17 Aralık 2003
Günün
sözü diye bir cümle yolladım: "Mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya
geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer. Nehir asla durmaz ... "
Barış:
Banu:
Heee, yolda nehirler
olmuştu, ben de karşıya nasıl geçecem diye bakarken (gerçi benim servisime
binmek için yolun karşısına geçmem gerekmiyor ama belki bana bi "günün
sözü" yazdırır için ööööle yola bakakaldımdı) birden kendi kendime dedim
ki "ohooooo, ben bunun durmasını beklersem servisi kaçıracam, aaa, aman
allayim, nassı da birbirini çağrıştırdı, yoksa mutluluk da bööle bişi mi?" dedim ve işte bu cevahiri yumurtladım. Ama fakak heyhat ki, ben bu
mutluluk nehrinde yüzerkene, kayıktakilerden biri "okulları da tatil
ettiler" dedi. O ana kadar mağrur, ciddi, gülümseyen ama mesafeli,
kendinden emin görüntüsüyle durmakta olan Ben birden suratımda hafif kroki ve "aha
da zıçtık, ben şimdi n'apacam" ifadesiyle "ne ne ne ne, okullar mı,
ay ciddi misiniz? Amanın... amanın..." naaralarıyla eve telefon ettim
(bu arada 2 gündür unutmakta olduğum cep telefonumu bugün de unutmadığım için Allahcıma
şükürler ettim) ve Deniz'e "ne yapacan?" dedim. Bu arada bu günlerde
kendisi çok yoğun olduğu ve en erken 11 civarında eve gelebildiği için oğlanı
ona emanet etmek çok da işime gelmiyor, sağda solda unutma ihtimalinin yanı
sıra, şehre götürse akşam benim almam gerekecek. Sonunda, aklıma Gülfem geldi. Zaten yaradanı vurmuş
ona, bi de ben vuruym dedim ve Deniz'i tekrar arayarak "Ege'yi Gülfem'e
götür" talimatı vererek mevzuyu hallettim.
Evet, epey yağmur
yağmıştı.
Barış:
Çocuu buldunuz demek.
İyi... iyi...
Banu:
Bi de senin için
"özü kaçırır" derler, bak, ne güzel anlamışın anafikri...
19 Aralık 2003
Barış:
Öylen aranızda bulunamayacağım.
Afiyetler dilerim.
Banu:
Bak bu senin yaptıını Çorumlu
yapmaz yani...
Barış:
N biliyosun? Hiç Çorumlu
tanıdın mı ki?
Banu:
Eh, de ki yapar, şimdi temize
mi çıktın yani?
Barış:
Benim 1 Merzifonlu
arkadaşım vardı, hep böyle yapardı.
Banu:
Nassı yani? Her cuma
sana mail atıp "öğlen aranızda bulunamayacağım, afiyetler dilerim" mi
derdi?
Barış:
Yes, aynen, tam dediin
gibi, çok güsel tanımlamıssın. Aferim.
Banu:
"Zeytin
gözlü" diyince hangi rengi anlarsın?
Barış:
Kız ise koyu yeşil,
lens takmış gibi 1 renk. Erkekse koyun gözü gibi (veya öküz) ziyah, gapkara
gibi.
Banu:
Allaalla, ikisi de
aklına geliyor yani, ben sadece "siyah" algılıyordum, ve hatta
başkalarının "yeşil" algıladığını anladığımda müthiş şaşırmıştım, ama
meğer şarkıdaki "zeytin gözlüm" de yeşili kastedermiş. Ayrıca erkeğin
zeytini, ay aman yani gözleri yeşil olamaz mı? Ya da kadınınki siyah? Yani ben
bi renge takılmışım, bi şekilde şartlanmışım, senin yaptığın bu üleştirmenin
kökeninde ne yatıyor?
Barış:
Eskiden
Penthouse'larım, Swank'larım ve başka adi dergilerim vardı. Ordaki kızlar hem
fıstık gibi hem yeşil göslüydü. Demekki güzel kız olmanın şartı yeşil (yada senin
yaklaşımınla zeytin) gözlü olmak. Bu yüzden güzel kız= yeşil (zeytin) göz.
Erkek se hiç 1 önemi yok kara, kömür, at gözlü... bana n. İşte köken bu.
Tamamen cinsel.
Banu:
Hımmmm, benim de sanat
tarihi kitaplarım vardı, öğrenciyken "0" km almak çok pahalı
geldiğinden kitapların fotokopisini çektirirdik, ondan için bizim değme
dergilere taş çıkartacak detayda resimleri olan sanat tarihi kitap fotokopimiz
(ki biz ona Playgirl derdik) siyah-beyazdı, belki ben de ondan için siyah
zannediyodum, ayrıca bi kere de bi bahçeden armut çalmıştım, ama hep
kötü arkadaşlar yüzünden... (yani şu yazışmayı biri okusa kaffayı yer herhal,
ben bile yazdıklarımı anlamamaya başladım)
Barış:
Evet bak nası
çocukluumuza dönünce herşeyin bilincine vardık. Neyse.
Öylen aranızda bulunamayacağım.
Afiyetler dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder