kurguladıkları bir oyuna mı getiriliyorum?

Benim karnım acıktı.

28 Temmuz 2008

Benden çok da hoşlanmayan, her fırsatta beni hart hurt kapan bi arkadaşımız var. 22 yaşındakini kızını dil okuluna yollamak istiyor ancak Avrupa’da bir yer olsun istiyor, biraz araştırmış, New York’ta bi okul varmış ama oraya yollamak istemiyor çünkü New York’u “tehlikeli” buluyor, bana sordu, ablamla 1981 yazında gittiğimiz bir okul vardı, onun web adresini falan yolladım, mesajımı da “Dil öğrenmenin (veya geliştirmenin) en iyi ve kolay bir yolu var da, ben sana söylemeyeyim” diye bitirdim. Mesajı Aslan’a da yolladım.

Aslan:
Aranmak, çevrede dolanmak, arı yuvasına çalı uzatmak, elektrik teline dokunur gibi yapıp elini çekmek...

Banu:
Ama Aslan, pek çok konuda gerçek düşüncemi söylememek için susabilirim ama bu artık dünya görüşüm ile ilgili, sen dua et “bunun en iyi ve kolay yolu, öğrenmek istediğin dili konuşan bir sevgili edinip, onunla bir kaç ay yaşamaktır” diye açık açık yazmadım.

En çok neye kızıyorum biliyor musun, eğer çocuğu erkek olsaydı, bu kadar tutucu olmazdı, bunun “devir eskisi gibi değil” muhabbetiyle ilgisi yok, eskiden de babaların kızlarına bir şey olacak diye akılları çıkardı (buradaki “bir şey” de kızın yalancı, dolandırıcı, hırsız, vatan haini veya katil olması değil, bunların hepsi kabul edilebilir şeyler, yeter ki biriyle yatmasın), şimdi de öyle. Ama lafa gelince herkes süper aydın “aaa tabi canım, cinsellik doğal bir şeydir, yemek içmek gibi...” vb bi dünya laf, mangalda kül bırakmazlar. Bunlara gerçekten inanan, çocuklarını buna göre yetiştiren, mesela oğluna “bekaretin namusla ilgisi yoktur, eğlenmek için onunla bununla yatıp evlenmek için bakire kız arama triplerine girme, gözlerini oyarım” diyen kaç tane anne vardır?

Aslan:
Şimdi Banu, (sanatsal giriş olsun istedim) birkaç konu karıştı galiba, bana kalsa New Yorka giden evlat, kız olsun erkek olsun, karışık, riskli bir yere gitmiş olur, kimsenin gitmesini istemem, Ege de gitmesin. Cinsellik konusunda söylediklerine katılmamak mümkün değil, kişilerin seçimidir sonuçta, kız veya erkek, anne baba üzerine düşen bilgilendirmeyi yapar, donanımı sağlar, orada durur. Çağ artık, göndereyim oğlumu yurtdışına, tüm kadınlar ona helal olsun ya da aman kızımı dizimin dibinden ayırmayayım, neme lazım dönemini çoktan geçmiş durumda. İyi veya kötü demiyorum ama gerçeklik bu.
Bu olayda ise, aranızdaki özel hassasiyete dikkat çekmek istedim ben. Hani sana bir söz gelir diye, gerçi karşılığını elbette verecek gücün, donanımın var ama nedense seni üzülüyor görmekten hoşlanmıyorum hiç.
Bir şurup varmış, yaşı 9 da donduruyormuş, iki fıçı alsam Ekin için, sanırım yeter ömrü boyunca. Çocuklarımızın akıllarına, sağduyularına ve seçimlerine elbette saygı duyacağız, arkadaşımız da duyacak, bu doğanın yasasıdır belki de.
Şöyle bir anekdot yaşantımdan.
Yeğenim ile evliliği öncesi serince ayrıldıktan sonra, ilk olarak İstanbul’da babamın evinde karşılaştık, yıllar önce serin ayrıldığımız için o tedirgindi, ablam da üzgündü. Elbette ben yeğenime sarılmak için hiç tereddüt etmedim. Sonra bir köşede yeğenimin sorusu üzerine, serinliğin nedeninin evlendiği kişiyi beğenip beğenmemek olmadığını, onun kendi ailesinin değerini, gücünü yeterince anlayamamış olmasından dolayı olduğunu anlattım. ... Sonra yeğenim evlenip ayrılması konusundaki görüşümü sordu (senin parmak bastığın nokta), gerçeği anlamışsa 7 kere evlenmesinin ya da başkasıyla yaşamasının hiçbir sakıncası olmadığını söyledim.
Kendisi konuyu çok iyi anladığını, içinin huzurla dolu olduğunu beyan etti ve konuşmamız mutlu son ile bitti.

Banu:
Yok yok, konu karışmadı, bu benim hassas olduğum bir konu da, yeri gelmişken onu da aradan çıkarayım dedim.

New York konusunda haklı olabilirsin ancak ben oranın İstanbul’dan daha tehlikeli olduğunu zannetmiyorum. Yani üniversiteyi bitirmiş bir genç, İstanbul’a gidebiliyorsa New York’a da gidebilir. Her kentin gidilmemesi gereken yerleri vardır. Ankara’da bile Çinçin bağlarına bi git bakayım, şu halinle ödün patlar valla. Ayrıca son derece güvenli zannettiğin yerlerde de insanın başına olmadık şeyler gelebiliyor. Demek ki nerede olduğun değil, kim olduğun önemli. Çocuklarımıza güvenmiyoruz, ve güvenilmez olmak hayatı çok kolaylaştıran bir şey olduğu için (her zaman arkanı toplayacak ya da sana destek olacak birileri olur), onlar da asla güvenilir olmaya çalışmıyorlar. Bu durum bizim generasyonun hastalığı, çocukların hayatını kolaylaştırarak onlara iyilik yaptığımızı düşünüyoruz. Ege bana ne zaman “teşekkür ederim anneciğim” dese irkiliyorum, “tüh, gene dalgaya düştüm, gene bir şeyi onun yerine yaptım” diye düşünüyorum.

Anne-babalar çocukları için kaygılanmaktan korkuyorlar, oysa bizim işimiz bu, onların görüş alanımızda olmadığı her an onlar için kaygılanacağız, Patagonya veya Kızılay’da olmaları fark etmez. Ben inatla diyorum ki, onlara güvenmeyi (aslında bir anlamda kendimize, verdiğimiz eğitime, terbiyeye, ahlak anlayışına, doğrulara, vb. şeylere güvenmeyi) öğrenmek zorundayız.

Akşam olmuş. Yarın görüşürüz.

Aslan:
Asimov’un “Ben, Robot” eserindeki gibi, yanlarına ömürlük birer robot verebilsek belki de sorun kalmayacak, anneler babalar da huzurlu olabilecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder