19 Ekim 2004
Banu:
Biliyorsunuz arada
sırada (ortalaması 1.5-2 ayda bire geliyordur) kız arkadaşlarımla yemek
yiyorum. Geçen Cuma için Elçin'in evinde toplanmaya karar vermiştik. Geçen
hafta içinde
kocamla aramızda şöyle bir konuşma geçti:
kocamla aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Ben Cuma günü
kızlarla yemeğe gideceğim, senin eve vakitli gelme şansın olur mu?
- Yaa Banusu benim iş
hiç belli olmaz, nereye gideceksiniz?
- Bu sefer Elçin'in
evinde toplanacağız
- Ha yani şehirdesiniz,
o Çankaya'da oturuyordu değil mi? O zaman sen iyisi mi şehre Ege'yle in, onu
annenlere bırakır gidersin, ben de eve dönerken Ege'yi alır, arabayla dönerim.
- E ben sonra nasıl
döneceğim?
- Yok, ben benim arabayla
(makam arabasını kastediyor) Ege'yi alırım, sen de bizim arabayla dönersin.
Güzel.
Fakat bir takım
aksilikler oldu ve bizim yemek Pazartesi'ye ertelendi. Cuma geldi geçti, Cumartesi
geçti, Pazar akşamı annemlerden eve dönüyoruz, arabadayız, saat akşam 10 falan.
- Deniz'cim, hani benim
Cuma günü yemeğim vardı ya, sen tabi farkında değilsin ama o yemek
gerçekleşmedi, yarın akşam gideceğiz.
- Ne yemeği?
- (unuttu tabi, canım
olabilir, ta ne zaman konuştuyduk) Eüü... hani ben, kızlarla yemek falan, bu
sefer Elçin'in evinde, söylemiştim ya...
- Ha tamam... E Ege'yi
n'apacan?
- (hayır,
sinirlenmeyeceğim...) İşte, şehre onunla ineceğim, anneme bırakacağım, sen de
onu oradan alac...
- Ha evet ben de onu
oradan alırım, iyi fikir, bak bu olur...
- (Ahyaaaak!!!!!!) Deniz,
sanki bunları ilk defa duyuyormuş gibi konuşup beni hasta etme, bunu zaten Cuma
günü için sen önermedin mi? Aynı program Pazartesi olacak işte... Yani var ya,
seninle birşey konuşacağıma kağıda yazıp denize atayım, sonuç aynı.
- Aman canım, iyi artık
daha neler, ben senle konuştuğum herşeyi hatırlarım, sadece karıştırdım... (duy
da inanma)
Ertesi gün
(dün-Pazartesi) akşam, işten çıktım, servisle eve geldim, Ege'yi aldım, arabayla
şehre indik. Ege'yi anneme bıraktım, Elçin'in evine yollandım.
Saat 20.30 civarı, cep
telefonum çaldı. Baktım ekranda bizim evin numarası, hah, dedim, Ege gene abuk
subuk bişi soracak:
- Alo!
- Banucum? (Deniz
arıyor??)
- Evet canım
- Sizzz... neredesiniz?
- (herhalde alacakaranlık
kuşağındayım) ... Deniz, sana inanamıyorum, Ege'yi unuttun, almadın, di mi?
- Bennn... Ege'yiiii...
nereden alacaktım?
- (bu bir kabus olmalı)
Denizcim, benim bu akşam yemeğim vardı ya, hani Elçin'e geldim ya, hani Ege'yi
de annemlere bıraktım da, sen de onu eve dönerken alacaktın ya...
- Aaaah, ben onu
unuttum, ay dur şoförü arayayım, hemen dönsün, annenlere gidiyim, e bana da iyi
olur, orada yemeğimi de yerim, sen de dönüşte bizi alırsın artık (!!??)
- (Lannnn, o zaman
bunca programı ve ayarlamayı niye yaptık? Ege bana tabi olmasın, ben rahat
oturayım, o da vakitli yatsın diye değil mi? Sen o zaman şimdi de hiç gelme,
ben Ege'yi alır gelirim zaten, demedim) Benim sizi almam demek burada rahat
oturamamam ve en fazla yarım saat sonra buradan çıkmam demek, bilmem
annatabildim mi? dedim.
- Ha, yok tamam, ben
hallederim...
Apla:
Muhteşem yaaaa. Neyse çocuğunu
unutan tek veli olmamak da içimi rahatlatıyor.
Bu
“Deniz Klasiği”ni Güneş’e de yolladıydım.
Güneş:
Peki nasıl halletti? Merak
ettim...
Banu:
Bana ne?
Güneş:
Kardeşim, yani
oturabildin mi rahat rahat, yoksa oturamadın mı, onu merak ettim.
Banu:
Tabi ki oturdum, o da
sanırım şoförü çağırıp halletti. Henüz kocamla konuşamadım, her zaman beni
uyanık bekleyen Deniz Efendi dün eve gittiğimde derin uykudaymış gibi yapıyodu
(bi ihtimal, hakketten uyuyodu), bugün de hiç aramadı, yani dün tam olarak ne
yaptığı hakkında bi fikrim yok ama dediğim gibi, ben 12'ye kadar oturdum.
Güneş:
İşte budur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder