7 Nisan 2016 Perşembe

Bir Deniz Klasiği

19 Ekim 2004

Banu:
Biliyorsunuz arada sırada (ortalaması 1.5-2 ayda bire geliyordur) kız arkadaşlarımla yemek yiyorum. Geçen Cuma için Elçin'in evinde toplanmaya karar vermiştik. Geçen hafta içinde
kocamla aramızda şöyle bir konuşma geçti:

- Ben Cuma günü kızlarla yemeğe gideceğim, senin eve vakitli gelme şansın olur mu?
- Yaa Banusu benim iş hiç belli olmaz, nereye gideceksiniz?
- Bu sefer Elçin'in evinde toplanacağız
- Ha yani şehirdesiniz, o Çankaya'da oturuyordu değil mi? O zaman sen iyisi mi şehre Ege'yle in, onu annenlere bırakır gidersin, ben de eve dönerken Ege'yi alır, arabayla dönerim.
- E ben sonra nasıl döneceğim?
- Yok, ben benim arabayla (makam arabasını kastediyor) Ege'yi alırım, sen de bizim arabayla dönersin.

Güzel.

Fakat bir takım aksilikler oldu ve bizim yemek Pazartesi'ye ertelendi. Cuma geldi geçti, Cumartesi geçti, Pazar akşamı annemlerden eve dönüyoruz, arabadayız, saat akşam 10 falan.
- Deniz'cim, hani benim Cuma günü yemeğim vardı ya, sen tabi farkında değilsin ama o yemek gerçekleşmedi, yarın akşam gideceğiz.
- Ne yemeği?
- (unuttu tabi, canım olabilir, ta ne zaman konuştuyduk) Eüü... hani ben, kızlarla yemek falan, bu sefer Elçin'in evinde, söylemiştim ya...
- Ha tamam... E Ege'yi n'apacan?
- (hayır, sinirlenmeyeceğim...) İşte, şehre onunla ineceğim, anneme bırakacağım, sen de onu oradan alac...
- Ha evet ben de onu oradan alırım, iyi fikir, bak bu olur...
- (Ahyaaaak!!!!!!) Deniz, sanki bunları ilk defa duyuyormuş gibi konuşup beni hasta etme, bunu zaten Cuma günü için sen önermedin mi? Aynı program Pazartesi olacak işte... Yani var ya, seninle birşey konuşacağıma kağıda yazıp denize atayım, sonuç aynı.
- Aman canım, iyi artık daha neler, ben senle konuştuğum herşeyi hatırlarım, sadece karıştırdım... (duy da inanma)
Ertesi gün (dün-Pazartesi) akşam, işten çıktım, servisle eve geldim, Ege'yi aldım, arabayla şehre indik. Ege'yi anneme bıraktım, Elçin'in evine yollandım.
Saat 20.30 civarı, cep telefonum çaldı. Baktım ekranda bizim evin numarası, hah, dedim, Ege gene abuk subuk bişi soracak:
- Alo!
- Banucum? (Deniz arıyor??)
- Evet canım
- Sizzz... neredesiniz?
- (herhalde alacakaranlık kuşağındayım) ... Deniz, sana inanamıyorum, Ege'yi unuttun, almadın, di mi?
- Bennn... Ege'yiiii... nereden alacaktım?
- (bu bir kabus olmalı) Denizcim, benim bu akşam yemeğim vardı ya, hani Elçin'e geldim ya, hani Ege'yi de annemlere bıraktım da, sen de onu eve dönerken alacaktın ya...
- Aaaah, ben onu unuttum, ay dur şoförü arayayım, hemen dönsün, annenlere gidiyim, e bana da iyi olur, orada yemeğimi de yerim, sen de dönüşte bizi alırsın artık (!!??)
- (Lannnn, o zaman bunca programı ve ayarlamayı niye yaptık? Ege bana tabi olmasın, ben rahat oturayım, o da vakitli yatsın diye değil mi? Sen o zaman şimdi de hiç gelme, ben Ege'yi alır gelirim zaten, demedim) Benim sizi almam demek burada rahat oturamamam ve en fazla yarım saat sonra buradan çıkmam demek, bilmem annatabildim mi? dedim.
- Ha, yok tamam, ben hallederim...

Apla:
Muhteşem yaaaa. Neyse çocuğunu unutan tek veli olmamak da içimi rahatlatıyor.

Bu “Deniz Klasiği”ni Güneş’e de yolladıydım.

Güneş:
Peki nasıl halletti? Merak ettim...

Banu:
Bana ne?

Güneş:
Kardeşim, yani oturabildin mi rahat rahat, yoksa oturamadın mı, onu merak ettim.

Banu:
Tabi ki oturdum, o da sanırım şoförü çağırıp halletti. Henüz kocamla konuşamadım, her zaman beni uyanık bekleyen Deniz Efendi dün eve gittiğimde derin uykudaymış gibi yapıyodu (bi ihtimal, hakketten uyuyodu), bugün de hiç aramadı, yani dün tam olarak ne yaptığı hakkında bi fikrim yok ama dediğim gibi, ben 12'ye kadar oturdum.

Güneş:
İşte budur... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder