30 Mayıs 2016 Pazartesi

Palandöken, Cenaze, Kadınların Dili

16 Ocak 2009

Aylin:
Bu sabah Palandöken'de 25 cm kar verdi. Oteli arayip sordunuz mu?

Apla:
Ay olsun olmasın biz illa ki gideceğiz. Hayat bana bu kadar acımasız olamaz…

Aylin:
Saçmalama çuvalla para verip sadece Erzurum'u dolaşıp gelmeyin. Aç bir konuş, doğruysa belki ertelersiniz.

Banu:
Bak şimdi! Niçin böyle şeyler konuşuyosunuz? 25 cm kar şehir merkezindeki kardır, dağda 25 cm olur mu hiç? Olmaz. Uğursuzluk getireceksiniz, ben yapılması gereken herşeyi yapıyorum, muskamı donuma iğneledim, nazar boncuğumu boynuma taktım, tavşan ayaamı cebime koydum, gördünüz mü, herşey kontrol altında...

Aylin:
Bok kontrol altında! Ben burada gerekli erteleme ve Mart'ta hep birlikte gitme dualarını etmekteyim. Bir muskadan mı korkacağım.
Şaka bir yana 25 cm'yi kayak merkezleri kapsamında verdi.
Ne diyosam sizin iyiliğiniz için ulam!

Banu:
Zaten muskanın seni değil yağmayan karı korkutması gerekiyor, sana karşı niye muska yaptırayım ayol, (senin balmumundan bebeğin var, deeermişim) ama nereden baktığına göre değişir tabi. Peki Ocak'ta niye hepbirlikte gidememekteyiz? Paranız mı yok? Patrondan izin mi alamadınız? Nedir yani ne?

Aylin:
Bu da ablanınki kadar saçma. Bi kere çok zenginim. Parayı nereme sokacağımı bilemiyor, kıçıma sürüyorum. Sanırım Ocak'ta ben İsviçre'deyim.

Şubat tatilinde gitmem. Bir; kalabalık, iki; para filan sürüyorum ama yine de dötüm donar, Erzurum çok soğuk.

(2 saat sonra)

Aylin:
Yaaaa ne biçim sustunuz ama!!

Banu:
Bak şimdi! Niye kaşınıyosun? Ayrıca zaten ablamın konuştuğu falan yoktu, o sustu sayılmaz, biz senle "sen sana çal sen sana oyna" şeklindeydik.

E güselim, gel bizle diyoruz "yok oralar soğuk" bilmem ne diyosun, yok efendim İsviçre'ye gidecekmiş, tabi, şimdi tam mevsimi, orada havalar limonata gibidir, yazdan kalma günler yaşıyorlardır, töbe töbe. E paran da var, zaman dersen gani, nedir derdin anlamadım ki. Şubat tatilinde kalabalık olurmuşmuş, bababababa, biz düşünemediydik bunu ama Allah tarafından bi hissi kablel vuku buldu ve Şubat tatilinden önceki hafta gitmeye karar verdik. İşte bak, yapmadın çocuk, bunlardan haberin yok tabi, Şubat tatili öbür hafta başlıyor, akıllım.

16 Ocak 2009

Banu:
Arkadaşlar, hepinizle konuştum ama gene de unutmayın diye yazıyorum. Ben haftaya cumaya kadar yokum. Palandöken’de palan dökecem. Yarın sabah 08:30’da uçakla gidiyoruz, o gün (ve takip eden 5 gün) kayabilmeyi umuyoruz. Bunun dışındaki aktivitelerimiz; “herşey dahil” otelimizde herşeye dahil olup, akşamları tombala oynayıp, kestane patlatacağız. Belki de kağıt veya Tabu oynarız.
Çarşamba akşam uçağı ile de dönüyoruz. Perşembe gelmeyeceğim. Cumaya görüşürüz.
Bana iyi yolculuklar.
Hepiniz öpüldünüz.

18 Ocak 2009

Banu:
Hanginizin ahı tuttu bilmiyorum ama çok ayıp, yani 2011'de kış olimpiyatlarının yapılacağı kayak merkezi devlet karayolu gibi, 3/4 toprak, 1/4 kar, o da 2,5 cm falan. Dün izzet ikram bi acele giyinip kuşanıp, kayaklarımızı alıp dağa çıktık, bi de bilmeden kırmızı piste girmişiz, bi de dar, bi de dik, bi de toprak, e neticede bi düştüm ağzım burmun dağıldı, bi de taşa çarptim herhalde, popomda kocaman bir morluk var, en son bir yerde durduk ve bizi otele götürmesi için sivil savunmadan motor çağırdık. Bugünkü programımız Erzurum turu ve cağ kebap. Yarın buranın çarşısını gezeceğiz, öbürgün ne yapacağız bilmiyorum. Yani sadece dağda tatil yapıyor gibi olduk. Kayak mayak hak getire. Bekar arkadaşlar, burası Rus ve Ukraynalı dolu, hani belki ilgilenirsiniz diye söylüyorum. Bir aile var, bebelerin biri 3 öbürü 5 yaşında falan, babaları bu iğrenç pistlerde çocukları cayır cayır kaydırıyor, ama adam deli, üstü çıplak kayıyor, dalga geçmiyorum, ciddiden çıplak, altında kar pantolonu, üstü çıplak, adama dehşet içinde bakakaldık. Yani tamam, beklediğimiz kadar soğuk değil ama o kadar da değil yani. 

Şimdi gidip kağıt oynamam gerek. Sonra gene yazarım, görünüşe bakılırsa bol bol vaktim olacak.

Aslan bu mesajı diğerlerine yollar mısın? Adreslerini tek tek yazmaya üşendim.

Aslan:
Geçmiş olsun, dikkatli ol lütfen. Neyse yazabildiğine göre çok kötü değilsin demektir, sizlere güzel eğlenceler diliyorum. Sıkı giyinin.

Aslan: (Yukarıdaki yazışmaları ekine koyarak diğerlerine mesaj atıyor)
Ek mesajda Banu’nun Erzurum günlüklerini okuyacaksınız, öyküde kayak yapma amacıyla dağa çıkan ama türlü sürprizlerle karşılaşan bir genç kadının hikayesi konu edilirken Enver paşa olayına hiç değinilmemektedir. Bir de bu pistleri dünya kayak şampiyonu David Allemoz açacak diye feveran etmişlerdi basında. Yazık yazık. Maili okuduktan sonra arkadaşınız için ayrıca panik yapmayınız, çünkü akşam,Gülsev'in babasının telefonunun bedava olması hesabıyla, Erzurum'la  telefon bağlantısı kurduk, sesi gayet neşeli ve azimli idi, kar olmadığından güzel Erzurum'u gezmekle iktifa edeceklerini söyledi bize.

21 Ocak 2009

Banu:
İşte tatilimizin son gününe geldik. Bugün akşam 7 uçağıyla dönüyoruz. Günlerimiz çok yoğun geçti, kahvaltı, oyun, Erzurum gezileri, uyku, tekrar oyun, akşam yemeği, tekrar oyun ve tumba yatak. Kaymak dışında herşeyi yaptık. Ama yani Ocak ayında Palandöken'de kar olmayan bir kışı denk getirme başarımız takdire şayan bence. Kimse inanmaz diye bir sürü fotoğraf çektim. İlk günkü hezimetten sonra kayaklar da haşat oldu, altlarında yarıklar oluştu.

Yarın işe gelmeyeceğim, Cuma görüşürüz.

Aslan: (benim mesajı diğerlerine yolluyor)
Arkadaşımız Banu, Cuma günü aramızda olacak. Kar açısından şanssız olduklarını vurguluyor, halbuki tarihimizde tam tersinden yakınanlar da olmuştu.

22 Ocak 2009

Banu:
Sana resimler yolladım, aldın mı?

Aslan:
Fotoğraflara gözyaşları içinde baktık, yazık olmuş güzelim tatile ama gezmiş görüşsünüz ortalığı bu da bir kazançtır. Kırık yok, çıkık yok, şükür buna da.

27 Ocak 2009

Banu:
Arkadaşlar, ben öğlen cenazeye gideceğim. Size afiyet olsun

Aslan:
Allah rahmet etsin de, cenaze arkasına afiyet olsun tam uymamış gibi. Gerçi yarın makam sahibi olunca ailecek, zaten gelmeyebilirsin. Biz kimiz ki beraber yemek yenecek? Ya demek böyle düşünüyorsun, demek ki gelmeyeceksin, öyle mi? Peki, öyle olsun.

Banu:
Gene formundasın bakıyorum. Ben öğlen aç kalacağım, “biz senin için yiyecek bişeyler ayarlarız, sen merak etme, seni aç bırakmayız” diyeceğine neler yazmışın. Demek benim sağlığım senin için önemli değil, şimdi böyle olduk di mi? Ben de makus talihime yenik düşüp, bağrıma taş basıp bir kuru simit bulup kemiririm artık.

Nasılım?

Aslan:
Ortak bir kaderi paylaşıyor gibiyiz. Filim gibi birşey.

28 Ocak 2009

Aslan bana, “Doğruluğu eğriliği üzerine %? rica ediyorum. Sır çözülüyor mu yoksa?” diyerek bir yazı yollamış. Yazıda bir baba, 1 hafta sonra evlenecek oğluna kadınların dili üstüne (neyi nasıl der, ne derse ne demektir, ne dersen ne anlar, sana istediğini nasıl yaptırır, vb…) öğüt veriyor.

Banu:
Yazı olarak güzel ancak, 70’li yıllardaki Türk filmlerinde geçen “Kadın hayır derse belki demektir, belki derse evet demektir” tahlilinden çok farklı bir mesajı yok. Erkeklerin kadınları çözdüğünü ama asla anlamadığını, anlayamayacağını, böyle bir kabiliyetleri olmadığını anlatan, dolayısıyla bu durumu genelgeçer bir kural gibi önümüze koyarak kabul etmemizi bekleyen yazılardan hoşlanmıyorum. Bi de kadınları “çok detay düşünürler” ya da “çok duygusaldırlar” falan gibi sıfatlarla yüceltiyormuş gibi yapıp aşağılayarak kendi öküzlüklerini (söz meclisten dışarı) mazur göstermeye çalışmaları iyice sinirime dokunuyor. Neticede, “aptal sarışın” muhabbetine ne kadar gıcık oluyorsam, “düşünemeyen zavallı erkek” muhabbetine de o kadar gıcık oluyorum.

Ancak, kendi özelimde bir değerlendirme yapacak olursam, benim de zaman zaman (ya da sık sık, hatta çoğunlukla) Deniz için “bunu nasıl düşünemez?” dediğim durumlar olmuyor değil. Ya da bazen benim çok kızdığım bir şeye neden kızdığımı, çabaladığı halde anlayamadığını farkediyorum. Bu tip durumlarda, ben de çabasına prim veriyorum. Yani, kadın ve erkek beyninin farklı işlediğini, farklı odak noktaları olduğunu kabul etmek gerek ancak her ilişki kendine özgüdür ve her ilişkinin iletişim sorunlarının kendi dinamikleri içinde çözülmesi gerekir, böyle, insanlara hap gibi formüller vermek doğru değil, kadınlar tornadan çıkmamışlardır, keza erkekler de, bu yazıda anlatılanlara uymayan bir sürü kadın ve erkek ve ilişki var.  

Benim, ya da bizim bu yazıdaki duruma uyup uymadığımızı soruyorsan, benim Deniz’e düşünmediği bir şeyi söylettiğim, inanmadığı bir şeyi yaptırttığım vaki değildir. Sadece ben istiyorum diye, kafasına yatmayan herhangi bir şeyi yaptığına henüz tanık olmadım. Belki 1-2 istisnai durum olmuşsa bile, daha sonra fitil fitil burnumdan gelmiştir. Ben daha, her bilgisayar başından kalktığında gidip modemi kapatmasını engelleyemiyorum, “Deniz’ciğim, şunu ikide birde kapatma, en son yatarken kapatırız” diyorum ama dinleyen kim. Acayip, nerelere gittiği belli olmayan laflar ediyor, sonra da “canım ben öyle demek ister miyim? Olur mu öyle şey” diyerek beni deli ediyor. Örneğin geçen gün (üstelik başkalarının yanında) bana “seni de sandık görevlisi olarak yazdıracam, elalemin karıları neler yapıyor” dedi. Şimdi buradaki milyon yıllık genetik bozukluğu da sayarsak, milyon tane yanlışı bulunuz. Deniz ile bunun kavgasını henüz yapmadım, ben sağduyulu bir kadın olduğum için, söylediği anda cevap vererek kocamı başkalarının yanında madara etmek istemedim ama o beni ne duruma düşürdüğünün farkında değil, o başka. 

Bu eseri yazan zat-ı muhteremden aynı mevzunun erkek versiyonunu istesek? Yani onlar ne deyince ne demek istiyorlar acaba? E bize de bi kılavuz lazım. Yani erkeklerin de açık bir kitap kadar berrak oldukları pek söylenemez.

Gördün mü? “Bir laf söyle bin ah işit” durumuna örnek teşkil ettim. 

Aslan:
Sayın usta yazar,
Abartmıyorum bak, ifadelerin ne kadar düzgün, yalın ve açıklayıcı. Fazladan bir harf yok neredeyse. Belki de, böyle bir kitap yazmalısın işte. Çok etkili olabilir, kadın-erkek ilişkisinde yaşanabilecek haller ve öneriler. Hem de bu önerileri farklı ekonomi, kültür, çevre türlerine göre detaylandırsak, bir tür evlilik cep kitabı bile hazırlamış oluruz. Bir başlangıç neden denenmesin.

Ya da çok yakın üç veya dört aile bulunsa, Dürrenmat’ın kitabındaki gibi, bir mahkeme oluştursak aramızda, orada, eşlerin ortak onay verdiği ya da en azından diğerinin gururunu kasıtlı kırmayacak bazı konuları masaya yatırsak ve insanlar görüşlerini ve hatta kanıtlarını ortaya koysa, herkes kırmadan dökmeden fikrini açıklasa, bir tür içtihat yargıları oluştursak. Ortak akıla uysak. Bunun bayanlar lehine olacağı daha şimdiden çok açık. Bu da olayı daha hoş kılıyor. Sözün gücüne olan inancımız pekişir hem de. Diğer yandan, seni, bizi, düşünen canlıların en seçkin grubunda düşünüyorum elbette. Hem de hoş olabilecek fikir alışverişleri, salonda, mutfakta arada konuşulan konular olmaktan çıkar.

Ne dersin bu fikrime, belki de erken bu yüzyıl için ama olsun, dostluk yüzyıl sonra da bin yıl sonra da varolacak nasılsa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder