20 Ağustos 2009
Eda:
Efenim bu
vesile ile 篯oook hayrl uu
olmasn diliyorum. Aciip sevindim artk biraz daha yakna geldi𩮩ze. gle gle
oturun inallah.Kocaman ��orum. bir haftadr acayip bir grip ile boum. ilgi
yapamadm kusura bakmayasn gulmcm.
Banu:
Şekoş,
yazdıkların sanskritçe ile çince arası bi formatta geldi ama anladığım
kadarıyla güle güle otur falan diyorsun. Mille merci canım, evim pek güzel
(yani bize öyle geliyor), en önemlisi de Ege’nin aikidosuna yürüme mesafesi.
Okuluna yakın olamıyoruz (malum, Gölbaşı'nda, yani bir nevi cehennemin dibi
oluyor), bari dojoya yakın olalım diyerekten Mebusevleri’nde tuttuk evi. Ev
büyük, mahalle güzel, dolayısıynan hem Ege’nin okulu, servisi, hem bu civarda
ev kirası falan derken kötümüzdeki delik 8 şeritli otobana dönüştü ama şimdilik
idare ediyoruz.
Cumartesi
günü öğlen “bütün kızlar toplandık” yapacaz ya Tunalı’da, o zaman görüşürüz.
Çok
öptüm.
21 Ağustos 2009
Banu:
Sevgili baba,
Yarın
tabloları asmaya geleceksiniz ya, sadece tablo asmayabilirsiniz. Mesela koridora
da bi priz yapmanız gerekebilir. Yani
hani ben anneme “gece lambasını hiç kullanmıyoruz, gerek yok” demiştim ya,
yalan söylemişim. Yani tam yalan sayılmaz, Doğakent’te geceleri de ev hiç bu
kadar karanlık olmuyordu, neticede sahiden ihtiyacımız olmuyordu ancak burada Deniz’in
gece tuvalete kalktığında önce kondüsyon aletine kafayı, sonra yatağın kenarına
dizini ve sonra da tuvalet masasına kalçasını vurduğunu, sonrasında da o kadar
çarpmayla yön duygusunu kaybederek kapıyı bulana kadar ellerini öne uzatıp
zombi gibi 10 dak. kapıyı aradığını da göz önünde bulundurarak, gece lambasına
ihtiyacımız olduğu sonucuna vardım. Ayrıca, biliyosunuz Ege’nin yatağı ile
bizimki arasında 50 cm ve bir duvar var, dipdibe sayılırız, hatta o kadar ki, Ege’nin,
benim sabah çalan saatimin sesiyle yatağından ok gibi fırlayıp koşarak sokak
kapısının önüne gidip “kim o...kim oooo” diye yırtınması da beni
endişelendiriyor. Yani şimdilik sorun yok, aydınlıkta kalkıyorum ama kışın
benim saatim karanlıkta çalacak, o meyanda yani.
Bir de
(buna yapacağınız bir şey yok ama yazmadan geçemiyeceğim), küvetimiz pek
ilginç, altının kavis çapı o kadar küçük ki ayaklarını yan yana koyup ayakta
duramıyorsun, annemlerin gençlik fotoğraflarındaki gibi bir ayağını öbürünün
önüne atarak bir zerafet abidesi gibi yıkanıyoruz. Öbür türlü dönünce de,
ayaklarını yanyana koyabiliyorsun ama bu sefer de basket topunun içine basmış
gibi ayakların kıvrılıyor ve dengen gene bozuluyor, ayrıca küvetin eni dar
olduğundan bacaklarını sabunlamak için eğildiğinde kafanı duşakabine, poponu da
duruma göre duş borusuna veya banyo duvarına çarpıyorsun, boş bulunup “ay ay”
diye toparlanmaya kalkarsan daha tehlikeli bir şekilde dengeni kaybedebilirsin.
Bir kaç banyodan sonra ateşli çemberden atlamayı da deneyeceğim ama daha pratik
yapmam lazım.
Durum
budur.
Yarın
sabah görüşürüz.
26 Ağustos 2009
İş
yerinde bi uygulama için her bölümden katılımcı ismi istenmiş.
Güneş:
Banucum seni de dahil
ettirelim mi? Ya da beni sildirtip seni koydurmak daha mı anlamlı? Yani bensiz
sen? Ya da sensiz ben?? Pek hoş gelmiyor kulağa ama?? Ya da, ya da.... ??????
Banu:
Ben
Güneş:
Bu ne kötü bir cevap
böyle??
Banu:
SEN???
Güneş:
Bu da kötü..
Banu:
BİZ???
Güneş:
İşte buydu ama too late
bebek.. Sende gerekli ve yeterli ışık göremedim.
Banu:
E ama sen varsin
ya...(kızm, bişiyle uğraşıyorum, anlasana beni...)
Güneş:
Zaten benimle
uğraşmadığın ortada. Bakcam dediğin hiç bişiye bakmadın.
Banu:
Bana bak asabi kereviz, gelmeyim yanına valla yolarım bak... NEYE BAKMADIM LAN???
Güneş:
Abi kerevizin neresi
yolunur allasen?????? O soyulur, soyulur..
Şaka len, dün yolladığım yazıyı diyorum ama şaka yapıyorum.
Banu:
Okudum ben onu, senle
kritiğini bile yaptık ya allaan armudu musun nesin, valla gelecem yanına
yolmaya veya soymaya, hangisi denk gelirse...
Yürü kalk sigaraya
gidelim bari...
27 Ağustos 2009
Banu:
Arkadaşlar, ben öğlen Güneş
ile yemek yiyeceğim, sizlere afiyet bal şeker olsun.
Barış:
Anladım. Bu arada,
Güneş'in oğlanın durumu ne oldu?
(Okul Güneş’in oğlunu 8.sınıfta sınıfta bıraktı, okul bıraktı diyorum çünkü
8 zayıfla bile çocuklar sınıf geçirilirken bu çocuğu 3 zayıfla bıraktılar
üstelik hiç bir uyarı falan da olmadı, bunun üstüne Güneşler da dava açtılar)
Banu: (Güneş’i “cc”ye koyarak cevapladım)
Şöyle; Nöbetçi
mahkemenin hakimi, okuldan gelen baskılara göğüs geremeyecek kadar tecrübesiz
ve genç biri olduğundan, topu taca attı, yani temyiz yolu açık olmak üzere okul
lehine karar verdi, şimdi temyize gittiler, avukat temyizden çok umutlu. Bu
arada Dağhan adolesans doktoruna, psikiyatra, psikoloğa ve komşulara gidiyor.
Çocuğun durumu tam belli olmadığından, herhangi bir okula kayıt da
yaptıramıyorlar.
Sonuç Eylül’de belli
olacakmış.
Güneş’ciğim, Barış’ın
bunu sana değil de bana sormasının sebebinin senin hırçın tabiatından çekindiği
için olduğunu hiç sanmıyorum, bana başka bir şey için cevap yazarken, Dağhan’ı
da aradan çıkarayım demiş sanırım.
Barış:
Hem öyle, hem de Güneş
bu konuda hassastır, 1 sürü kişiye de anlatmıştır, 1 de ben üzmeyim diye düşündüm.
Ama aferin Banu, sen de hemen ispiyonu sıkmışsın. Bıravvo…
Güneş:
Sevgili Barışcığım,
Ben 1 sürü kişiye
anlatmış olabilirim, hassas da olabilirim ama sen bana her zaman her şeyi
sorabilirsin. Banu daha güzel anlatmış olabilir tabi, ben o kadar yetenekli
değilim...
Banu:
Vay beeee, nekkadan
güzel ne zahif nahif yazmış güzel arkadaşım, Barış sen de sevildiğini bil,
şımarma...
Barış:
İşbirliği ha! Peki. Onu
da annadım. İkinize de aferin o zaman. 1 gittik şirketten herkes bana karşı
cephe yapmış iyi mi?
Banu:
Ay bebişim, niye böle
alınganlık yapıyosun? Biz senin iyiliğin için söylüyoruz.
Şimdi olayı tekrar
değerlendirirsek, “DUYGU YAPMA LEYN!” de diyebiliriz ama demeyiz, niye diyelim,
biz eşek miyiz? Değiliz. O zaman şöyle diyoruz; biz işbirliği yapsak bile (ki
yapmadık, sen bunu kötünden uydurmuşun) ancak seninle birlikte yaparız, asla sana
karşı değil (vay beee, şiir gibi oldu)...
Nasılım???
Güneş:
Yani süpersin, bu
kadarını ben bile beklemiyordum. Barış gel sen de affet bizi...
Barış:
Güneş kız, karar verdim
ben seni daha çok seviyom
Banu:
NEEE!!!
Barış:
Şaka lan şaka. 2nizi de
aynı seviyom.
27 Ağustos 2009
Ablamın
canı sıkkın biraz.
Banu:
Sana son yaptığımı
anlatayım eğlen bari.
Resmi bir yazı
hazırladım, Müdürün de imzasını almam gerekiyor. Odasına gittim, yok, baktım Güneş’in
orada, hemen gittim “Müdürüm, bi imzanızı rica edebilir miyim” dedim,
arkasından da, o sağa sola bakınıp siyah bir kalem aranırken, “Banu’ya
Sevgilerimle” yazar mısınız” dedim.
Apla:
Of yine güldürdün
valla. Peki espriyi anladı mı?
Banu:
Anladı (sanırım), onun
bi “duydum ama duymazdan geliyorum” gülümsemesi vardır yandan yandan (endişe
verici ama ben bu gülümsemeyi iyi bilirim), öyle bi sırıttı suratıma bakmadan,
asıl Güneş duymadı Allahtan, o duysaydı duramazdı, haliyle ben de Ramses duruşumu
koruyamazdım, iyice kakara kikiri bi durum olurdu.
Zevzek miyim neyim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder