29 Eylül 2004
Apla:
Dear, n’apıyon?
Banu:
Apla:
Başı kesik tavuk gibi
oradan oraya koşuyorum. Ne yaptığımı da bilmiyorum.
Banu:
Ay güselim prensesim,
n'oldu sana? Koşma, yorulur, bayılırsın bi yerlerde. Ben acık senin kafanı
daatıyım.
Deniz'de guatr
çıktığını söylemiş miydim? Referans aralığı 0-100 olan bi değer 4460 mı ne.
Yani tiroid bezleri düzgün çalışmıyomuş. Stresten falan olurmuş ama diğer
organları da etkilenmiş olabilirmiş (bununla ilgili testler de dün yapıldı,
bugün sonuçları alacak, yarın doktora gidecek), sinir yaparmış, kilo kaybı
yaparmış falan filan. Yani neden böle oldu annamadım, altı üstü babası
alzheimer, annesinde bel fıtığı var, oğlunda kolesterol var, bir seçim geçirdi,
şimdiki işinde de tehditler alıp duruyo, falan, nedir yani, bilmiyorum ki!
Pazar günü Esin'e
kahvaltıya gittik, kayınpeder "Ege'yi zayıflamış gördüm" dedi. Deniz
de "yok baba, saçları çok uzadı, ondan öyle görünüyo, yoksa
zayıflamadı" dedi. Konu değişti, aradan bi zaman geçti, kayınpeder gene
"Ege'yi zayıflamış gördüm" dedi. Deniz gene aynı lafları etti, gene
konu değişti, bi zaman geçti, gene "Ege'yi zayıflamış gördüm" dedi,
bu sefer ben atladım "evet baba, bu aralar galiba biraz zayıfladı, pek
bişi de yemiyo, iştahsız bi dönemi herhalde, biz de çok üzülüyoruz" dedim,
rahatladı, bi da sormadı. Gördüğün gibi "ver, kurtul" politikası her
zaman işe yarıyor, ne verirsen ver ama karşıdakinin istediği olsun.
Oğlumun arkadaşları Ege
ile Buse'nin arasını yapma derdine düşmüşler (Buse sınıftaki aşkımız), Ege'nin
ağzından şiir yazıp Buse'nin çantasına atmışlar. Ege de onlara
"Arkadaşlar, böyle başkaları karışınca hoş şeyler olmayabilir ama..."
falan gibi derin anlamlar içeren konuşmalar yapmış. Ulan bunun yaşıtları
kızlardan nefret etme modunda, bizimki bi yolunu bulsa devirecek kızı, bu nasıl
iş anlamadım.
Kafan daaldı mı?
Apla:
Pirazcık. Sen böyle
devam et iyi geliyor. Valla ben de Deniz’in niye stres yaptığını anlamadım.
04 Ekim 2004
Apla:
Bu hafta dostluk
haftasıymış galiba. Benim size hediyem olsun. (bir link yollamış) Banusu, kardeşler haftasını beklemeyeyim dedim
bunu sana göndermek için.
Sabah rüyama bir
vızıltı girmeye çalışıyor, yeri de yok, ama inatla debeleniyor, nihayet bir
uyandım ki kapı çalıyor, saat 07.30, paldır küldür gidip kapıyı açtım ki, “CD
….. plakalı araba sizin mi” diye soran yol işçisi kılıklı bir tip.
- Evet
benim ne olacak?
- Arabanızı
calışma yapılan ve bugün parketme yasağı konan yere bırakmışsınız, acilen
çekiniz.
Aaa oradaki yasak
kalkmamış mıydı? Bu soruyu yüksek sesle sormadım. Sabahın yedisinde adresimi
bulmayı başaran İsviçre inşaat işçileri derneğine hayranlık mı duysam, ana
avrat sövsem mi diye düşünerek gidip arabayı çektim. Tabii ki bir de utanmadan
park cezası yazmışlar. Eve döndüm, tabii artık bir daha uyumak ne mümkün? Neyse
8.30'a doğru çıktım, bankadan kira paramı çektim, cehennemin dibine parkettiğim
arabama doğru giderken, anahtarlarımı evde bırakıp çıktığımı keşfettim. Yarım
saat evin oradaki kafede, sabah sabah pasif içicilik yaparak misyonun şoförünü
bekledim. Yani böyle başlayan haftadan hayır gelir mi? Umarım dostluk haftası
bu hafta değildir.
Banu:
Linke giremedim, bizim
acar bilgisayarcılar "websence" koymuşlar. O linkte n'oluyo? Bu
biiir. İkincisi, şu dostluk haftasının tarihlerini yetkili bi ağızdan öğrenmek
istiyorum, yani bi deli internet’e bişi attı, 3-4 senedir ortalama olarak ayda
bir "bu hafta dostluk haftası" diye bişi geliyo. Artık bu gidişe bir
dur diyerek, gerçeği öğrenmek istiyorum. Üçüncüsü, anlattıklarını okurkene, benim
de bir anım geldi aklıma, seninle paylaşmak isterim:
Durduk yerde Ege'ye
yaptırdığım ve papazı bulduğum tahlil sonuçlarını, Ege ile birlikte doktora
götürüyoruz. Akşam üstü saat 6 falan, Kızılay'dan, doktorun muayenehanesinin
olduğu Akay Caddesine doğru Karanfil Sokaktan yürümekteyiz. Derken yanımızda bi
taksi durdu. Şoför kafayı pencereden uzattı ve "Abla" dedi, döndüm,
"Şirket’e adam alıyolar mı?" dedi. Dehşet içinde ve dumur vaziyette
adama bakakaldım, olayı algılamam zaman aldı, yani üstümde batch falan da yok,
kısa bir bocalama anından sonra kavradım ki adam eski bir Şirket çalışanı, beni
tanıdı. Bu arada takside de müşteri var, saygıyla şoförün iş arayışını
izliyorlar. "Yok" dedim, "almıyorlar ama gazeteleri takip edin,
alacakları zaman ilan veriyorlar". İşte böyle, güler misin ağlar mısın?
Bi de dün gece gördüğüm
kabus ile karabasan arası bi rüya var ki, bırak bu haftayı, bir kaç ayın içine
edecek cinsten. Çok uzun, anlatamıyacağım ama şu kadarını söllim, bizim başımız
sıkışınca bize şoför yollayan bi misyonumuz yok. Yani açtırma bayramlık ağzımı,
sen bilirsin benim ağlamalarımı, gerçi ne zaman dert yansam gülmekten yerlere
yattığını söylüyosun ama, yani sizin hayatlarınızla bizimkiler arasındaki
ilişki Lady'lerle at uşaklarınınkine denk. Derde bak, sabah erken kalkmış da,
arabanın anahtarını unutmuş da, "misyonun şoförünü" beklemek zorunda
kalmış da cartmış da curtmuş. Vah vah, halbuki 1. Kolordu Komutanı helikopter
yollamalıydı di mi? Töbe töbe.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder