23 Mayıs 2016 Pazartesi

Binbir Gece Yorumu, Beril'in Nasırı, Tuz Gölü, Vişnelik

16 Nisan 2008

Beril:
Niye bindirbirgece yorumu yapmadın?

Banu:
Yaparım şekoş, yeter ki sen iste;

1. Ben Nilüfer’i güzel buluyorum, hafif bir bön bakma olayı var ama Şehrazat’la yatan bön kalkıyor anlaşılan.
2. Onur ve Şehrazat’ın birbirlerine sarfettikleri sözler beni layıkıylen yaralamıştır (Niye ben? Bilmem) Kadının döne döne “kara gece”yi gündeme getirmesi ve Onur’un kadının huyunu bile bile yalan söyleyip durması kabak tadı vermektedir.
3. Burak (dizideki) iğrenç bir adamdır ve ölmesi gerekmektedir.
4. Melek süzme salak olup onun cezası yaşamaktır.
5. Bennu’nun eskiden alkolikken hamile kalınca süper sağduyulu bir karaktere bürünmesi takdire şayan ancak sürrealdir. Hamilelik adamı böyle yapmaz, başka türlü yapar. Keza acıların çocuğu Kerem de.
6. Ali Kemal iğrenç bir adamdır ve ölmesi gerekmektedir.
7. Ahu belirli bir hedefe yönelmiş, bunun için ne gerekiyorsa yapacak olan bir şırfıntıdır ancak kendi içinde tutarlıdır.
8. Ahu’nun annesi de aynı şekildedir ancak kadını görmeye tahammülüm yoktur (Kaltak, çocuğu tokatladığında benim oğlum tokatlanmış gibi irkildim)
9. Buket dizideki en daşşaklı kadındır, geleceği parlaktır.
10. Gani rayına girmektedir, doğru yoldadır.
11. Şehrazat’ın suratı, eve gittiğinde Nilüferi evde görünce şebek götüne dönmüştür (Onur için, “benim döneceğimi bilse o kızı sokağa atar” demişti ya, hah işte böle yaparlar adamı, n’aaaaber, acıdı mı cicim, nıhahıhahihahooooo).
12. Mihriban’ın aşık olması güzel bir gelişmedir.
13. Firdevs Hanımın kıçı kırık bir bilek burkulmasından açık kalp ameliyatı derecesinde olay çıkarması ilginçtir.
14. Ben Sezen’i seviyom.

Bütün bunların yanında, ben dün akşamki bölümü beğendim. Benim çok daha bunaldığım, sıkıldığım bölümleri olmuştur, bu onlardan biri değildi.

Sen nasıl oldun bu arada?

Beril:
Şekercim dün dikişleri aldırdım. Dikişler alınınca ayağım dikilmemiş haline geri döndü, çünkü amca dikişleri alırken yarayı da yeniden açtı. Şimdi kendi kendine kaynamasını bekliyorum. Çok hoş bi durum de mi??? Peki o zaman neden diktin be öküz demezler mi adama? Neysiseyse ben ağzıma ediyim.

Kutlu doğum haftasını gelecek hafta şeyedebiliriz. Hem de çarşamba tatil olduğu için salı akşamıı da yapabiliriz ne dersiniz?

Banu:
Olmaz, Bindirbir Gece var, Çarşamba olsun, çocuklara 23 Nisan ertesi de tatil değil mi? Yani çocukları da getireceksek demek istedim.

Beril:
Sıçtırma bindirbir gecene, zaten kız çocuğu diye diziye koydukları sevimsiz katana ve de Onur’un ve Şehrazat’ın öküzlükleri beni bunaltmış durumda...
23 Nisanda tuz gölüne gidip foto çekcez.

Banu:
Öf Beril öf, aman iyi tamam, Salı akşamı olsun o zaman, ben de bağrıma taş basayım bari...

Eda:
Beril hanımcıma Allah mesut etsin der, doktoruna da geçmiş olsun dileklerimi iletirim. Evlenemeyen, nasırını aldırıp, dikişini iyi yapamamış genç kızlarımıza da Allah gönüllerine göre versin diyebilirim ancak. Salı akşamı, tuz gölünde yemek yerken fotğraf çekiyoruz , tamam anladım uyar ,tamam...(biraz yoğunum da takip etmekte zorlandım sanırım) Salı bana uyar, yalnız fotoğraf makinasının merceği kırık olur mu??
Sevgiler

A pardon bi de binbir gece yaşgünü mü kutlanacaktı onu tam anlayamadım????

Banu:
Eda'cım, sen bi elini yüzünü yıka da gel bakim. Her şeyi çorba etmişin. Olay şudur; Cuma akşamı Tuz gölünün doğumgününü kutlamak için çocukları alıp Kemer'e gidiyoruz. Bu esnada ordan geçmekte olan tavşana saati soruyoruz, Kupa Kızı'na "göt" diyoruz. Sonra da gidip doktoru dikiyoruz.
Tamam mı, şimdi anladın mı?

Eda:
Kupa kızına ayıp olmaz mı?

Banu:
Ha yani benim mesajda Kupa Kızı dışındaki konular aklına yattı??? Ne diyim şekerim, en akıllımız direkte bağlı…

Beril:
Ben şahsen doktoru dikme kısmına bayıldım, yapalım. Salıya görüşürüz tuz çölünde görüşmek üzere, iğneyi ipliği ben getiririm, Banu sen kupa götünü, Eda çorbayı, Elçin kısımıs da baby dolünü getirsin. muck, öğğk...

Banusu, demin söylemeyi unuttum, Bindirbirgece yorumlarına taptım yanı, Allah seni bildiği gibi etsin canım benim...üşenmiyo da manyak karı töbe töbe...

Elçin:
Sadede gelirsek yemek yiyecekmiyiz, Allahallah vır vır vır.

Banu:
Ne yemeği?

Elçin:
Ay pardon karıştırdım, Tuz Gölü'ne ya da zönk bilmiyorum.

Banu:
Pekala, herkesin kafası yeterince karıştıysa şimdi size şok belgelerle açıklıyorum ki;
Önümüzdeki hafta Salı günü (22 Nisan 2008) akşam Beril Hanımın doğumgünü için toplaşıcaz, yemek yicez (bi de doktoru dikcez, ehi ehi). Şimdi akabinde "nerede" diye bir soru gelecek, şimdiden cevaplayım, bana soracak olursanız, hem ulaşım rahatlığı, hem park yeri sorunsuzluğu hem de çocuklar için en uygun yer olması hasebiynen, Vişnelik derim, gene de siz bilirsiniz, Beril başka yer isterse, o da olur.

Elçin:
Bi konsamatris çıkıyormuş orada denk gelmiyelim, beynimiz mikilmesin babında.

Eda:
Ya tamam, vişne de toplarız. Amaç doğa gezisi değil mi? Ben varım salı akşam vişnelik. (yemek nerden çıktı onu anlamadım ya?)
Elçincim, lütfen yani karıştırma oralığı daha fazla.

Elçin:
Yani çok pardon da bi maillerin en başına gidiniz. Ne demişim? Beril Hanım'ın Kutlu Doğum Haftası için toplanalım demişim. Nerde toplanıcaz? Piknik mi yapıcaz? Nedir yani? Beril'cim benden duymuş olma da, plenses arkadaşlar galiba doğum gününü kutlamak istemiyorlar. Sanki kaynatıyorlar yihohahayts.

Ayrıca da geçen Çarşamba Vişnelik'te Ege gecesinden sonra söylemesi ayıptır cır cır oldum. Bi aşamadınız Vişnelik'i.

Banu:
Elçin'ciim, bak durduk yerde niye kaşınıyosun güzelim? Niye bişileri aşmak derdindesin anlamıyorum ki, aş bu aşma olayını. Üstelik tam tersine, biz Beril'in doğumgününü kutlamak istiyoruz, bu manada nerede olduğumuzun bi önemi yok, önemli olan birlikte olmamız canım, ciğerim, kuzu sarmam. Böyle baktığında, değerlendirmede diğer kriterleri (ulaşım kolaylığı, park sorunsuzluğu ve çocuklar) göz önüne alınca, en uygun yer gene Vişnelik olmuyo mu, sorarım sana? Yok konsomatris viyaklıyomuş, yok cır cır olmuşmuş...  Senin dötün gevşekse biz n'aapalım, allaalla yaaaa....

Elçin:
Ay çok pardon cazgırın başkanı, Ankara'da bir tek Fişnelik'te park yeri var zaten. Görürüm senin dötünü de. Ayrıca bana mı sordunuz yavrularken?

Banu:
Yav kadın bi sus lan, anaaaa, bır bır bır, sus ve de şat ap ve de ferm ta göl, töbe töbeeee, bu ara otobüs seferlerinde seyrelme var galiba, işin yok, sataşıp duruyon, şurda sana laf yetiştirmekten iş yapamıyorum, tamam ben Vişnelik'ten vazgeçtim, Afyon kavşağındaki İkbal'de buluşalım...

Yav kızlar (Beril ve de Eda), bu kız ben görmeyeli bi tuhaf bişi olmuş, aaaa, valla bu kadın saçımı eline de dolar, bu azmış bu, gözü dönmüş bunun. Bi inatçılık, bi dediğimdedikçilik, bi talepkarlık, bi dötümkalktıcılık, valla bilmiyorum artık n'apacaz bunu.

Elçin:
Vır vır nene dötün nere ehe ehe.

Beril:
Edaa, Eeedaaaaa sesim geliyor mu? Kız Edi benden duymuş olma ama arkadaşlar biraz birbirini yiyo, biz başbaşa mı gitsek Tuz çölüne? Kırık merceği kap gel yafrum...

Banu:
Hadi len!

Eda:
Aneyyyy ben korktum gelmiyom. Bence herkesin şöööle bir rahatlamaya ihtiyacı var kibi, neden direk vişnelikteki aikido kursunda buluşmuyoruz şööööle bir içinizi dökün yauvvvv.

Ha bu arada benim oğlum Ankara dışında olacağından benim tuzum kuru, uyaroğluyum yanı… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder