4 Nisan 2016 Pazartesi

Deniz'in Guatrı, Ege'yi Zayıflamış Gördüm, Dostluk Haftası

29 Eylül 2004

Apla:
Dear, n’apıyon?

Banu:
İyiyim, sen n'apıyon?

Apla:
Başı kesik tavuk gibi oradan oraya koşuyorum. Ne yaptığımı da bilmiyorum.

Banu:
Ay güselim prensesim, n'oldu sana? Koşma, yorulur, bayılırsın bi yerlerde. Ben acık senin kafanı daatıyım.

Deniz'de guatr çıktığını söylemiş miydim? Referans aralığı 0-100 olan bi değer 4460 mı ne. Yani tiroid bezleri düzgün çalışmıyomuş. Stresten falan olurmuş ama diğer organları da etkilenmiş olabilirmiş (bununla ilgili testler de dün yapıldı, bugün sonuçları alacak, yarın doktora gidecek), sinir yaparmış, kilo kaybı yaparmış falan filan. Yani neden böle oldu annamadım, altı üstü babası alzheimer, annesinde bel fıtığı var, oğlunda kolesterol var, bir seçim geçirdi, şimdiki işinde de tehditler alıp duruyo, falan, nedir yani, bilmiyorum ki!

Pazar günü Esin'e kahvaltıya gittik, kayınpeder "Ege'yi zayıflamış gördüm" dedi. Deniz de "yok baba, saçları çok uzadı, ondan öyle görünüyo, yoksa zayıflamadı" dedi. Konu değişti, aradan bi zaman geçti, kayınpeder gene "Ege'yi zayıflamış gördüm" dedi. Deniz gene aynı lafları etti, gene konu değişti, bi zaman geçti, gene "Ege'yi zayıflamış gördüm" dedi, bu sefer ben atladım "evet baba, bu aralar galiba biraz zayıfladı, pek bişi de yemiyo, iştahsız bi dönemi herhalde, biz de çok üzülüyoruz" dedim, rahatladı, bi da sormadı. Gördüğün gibi "ver, kurtul" politikası her zaman işe yarıyor, ne verirsen ver ama karşıdakinin istediği olsun.

Oğlumun arkadaşları Ege ile Buse'nin arasını yapma derdine düşmüşler (Buse sınıftaki aşkımız), Ege'nin ağzından şiir yazıp Buse'nin çantasına atmışlar. Ege de onlara "Arkadaşlar, böyle başkaları karışınca hoş şeyler olmayabilir ama..." falan gibi derin anlamlar içeren konuşmalar yapmış. Ulan bunun yaşıtları kızlardan nefret etme modunda, bizimki bi yolunu bulsa devirecek kızı, bu nasıl iş anlamadım.

Kafan daaldı mı?

Apla:
Pirazcık. Sen böyle devam et iyi geliyor. Valla ben de Deniz’in niye stres yaptığını anlamadım.

04 Ekim 2004

Apla:
Bu hafta dostluk haftasıymış galiba. Benim size hediyem olsun. (bir link yollamış) Banusu, kardeşler haftasını beklemeyeyim dedim bunu sana göndermek için.

Sabah rüyama bir vızıltı girmeye çalışıyor, yeri de yok, ama inatla debeleniyor, nihayet bir uyandım ki kapı çalıyor, saat 07.30, paldır küldür gidip kapıyı açtım ki, “CD ….. plakalı araba sizin mi” diye soran yol işçisi kılıklı bir tip.
-       Evet benim ne olacak?
-       Arabanızı calışma yapılan ve bugün parketme yasağı konan yere bırakmışsınız, acilen çekiniz.

Aaa oradaki yasak kalkmamış mıydı? Bu soruyu yüksek sesle sormadım. Sabahın yedisinde adresimi bulmayı başaran İsviçre inşaat işçileri derneğine hayranlık mı duysam, ana avrat sövsem mi diye düşünerek gidip arabayı çektim. Tabii ki bir de utanmadan park cezası yazmışlar. Eve döndüm, tabii artık bir daha uyumak ne mümkün? Neyse 8.30'a doğru çıktım, bankadan kira paramı çektim, cehennemin dibine parkettiğim arabama doğru giderken, anahtarlarımı evde bırakıp çıktığımı keşfettim. Yarım saat evin oradaki kafede, sabah sabah pasif içicilik yaparak misyonun şoförünü bekledim. Yani böyle başlayan haftadan hayır gelir mi? Umarım dostluk haftası bu hafta değildir.

Banu:
Linke giremedim, bizim acar bilgisayarcılar "websence" koymuşlar. O linkte n'oluyo? Bu biiir. İkincisi, şu dostluk haftasının tarihlerini yetkili bi ağızdan öğrenmek istiyorum, yani bi deli internet’e bişi attı, 3-4 senedir ortalama olarak ayda bir "bu hafta dostluk haftası" diye bişi geliyo. Artık bu gidişe bir dur diyerek, gerçeği öğrenmek istiyorum. Üçüncüsü, anlattıklarını okurkene, benim de bir anım geldi aklıma, seninle paylaşmak isterim:

Durduk yerde Ege'ye yaptırdığım ve papazı bulduğum tahlil sonuçlarını, Ege ile birlikte doktora götürüyoruz. Akşam üstü saat 6 falan, Kızılay'dan, doktorun muayenehanesinin olduğu Akay Caddesine doğru Karanfil Sokaktan yürümekteyiz. Derken yanımızda bi taksi durdu. Şoför kafayı pencereden uzattı ve "Abla" dedi, döndüm, "Şirket’e adam alıyolar mı?" dedi. Dehşet içinde ve dumur vaziyette adama bakakaldım, olayı algılamam zaman aldı, yani üstümde batch falan da yok, kısa bir bocalama anından sonra kavradım ki adam eski bir Şirket çalışanı, beni tanıdı. Bu arada takside de müşteri var, saygıyla şoförün iş arayışını izliyorlar. "Yok" dedim, "almıyorlar ama gazeteleri takip edin, alacakları zaman ilan veriyorlar". İşte böyle, güler misin ağlar mısın?


Bi de dün gece gördüğüm kabus ile karabasan arası bi rüya var ki, bırak bu haftayı, bir kaç ayın içine edecek cinsten. Çok uzun, anlatamıyacağım ama şu kadarını söllim, bizim başımız sıkışınca bize şoför yollayan bi misyonumuz yok. Yani açtırma bayramlık ağzımı, sen bilirsin benim ağlamalarımı, gerçi ne zaman dert yansam gülmekten yerlere yattığını söylüyosun ama, yani sizin hayatlarınızla bizimkiler arasındaki ilişki Lady'lerle at uşaklarınınkine denk. Derde bak, sabah erken kalkmış da, arabanın anahtarını unutmuş da, "misyonun şoförünü" beklemek zorunda kalmış da cartmış da curtmuş. Vah vah, halbuki 1. Kolordu Komutanı helikopter yollamalıydı di mi? Töbe töbe. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder