16 Ocak 2009
Aylin:
Bu sabah Palandöken'de
25 cm kar verdi. Oteli arayip sordunuz mu?
Apla:
Aylin:
Saçmalama çuvalla para
verip sadece Erzurum'u dolaşıp gelmeyin. Aç bir konuş, doğruysa belki
ertelersiniz.
Banu:
Bak şimdi! Niçin böyle
şeyler konuşuyosunuz? 25 cm kar şehir merkezindeki kardır, dağda 25 cm olur mu
hiç? Olmaz. Uğursuzluk getireceksiniz, ben yapılması gereken herşeyi yapıyorum,
muskamı donuma iğneledim, nazar boncuğumu boynuma taktım, tavşan ayaamı cebime
koydum, gördünüz mü, herşey kontrol altında...
Aylin:
Bok kontrol altında!
Ben burada gerekli erteleme ve Mart'ta hep birlikte gitme dualarını etmekteyim.
Bir muskadan mı korkacağım.
Şaka bir yana 25 cm'yi
kayak merkezleri kapsamında verdi.
Ne diyosam sizin iyiliğiniz
için ulam!
Banu:
Zaten muskanın seni
değil yağmayan karı korkutması gerekiyor, sana karşı niye muska yaptırayım
ayol, (senin balmumundan bebeğin var, deeermişim) ama nereden baktığına göre
değişir tabi. Peki Ocak'ta niye hepbirlikte gidememekteyiz? Paranız mı yok?
Patrondan izin mi alamadınız? Nedir yani ne?
Aylin:
Bu da ablanınki kadar
saçma. Bi kere çok zenginim. Parayı nereme sokacağımı bilemiyor, kıçıma sürüyorum.
Sanırım Ocak'ta ben İsviçre'deyim.
Şubat tatilinde gitmem.
Bir; kalabalık, iki; para filan sürüyorum ama yine de dötüm donar, Erzurum çok
soğuk.
(2
saat sonra)
Aylin:
Yaaaa ne biçim sustunuz
ama!!
Banu:
Bak şimdi! Niye
kaşınıyosun? Ayrıca zaten ablamın konuştuğu falan yoktu, o sustu sayılmaz, biz
senle "sen sana çal sen sana oyna" şeklindeydik.
E güselim, gel bizle
diyoruz "yok oralar soğuk" bilmem ne diyosun, yok efendim İsviçre'ye
gidecekmiş, tabi, şimdi tam mevsimi, orada havalar limonata gibidir, yazdan
kalma günler yaşıyorlardır, töbe töbe. E paran da var, zaman dersen gani, nedir
derdin anlamadım ki. Şubat tatilinde kalabalık olurmuşmuş, bababababa, biz
düşünemediydik bunu ama Allah tarafından bi hissi kablel vuku buldu ve Şubat
tatilinden önceki hafta gitmeye karar verdik. İşte bak, yapmadın çocuk,
bunlardan haberin yok tabi, Şubat tatili öbür hafta başlıyor, akıllım.
16 Ocak 2009
Banu:
Arkadaşlar, hepinizle
konuştum ama gene de unutmayın diye yazıyorum. Ben haftaya cumaya kadar yokum.
Palandöken’de palan dökecem. Yarın sabah 08:30’da uçakla gidiyoruz, o gün (ve
takip eden 5 gün) kayabilmeyi umuyoruz. Bunun dışındaki aktivitelerimiz;
“herşey dahil” otelimizde herşeye dahil olup, akşamları tombala oynayıp,
kestane patlatacağız. Belki de kağıt veya Tabu oynarız.
Çarşamba akşam uçağı
ile de dönüyoruz. Perşembe gelmeyeceğim. Cumaya görüşürüz.
Bana iyi yolculuklar.
Hepiniz öpüldünüz.
18 Ocak 2009
Banu:
Hanginizin ahı tuttu
bilmiyorum ama çok ayıp, yani 2011'de kış olimpiyatlarının yapılacağı kayak
merkezi devlet karayolu gibi, 3/4 toprak, 1/4 kar, o da 2,5 cm falan. Dün izzet
ikram bi acele giyinip kuşanıp, kayaklarımızı alıp dağa çıktık, bi de bilmeden
kırmızı piste girmişiz, bi de dar, bi de dik, bi de toprak, e neticede bi
düştüm ağzım burmun dağıldı, bi de taşa çarptim herhalde, popomda kocaman bir
morluk var, en son bir yerde durduk ve bizi otele götürmesi için sivil
savunmadan motor çağırdık. Bugünkü programımız Erzurum turu ve cağ kebap. Yarın
buranın çarşısını gezeceğiz, öbürgün ne yapacağız bilmiyorum. Yani sadece dağda
tatil yapıyor gibi olduk. Kayak mayak hak getire. Bekar arkadaşlar, burası Rus
ve Ukraynalı dolu, hani belki ilgilenirsiniz diye söylüyorum. Bir aile var,
bebelerin biri 3 öbürü 5 yaşında falan, babaları bu iğrenç pistlerde çocukları
cayır cayır kaydırıyor, ama adam deli, üstü çıplak kayıyor, dalga geçmiyorum,
ciddiden çıplak, altında kar pantolonu, üstü çıplak, adama dehşet içinde
bakakaldık. Yani tamam, beklediğimiz kadar soğuk değil ama o kadar da değil
yani.
Şimdi gidip kağıt oynamam gerek. Sonra gene yazarım, görünüşe bakılırsa
bol bol vaktim olacak.
Aslan bu mesajı
diğerlerine yollar mısın? Adreslerini tek tek yazmaya üşendim.
Aslan:
Geçmiş olsun, dikkatli
ol lütfen. Neyse yazabildiğine göre çok kötü değilsin demektir, sizlere güzel
eğlenceler diliyorum. Sıkı giyinin.
Aslan: (Yukarıdaki yazışmaları ekine koyarak diğerlerine mesaj atıyor)
Ek mesajda Banu’nun
Erzurum günlüklerini okuyacaksınız, öyküde kayak yapma amacıyla dağa çıkan ama
türlü sürprizlerle karşılaşan bir genç kadının hikayesi konu edilirken Enver
paşa olayına hiç değinilmemektedir. Bir de bu pistleri dünya kayak şampiyonu
David Allemoz açacak diye feveran etmişlerdi basında. Yazık yazık. Maili
okuduktan sonra arkadaşınız için ayrıca panik yapmayınız, çünkü akşam,Gülsev'in
babasının telefonunun bedava olması hesabıyla, Erzurum'la telefon bağlantısı kurduk, sesi gayet neşeli
ve azimli idi, kar olmadığından güzel Erzurum'u gezmekle iktifa edeceklerini
söyledi bize.
21 Ocak 2009
Banu:
İşte tatilimizin son
gününe geldik. Bugün akşam 7 uçağıyla dönüyoruz. Günlerimiz çok yoğun geçti,
kahvaltı, oyun, Erzurum gezileri, uyku, tekrar oyun, akşam yemeği, tekrar oyun
ve tumba yatak. Kaymak dışında herşeyi yaptık. Ama yani Ocak ayında
Palandöken'de kar olmayan bir kışı denk getirme başarımız takdire şayan bence. Kimse
inanmaz diye bir sürü fotoğraf çektim. İlk günkü hezimetten sonra kayaklar da
haşat oldu, altlarında yarıklar oluştu.
Yarın işe gelmeyeceğim,
Cuma görüşürüz.
Aslan: (benim mesajı diğerlerine yolluyor)
Arkadaşımız Banu, Cuma
günü aramızda olacak. Kar açısından şanssız olduklarını vurguluyor, halbuki
tarihimizde tam tersinden yakınanlar da olmuştu.
22 Ocak 2009
Banu:
Sana resimler yolladım,
aldın mı?
Aslan:
Fotoğraflara gözyaşları
içinde baktık, yazık olmuş güzelim tatile ama gezmiş görüşsünüz ortalığı bu da
bir kazançtır. Kırık yok, çıkık yok, şükür buna da.
27 Ocak 2009
Banu:
Arkadaşlar, ben öğlen
cenazeye gideceğim. Size afiyet olsun
Aslan:
Allah rahmet etsin de,
cenaze arkasına afiyet olsun tam uymamış gibi. Gerçi yarın makam sahibi olunca
ailecek, zaten gelmeyebilirsin. Biz kimiz ki beraber yemek yenecek? Ya demek
böyle düşünüyorsun, demek ki gelmeyeceksin, öyle mi? Peki, öyle olsun.
Banu:
Gene formundasın
bakıyorum. Ben öğlen aç kalacağım, “biz senin için yiyecek bişeyler ayarlarız,
sen merak etme, seni aç bırakmayız” diyeceğine neler yazmışın. Demek benim
sağlığım senin için önemli değil, şimdi böyle olduk di mi? Ben de makus
talihime yenik düşüp, bağrıma taş basıp bir kuru simit bulup kemiririm artık.
Nasılım?
Aslan:
Ortak bir kaderi
paylaşıyor gibiyiz. Filim gibi birşey.
28 Ocak 2009
Aslan
bana, “Doğruluğu eğriliği üzerine %? rica ediyorum. Sır çözülüyor mu yoksa?”
diyerek bir yazı yollamış. Yazıda bir baba, 1 hafta sonra evlenecek oğluna
kadınların dili üstüne (neyi nasıl der, ne derse ne demektir, ne dersen ne
anlar, sana istediğini nasıl yaptırır, vb…) öğüt veriyor.
Banu:
Yazı olarak güzel
ancak, 70’li yıllardaki Türk filmlerinde geçen “Kadın hayır derse belki
demektir, belki derse evet demektir” tahlilinden çok farklı bir mesajı yok.
Erkeklerin kadınları çözdüğünü ama asla anlamadığını, anlayamayacağını, böyle
bir kabiliyetleri olmadığını anlatan, dolayısıyla bu durumu genelgeçer bir
kural gibi önümüze koyarak kabul etmemizi bekleyen yazılardan hoşlanmıyorum. Bi
de kadınları “çok detay düşünürler” ya da “çok duygusaldırlar” falan gibi
sıfatlarla yüceltiyormuş gibi yapıp aşağılayarak kendi öküzlüklerini (söz
meclisten dışarı) mazur göstermeye çalışmaları iyice sinirime dokunuyor.
Neticede, “aptal sarışın” muhabbetine ne kadar gıcık oluyorsam, “düşünemeyen zavallı
erkek” muhabbetine de o kadar gıcık oluyorum.
Ancak, kendi özelimde
bir değerlendirme yapacak olursam, benim de zaman zaman (ya da sık sık, hatta
çoğunlukla) Deniz için “bunu nasıl düşünemez?” dediğim durumlar olmuyor değil.
Ya da bazen benim çok kızdığım bir şeye neden kızdığımı, çabaladığı halde
anlayamadığını farkediyorum. Bu tip durumlarda, ben de çabasına prim veriyorum.
Yani, kadın ve erkek beyninin farklı işlediğini, farklı odak noktaları olduğunu
kabul etmek gerek ancak her ilişki kendine özgüdür ve her ilişkinin iletişim
sorunlarının kendi dinamikleri içinde çözülmesi gerekir, böyle, insanlara hap
gibi formüller vermek doğru değil, kadınlar tornadan çıkmamışlardır, keza
erkekler de, bu yazıda anlatılanlara uymayan bir sürü kadın ve erkek ve ilişki
var.
Benim, ya da bizim bu
yazıdaki duruma uyup uymadığımızı soruyorsan, benim Deniz’e düşünmediği bir
şeyi söylettiğim, inanmadığı bir şeyi yaptırttığım vaki değildir. Sadece ben
istiyorum diye, kafasına yatmayan herhangi bir şeyi yaptığına henüz tanık
olmadım. Belki 1-2 istisnai durum olmuşsa bile, daha sonra fitil fitil
burnumdan gelmiştir. Ben daha, her bilgisayar başından kalktığında gidip modemi
kapatmasını engelleyemiyorum, “Deniz’ciğim, şunu ikide birde kapatma, en son
yatarken kapatırız” diyorum ama dinleyen kim. Acayip, nerelere gittiği belli
olmayan laflar ediyor, sonra da “canım ben öyle demek ister miyim? Olur mu öyle
şey” diyerek beni deli ediyor. Örneğin geçen gün
(üstelik başkalarının yanında) bana “seni de sandık görevlisi olarak
yazdıracam, elalemin karıları neler yapıyor” dedi. Şimdi buradaki milyon yıllık
genetik bozukluğu da sayarsak, milyon tane yanlışı bulunuz. Deniz ile bunun
kavgasını henüz yapmadım, ben sağduyulu bir kadın olduğum için, söylediği anda
cevap vererek kocamı başkalarının yanında madara etmek istemedim ama o beni ne
duruma düşürdüğünün farkında değil, o başka.
Bu eseri yazan zat-ı muhteremden aynı mevzunun erkek versiyonunu istesek? Yani onlar ne deyince ne demek istiyorlar acaba? E bize de bi kılavuz lazım. Yani erkeklerin de açık bir kitap kadar berrak oldukları pek söylenemez.
Gördün mü? “Bir laf
söyle bin ah işit” durumuna örnek teşkil ettim.
Aslan:
Sayın usta yazar,
Abartmıyorum bak,
ifadelerin ne kadar düzgün, yalın ve açıklayıcı. Fazladan bir harf yok
neredeyse. Belki de, böyle bir kitap yazmalısın işte. Çok etkili olabilir,
kadın-erkek ilişkisinde yaşanabilecek haller ve öneriler. Hem de bu önerileri
farklı ekonomi, kültür, çevre türlerine göre detaylandırsak, bir tür evlilik
cep kitabı bile hazırlamış oluruz. Bir başlangıç neden denenmesin.
Ya da çok yakın üç veya
dört aile bulunsa, Dürrenmat’ın kitabındaki gibi, bir mahkeme oluştursak
aramızda, orada, eşlerin ortak onay verdiği ya da en azından diğerinin gururunu
kasıtlı kırmayacak bazı konuları masaya yatırsak ve insanlar görüşlerini ve
hatta kanıtlarını ortaya koysa, herkes kırmadan dökmeden fikrini açıklasa, bir
tür içtihat yargıları oluştursak. Ortak akıla uysak. Bunun bayanlar lehine
olacağı daha şimdiden çok açık. Bu da olayı daha hoş kılıyor. Sözün gücüne olan
inancımız pekişir hem de. Diğer yandan, seni, bizi, düşünen canlıların en
seçkin grubunda düşünüyorum elbette. Hem de hoş olabilecek fikir alışverişleri,
salonda, mutfakta arada konuşulan konular olmaktan çıkar.
Ne dersin bu fikrime,
belki de erken bu yüzyıl için ama olsun, dostluk yüzyıl sonra da bin yıl sonra
da varolacak nasılsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder