27 Nisan 2016 Çarşamba

Günün Sözü, Zeytin Gözlü

17 Aralık 2003

Günün sözü diye bir cümle yolladım: "Mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer. Nehir asla durmaz ... "

Barış:
Buyur? Çok mu yağmur yağdı sizin orda?

Banu:
Heee, yolda nehirler olmuştu, ben de karşıya nasıl geçecem diye bakarken (gerçi benim servisime binmek için yolun karşısına geçmem gerekmiyor ama belki bana bi "günün sözü" yazdırır için ööööle yola bakakaldımdı) birden kendi kendime dedim ki "ohooooo, ben bunun durmasını beklersem servisi kaçıracam, aaa, aman allayim, nassı da birbirini çağrıştırdı, yoksa mutluluk da bööle bişi mi?" dedim ve işte bu cevahiri yumurtladım. Ama fakak heyhat ki, ben bu mutluluk nehrinde yüzerkene, kayıktakilerden biri "okulları da tatil ettiler" dedi. O ana kadar mağrur, ciddi, gülümseyen ama mesafeli, kendinden emin görüntüsüyle durmakta olan Ben birden suratımda hafif kroki ve "aha da zıçtık, ben şimdi n'apacam" ifadesiyle "ne ne ne ne, okullar mı, ay ciddi misiniz? Amanın... amanın..." naaralarıyla eve telefon ettim (bu arada 2 gündür unutmakta olduğum cep telefonumu bugün de unutmadığım için Allahcıma şükürler ettim) ve Deniz'e "ne yapacan?" dedim. Bu arada bu günlerde kendisi çok yoğun olduğu ve en erken 11 civarında eve gelebildiği için oğlanı ona emanet etmek çok da işime gelmiyor, sağda solda unutma ihtimalinin yanı sıra, şehre götürse akşam benim almam gerekecek. Sonunda,  aklıma Gülfem geldi. Zaten yaradanı vurmuş ona, bi de ben vuruym dedim ve Deniz'i tekrar arayarak "Ege'yi Gülfem'e götür" talimatı vererek mevzuyu hallettim.

Evet, epey yağmur yağmıştı.

Barış:
Çocuu buldunuz demek. İyi... iyi...

Banu:
Bi de senin için "özü kaçırır" derler, bak, ne güzel anlamışın anafikri...

19 Aralık 2003

Barış:
Öylen aranızda bulunamayacağım. Afiyetler dilerim.

Banu:
Bak bu senin yaptıını Çorumlu yapmaz yani...

Barış:
N biliyosun? Hiç Çorumlu tanıdın mı ki?

Banu:
Eh, de ki yapar, şimdi temize mi çıktın yani?

Barış:
Benim 1 Merzifonlu arkadaşım vardı, hep böyle yapardı.

Banu:
Nassı yani? Her cuma sana mail atıp "öğlen aranızda bulunamayacağım, afiyetler dilerim" mi derdi?

Barış:
Yes, aynen, tam dediin gibi, çok güsel tanımlamıssın. Aferim.

Banu:
"Zeytin gözlü" diyince hangi rengi anlarsın?

Barış:
Kız ise koyu yeşil, lens takmış gibi 1 renk. Erkekse koyun gözü gibi (veya öküz) ziyah, gapkara gibi.

Banu:
Allaalla, ikisi de aklına geliyor yani, ben sadece "siyah" algılıyordum, ve hatta başkalarının "yeşil" algıladığını anladığımda müthiş şaşırmıştım, ama meğer şarkıdaki "zeytin gözlüm" de yeşili kastedermiş. Ayrıca erkeğin zeytini, ay aman yani gözleri yeşil olamaz mı? Ya da kadınınki siyah? Yani ben bi renge takılmışım, bi şekilde şartlanmışım, senin yaptığın bu üleştirmenin kökeninde ne yatıyor?

Barış:
Eskiden Penthouse'larım, Swank'larım ve başka adi dergilerim vardı. Ordaki kızlar hem fıstık gibi hem yeşil göslüydü. Demekki güzel kız olmanın şartı yeşil (yada senin yaklaşımınla zeytin) gözlü olmak. Bu yüzden güzel kız= yeşil (zeytin) göz. Erkek se hiç 1 önemi yok kara, kömür, at gözlü... bana n. İşte köken bu. Tamamen cinsel.

Banu:
Hımmmm, benim de sanat tarihi kitaplarım vardı, öğrenciyken "0" km almak çok pahalı geldiğinden kitapların fotokopisini çektirirdik, ondan için bizim değme dergilere taş çıkartacak detayda resimleri olan sanat tarihi kitap fotokopimiz (ki biz ona Playgirl derdik) siyah-beyazdı, belki ben de ondan için siyah zannediyodum, ayrıca bi kere de bi bahçeden armut çalmıştım, ama hep kötü arkadaşlar yüzünden... (yani şu yazışmayı biri okusa kaffayı yer herhal, ben bile yazdıklarımı anlamamaya başladım)

Barış:
Evet bak nası çocukluumuza dönünce herşeyin bilincine vardık. Neyse.

Öylen aranızda bulunamayacağım. Afiyetler dilerim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder