24 Haziran 2004
Banu:
Aplacım,
önümüzdeki hafta babamın yaşgünü ya, ne alim yaaa? Valla sinir oluyorum bu
erkeklere bişi almaya, babalar gününde de 2 saat çarşı pazar dolaşıp, bi bok
bulamadımdı,
pasta börek alıp gittimdi. Ege de Önal dedesine matkap almayı Kenan dedesini de Huzur Evine götürmeyi önerdiydi. Huzur evini de hayvanat bahçesi gibi bi yer zannediyo sanırım, gidip gezecez, huzur bulup gelecez.
Gerçi babalar gününde gittiğimde, babamın bütün parasıyla dayımın vergi borcunu ödemesi şokuna uğradıydım, doğumgününde de evlatlık olduğumu öğrenebilirim. Hakkaten ha, acaba o günü hiç yok mu saysak, ay yılbaşı da geliyo, o zaman da aslında kör olduumu ve sanal bi dünyada yaşatıldığımı öğrenebilirim.
pasta börek alıp gittimdi. Ege de Önal dedesine matkap almayı Kenan dedesini de Huzur Evine götürmeyi önerdiydi. Huzur evini de hayvanat bahçesi gibi bi yer zannediyo sanırım, gidip gezecez, huzur bulup gelecez.
Gerçi babalar gününde gittiğimde, babamın bütün parasıyla dayımın vergi borcunu ödemesi şokuna uğradıydım, doğumgününde de evlatlık olduğumu öğrenebilirim. Hakkaten ha, acaba o günü hiç yok mu saysak, ay yılbaşı da geliyo, o zaman da aslında kör olduumu ve sanal bi dünyada yaşatıldığımı öğrenebilirim.
Öpüldün
14 Temmuz 2004
Banu:
Evet, hello apla! Ben
geldim. Gerçi geleli 5 gün oluyor ama ben ancak fırsat bulup yazıyorum. Bizim
burda yok masraf raporu yok seyahat raporu bok püsür derken 3 gündür anam
ağlıyor. Daha da raporu tam bitirmedim.
Gittik gördük geldik.
Haifa'daydık. Orada bi bok yok. Gene de dolandık ortalıkta ama hakketten bi bok
yoktu. İnsanlar paranoyak olmuş, zaten nüfusun yarısı silahlı güvenlik
görevlisi, diğer yarısı da hamile ya da küçük bebekli, nüfusu artırma
politikası çerçevesinde teşvik ediliyorlarmış.
Her yerde çantam
kontrol edildi, benimki bi de sırt çantası ya, Güneşinkini şöyle bi ellerken
(çantasını yani) benimkinin hep içine baktılar (çantamın). Bu arada kıçımız
dondu. Yani resmen temmuzda, hem de İsrail’de kıçımız dondu. Kapalı yerleri
anormal klimatize ediyorlar ama öle böle değil yani. Toplantının olduğu binada
çocuk büyütemezsin, ööle kalır, o derece. Biz hırkalarla dolaştık. Dışarısı
31-32 dereceydi ama nemden 37-38 hissediliyordu, pantolonunun üstüne yapışması
da cabası. Sonra alışveriş merkezine giriyorsun, aynı muhabbet. Neyse memlekete
geldik de iliğimiz kemiğimiz ısındı.
Likut Parti üyesi
kılıklıların yanı sıra, abartılı düşük bel giyenler de gördük. Hemen hemen
hepsinin arkadan şeyinin çatalı zaten görünüyodu da, birinin önden kıllarını bile
gördüm. Bi tuhaflar yani.
En son dönerken,
Telaviv'deki havaalanınında da, artık herhalde kontroller bitti diye
pasaportlarımızı çantamıza koyduktan sonra 4 kere daha kontrol edildik. Ama çok
eğlendik, Güneş çok kafa kız, espri anlayışı falan da bana çok uyuyor, ota boka
güle güle gittik geldik.
Emekli olan
arkadaşlarımdan biri Bodrum'dan ev almış. Bu emekli olanların Bodrum'a (ya da
kıyı kentlerine) yerleşmesinden de bana fenalık geldi. Herkes aynı şeyi
yapıyor, hiç özgün değil. Gıcıklık değil mi, ben emekli olunca Erciyes'de bi
dağ evi satın alıp oraya yerleşecem.
İşte bukkadan, sen de
Fransa'daymışın sanırsam ki, iş miydi eğlence mi? Ben ailecek tatil yaptığınızı
düşündüm ama artık bilemeycem.
Öpüldünüz
Banu:
(2
gün sonra)
Alüüüüü, sesim geliyür
mü? Orda kimse var mıııı? Allaalla ya, ben zati bayılırım duvarlarla konuşmaya,
ben yazıyım bi sürü şey denize atıyım
bari, aynı şey, o da tepki vermez, senden bi farkı yok yani.
Ben haftayadan itibaren
2 hafta yokum (kısaca: önümüzdeki 2 hafta izindeyim, demeye çalışıyorum). Önce
ev taşıcam, bildiin hikaye, karşı daireye monte olacaz, soyna tatile gitçez.
Senin şimdi için yanmıştır "ah benim bi tanecik kızkardeşim taşınıyo da
ben yardım edemiyorum, kahrolsun bu gurbetlik" diye perişan olmuşundur,
içindeki bana yardım etme isteğiyle yanıp tutuşurken, çaresizlik içinde olmanın
acısını yüreğinde hissetmişindir ama lütfen bi delilik yapıp, ev taşımama
yardım etmek için erken gelmeye falan kalkma, katiyen olmaz bak ant verdim, ben
paralanır taşırım evimi, sana bişi olmasın.
Öbür hafta da, yani
bizim tatilden sonraki öbür hafta da siz geliyosunuz, di mi? İyi, hadi bakalım,
görüşürüz.
Öpüldün
Apla:
Yaaa bilgisayar çöktü
geçen hafta, tabii e-mail account da beraber. Şifreyi ve account name’i cok iyi
sakladığım icin bulamadım. Mecburen yeniden telekomunikasyon örgütüne başvurmak
zorunda kaldık. Yani mesajlarını ancak
okuyabiliyorum.
Banu:
Hey allayım,
"telekomunikasyon örgütü" ne ya? "Yeraltı örgütü" der gibi,
töbe töbe, ona "servis sağlayıcı" denir, cahilim cühelam. Neyse,
şimdi netice itibariynen ne zaman geliyosunuz? Ege'ye "Ankara'da 1-2 gün
kalabilecez" gibi bişi yazmışın? (dikkat ettiysen soru cümlesi olmamasına
rağmen soru işareti koydum, yani soru vurgusuyla okuycan, yani şöyle demek istiyorum:
neddemmek lan 1-2 gün?) Allasen hafta içine denk getirin de hepten
görüşemeyelim, allaalla yaaa! Şu büyükelçine ona gıcık olduumu iletirsen
sevinirim, ama şahsi almasın yoksa ayıp olur.
Taşınma ve tatil ile
ilgili olarak bi kitapçık çıkaracam yakında, onu yollarım.
Apla:
Salak, bizim servis
sağlayıcımız dünya telekomunikasyon örgütü. Eh tabii ki hafta içine denk
getiriyoruz. Yoksa biraz birbirimizi görürdük.
Banu:
Yani tam olarak ne
zaman gelceksiniz? Şimdi vereceğin cevap "haftaya" veya "bu ay
içinde" gibi beni hasta etmeye yönelik olmayıp, "ggaayyyy" şeklinde olursa hayatını
kurtarırım.
Ablamın
bu mesaja verdiği cevabın içinde parantez içinde bold (koyu) olarak cevaplarımı
yazıp yolladım.
Apla (Banu):
15082004 veya 16082004
ama muhtemelen 15i. Sen bir gün falan izin alamaz mısın? (olabilir) Haa bu arada kokudan baska bişi alayım mı? (hayır alma) Krem mrem, makyaj
malzemesi falan (ulan alma dedik ya).
Koku için de son aldığım dkny’tu di mi? (Hayır,
Cartier-Declaration'du) Beğendin miydi? (Evet) Aksine bir talimatın yoksa aynından alacağım. (Alma) Yok başka bişi istiyorsan bildir
(İstiyorum, Jean Paul Gaultier
istiyorum, vermiyen …). Sen her halükarda alternatif bildir. (Tamam işte, bildirdim ya!) Ay allayim ne guzel Tükçe bu böyle (vallayi ben de söyleyecek söz bulamıyorum).
Baştan alalım (ay yok almayalım, ben
anladım seni, kardeşiz ya, kan çekiyo herhalde). Dkny ister misin? (Hayır) Yoksa ne istersin? (lannnnn…, bi kere daha yazamayacağım,
benim için fazla uzun bi isim) Ayrıca başka istediğin şeyler varsa onları
da bildir (Yok). Ay krem teklifimi
geri aldım. (verdim gitti) Ankara’ya Türkiye’ye geldikten bir hafta
sonra ulaşacağım için bozulmuş süt şeklinde gelirler.
Apla:
Lol. Bu cevaba
kaşındığımı hissetmiştim. Cartier declaration diye bir koku olduğundan ciddi
şüphelerim var. Akşam ismini kontrol eder misin lütfen?
Banu:
Niye? Ondan istemiyorum
ki! Ben Jean Paul Gaultier'nin 90-60-90 şişesindeki kokudan istiyorum, ama seni
mi kıracam, şişeyi tanıdığım için eve gitmektense internetten baktım, şu adrese
girersen gözüne damlatmış olacam: http://www.cartier.com/us/index.html Valla
bana başka parfüm alan yok, bunu senden başkasının almış olması mümkün değil,
zaten annemin getirdiği günü de dün gibi hatırlıyorum.
Apla:
Sonuç olarak Gaultier
mi alıyorum, Cartier mi alıyorum?
Banu:
Hay ben senin
anlayışına... tabi ki DKNY alıyosun (keh). Aman ha, sen şimdi iyice
karıştırırsın, şimdi açık seçik olarak ifade ediyorum: GAULTIER alacan. Son 4
mesajda, yaklaşık 6 kere Gaultier istediğimi söyledim KÖREŞ. Gaultier Gaultier
Gaultier Gaultier Gaultier Gaultier Gaultier Gaultier Gaultier Gaultier canım
tamam mı? Bi da sorcan mı?
Allayim kör et beni.
Not: Gaultier alcan.
Apla:
Hah bak böyle söyle
canımı ye. Tamam anladık dkny alıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder