13 Ekim 2009
Eda
“…ve kavga böyle başladı” diye komik bir yazı göndermiş.
Elçin:
Bebişimmm Günaydın,
Bu mail dolaşalı yıl
oldu. Lütfen güncel olalım biraz emi ehe ehe. Mucks.
Banu:
Elçin’ciğim, ne o, bi
keyifli gördüm seni? Hafta sonu aldın gazı tabi, şimdi “ay ne güzel işim varmış
benim” diye çalışıyosun di mi? Yanlız Eda’ya niye sataştığını anlamadım. Ben
hala ondan bi geyik mesaj gelmiş olmasının şokunu yaşıyorum, la kızm, kadın
zaten 32 ayda bir mesaj atıyor, o gün bu gün, anlasana, böyle alaycı mesajlar
yazmak yerine destekleyici olmalıyız, onu teşvik etmeli, her zaman yanında
olduğumuzu hissettirmeliyiz, yolladığı mesaj daha önce 12 kere gelmiş bile olsa
ilk defa o yollamış gibi yapmalıyız. Lütfen daha duyarlı olalım.
Eda’cım, her zaman
yanındayım şekerim...
Eda:
Ulan manyak karı
gözümden yaş geldi. Allah dilinize düşürmesin…
Beril:
Canlarım canlarım
nassınız? İyisiniz işşallaahhh. Biliyorsunuz mutfak canavarı (!!!) Banu
arkadaşımız bizi 30 Ekim akşamısı RAKLET yemeğine davet ettiler. Bendeniz de 29
ekim programım var mı yok mu bilemiyordum ve de Elçin hanımısının da 24
haftasonu mu yoksam 31 haftasonu mu geleceği belli değil idi. Şimcik şöyle bir
durum var: sevgili annem ağabeyimin 24 ekim veya kasımda Balıkesir veya
Karacabey veya yurdumun herhangi başka bir köşesinde nişanlanabileceğini haber
verdi. Her ne kadar belirsizliklerle dolu olsa da oğlumuzun nihayet evleniyor
olmasının verdiği sevinç ve coşku ile nişanı bekliyoruz. Dolayısıylan 24 hafta
sonu yurdumun başka bir köşesinde olabilirim. Ayrıca 30 ekim günü izinli
olamayacağım için de 29 ekim tatilini burada geçireceğim. Dolayısıylan ben
diyorum ki… ne diyorum lan ben anlayan varsa beri gelsin. Sanırım şöyle
diyorum. Elçin’cim sen 30 ekimde gel, Banu sen raklet yap ben yiyim, Ali topu
tut, çalış Eda çalış hebe hebe muck muck.
Bitanecik Boğanız,
taklitlerinden sakınınız!!!
Banu:
E tamam, bu süper oldu
valla, o zaman 30 Ekim akşamısı bizdeyiz hep beraber. Melis’i de çağırıyoruz di
mi? Ancak o da “Fulya ve Nihal’i de getireyim” derse şapa otururuz, neden,
çünkü raklet 8 kişilik, bu durumda biz oluyoruz 9 kişi (Berk ile Ege’yi de
sayıyorum), şimdi rakletin ne olduğunu bilmeyenler “aman ne var, ölçüsünü biraz
bol tut, 8 kişilik yemekten 9 kişilik de çıkar” diyebilir, babababababa,
allaalla yaaaa, bi sen akıllıydın di mi? Alaan cahalı, guççük tavalar 8 tane,
onu çoğaltamıyoruz maalesef, o meyanda yani. Yoksa bana göre hava hoş,
hahhaayyt, bi daha mı gelecem dünyaya....
Bu araba Beril’ciim,
yani şimdi Kenan ciddiden canlı canlı evleniyo mu? Valla ben hala inanamıyorum
ve bu işin gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum. Eğer öyle olursa, nişan
bohçasındaki malları paylaşırız, taam mı? Gerçi sana olmaz ama...
Beril:
Bence Melis Nihal’i
getirebilir ama Fulya gelmek istemez diye düşünüyorum, belki de 29 ekim
tatiline çıkıyordur. Bence Melis’e sor, cevabına göre tava olayına çözüm
bulalım diyorum bebişim. Bende de küçük tavalardan var ama fakak ateş olmayınca
bir boka yaramaz diyorum. Dolayısıylan önemli olan tava değil ateş diyorum ben.
Zaten beş ana elementten biridir ya ateş, halbukisi tava diye bi element var
mı? Yok, işte bu kadar…
Banu:
Lan kötünüzden element
uydurmayın, tava değil tahta o tahtaaaa...
Beril:
Ben de öyle diyorum yaa
manyak baarma diyorum!!! Bu arada diğer arkadaşlar nerdeler? Alooo Eda, Elçin kuzucuklarım höööö kimse var mı?
Banu:
Yok güzelim, onların 1
atımlık kurşunu varmış, onu da kullandılar, bitti. Biz senle devam edebiliriz,
ama gene de onları da loop’ta tutalım, yazık, gelişmelerden haberleri olsun...
Eda:
Oğlakdan boğaya,
oğlaktan boğaya, ordamısınız işsi güçsüz arkadaş canlısı boğalar, bir tutam ot
bulmuş kibisinden çullandınız üstüme aaaa
Ulan hayvan (boğa
anlamında) arkadaşlarım, Allah tepenizi görsün (Banu hep öyle derdi ama ne
demek pek bilmem, bir çeşit kızgınlık nidası sanırım)
Raklet ne? Bir, 29
ekimde kırk yılın başı şehir dışına gidicez ailecenek... İki, ben olmazsan 8
ediyor işte kendimi kurban edeyim… Zaten sanırım gelmemi istemediniz de onu ima
ettiniz (alınganmış) artık Melis felan tanımadığım bir takım isimler geçiyor.
Snıf. Ama ben de raklet yemek istiyorum, dört, (yeniyodu dimi, tava felan
deyince...) Neden hep bu programları benim olmadığım zamanlara getiriyonuz
aaaaaa???
Elçin arkadaşıma bu
vesile ile teesüflerimi bildirir, ne olmuş eski ise haber, bana yeni geldi ben
de attım, derim. Bakınız boğa Banusu beni nasıl sahiplendi. Canım arrrrrkadaşım
benim.
Çok çalışıyoruz ne
var... Bi lafa atmalar, bir havalar...
Banu:
Aaaaaa, s..tir lan,
ciddiden mi yoksun? Abboooo... e oldu mu ama şimdi? Kıyamam ayol, neyse üzülme
ben sana ayrıca bi raklet partisi yaparım.
Elçin:
Canlarım, cinlerim,
böcüklerim,
Bir başşak burcu kuyuya
taş atmış kırk boğa çıkaramamış ehe ehe. Ben 10 dk yemekteykene maşallah yetmiş
mail atmışsınız. Bu hız, bu dinamizm, maşallah tu tu. Cillop arkadaşlarım
benim.
Şimdi şölleki Eda'ya
takmamım sebebi ne zaman bişey yapıcak olsak bir adam sendecilik, efendim bi
yoğunluk, bi yetişememe, bir seyahatlere gitme. Sonra da, yok burcum niye bölle,
yok Banu hanımısı Eda'yı destekliyorum felan. Hafta sonu öyle demiyordun ama
(bu bir kıskançlık krizidir uzakta kalmanın getirdiği bir defekt olaraktan).
Neyse cimciklerim cuma
gününe çok güzel program yapmışsınız fekat ben hızlı tren ile gelsem bile saat
21 30'da Ankara'da oluyorum. Yani izin almam lazım. İzin alabilirmiyim sormam
lazım. Bu durum da 22'sinde belli olur. Çünkü ciddi bir toplantı var. Belki
hepten gelirim o açıdan yanııı. Fekat raklet'i çok merak ettim yemezsem bir
yerlerim şişer. Merak kediyi öldürür felan. Bızztttt zızzz nanu nanu.
Hadi öptüm
hepiciğinizi. Toplantım var da.
Eda:
Raklet ne yahu? Hani
bari ne kaçırdığımı bilseydim.....
Banucum bu vaşşşak ay
başşşak burcu aramızı bozmaya çalışıyor. Bu özelliği yazıda var mıydı? (bu
arada o maili bulamıyorum, yani burçları, atsanıza bidaaa, dostumuzu düşmanımızı
bilelim iyice değil mi ya?)
Berülcüüm, abine
hayırlı düğünler osssun inşallah bu arada. Birbirimize laf geçirmekten
atlamışım ayol. Kazanız mübarek ossun....
Elçin:
Yaa bişey diyeceğim. Ben
şimdi iki hafta burada kalınca kurdeşen olacağım için her şeye rağmen izin
alırım diye düşünüyorum: Yani yapalım raklet neyin.
Tava ve/veya tahtanın
içine ne konuyo aceba yemek cinsinden.
Beril:
Ah bebişim yaparız
tabikine rakleti de yersin, tavayı da tahtayı da, üstüme acıcık kuzu kokusu
koyduk mu beni bile yersin bilmem mi…
Banu:
Şöyle ki; küçük tavayı
önüne alıyosun, önce peyniri koyuyosun, soyna masanın üstündeki envai çeşit
ıvır zıvırla (halka soğan, yeşil biber, kırmızı biber, mantar, sucuk, sosis,
pastırma, jambon, vb.) doldurup makinaya koyuyosun. 3-5 dakka soyna alıyosun,
peynir erimiş, diğerleri hafif kızarmış oluyo, bunları haşlanmış patates,
kornişon turşu ve/veya arpacık soğanı turşusunu katık ederek yiyosun. Şimdi
böyle okuyunca “hadi len, bunla kim doyar” diyosun, ama raklet peyniri çok ağır
bir peynir (yani size sahici raklet bilem bulacam), böyle 2 tava yedin mi zaten
doyuyosun. Üstüne de tatlımız var.
Oldu mu?
Beril:
Tatlı mı dediniz???
Banu:
Yuh Beril, bunca şeyin
arasından tatlıya mı takıldın? Tabi tatlı dedim, n’olmuş, yapamam zannediyosun
ama hepinizi madara edecem.
Bu arada, senin aklına
gelen başka bişi var mı raklet sofrası için? Ha bi de sosis de olacak.
Beril:
Çırpılmış yumurta,
domates olabilir daha da olabilir, düşünücem.
Elçin:
Bence süperr, doyulur
diye düşünüyorum, olmazsa azcık ekmek banarız. Baget ossunn kepekli ossunnn.
Banu:
Bıldırcın yumurtası da
koymayı düşünüyordum zati, domates tabi ki de olacak. Başka?
Eda:
Yani bi insan bu kadar
dışlanır, imrendirilir, hani gelemiyoz ama dötünüze taktığınız yok bakıyorum,
üstüne üstlük ağzımızın suyunu akıtıyonuz, bu kızın biyeri şişer mi düşünen yok (simetrik şişeceğini bilsem
lokasyonu bildireceğim) alacağınız ossssun ...
Elçin:
Canım sen dön de kendi
dötüne bi bak, bizi takıyormu acıba? Allahallahhhh. Bence raklet süper bişiiii.
Kötü olsa nolcek maksat muhabbet olsun hah hah.
Banu:
Yav güselim, üzülme
sen, ben sana da raklet yedirecem...elbet bir gün... Hem bunda şişecek pişecek
bişi yok, alt tarafı peynir eritecem, üstüne de ıvır zıvır, o kadar yani, bişi
yok bunda, ama raklet peyniri de bi güzel olur kiiiii, öf öf öf, yeme de
yanında yat...desem de inanma, dandik isviçre peyniri işte (ehi ehi), eridi mi
fokur fokur kaynıyor, çıkan koku ile kendinden geçiyosun ...ay yani okkadar
kötü kokuyor...
Bütün
bu yazışmalardan sonra Melis’e haber veriyorum.
Banu:
Melis’ciğim, şimdi şöle
bi program yapıyoruz. Ayın 30’u cuması (biraz uzak bi tarih ama arıza çıkmasın
diye böyle yapıyoruz, bi de benim kocamın o hafta Ankara dışında olmasının da
etkisi var tabi) Beril-Elçin-Eda-Sen-Ben benim yeni evimde toplaşıyoruz, ben
size raklet yapıyorum, oturup afiyetle yiyip muhabbetin de gözüne koyuyoruz,
her bi işini ona göre ayarla. Tek mazeret, o hafta sonu 29 ekim olması
hasebiynen çok daha önceden tasarlanmış bir seyahat falan olabilir, onun
dışında hiç bişi kabulümüz diil. Ayrıcana Nihal de gelirse çok fena memnun
oluruz.
Öptüm
Melis:
Banucuk, program süper
olmuş ne diyim ben de gelir raklet yer, muhabbetin gözüne korum!!! Şimdilik hiç
bi programım yok, Nihal’e de teklif götürürüm tabii ki.
Hepinizi öptüm…
13 Ekim 2009
Banu:
Bak Deniz’ciğim, senin olmadığın hafta, 30’u akşamı için program yapıyorum
(aman hemen “ben sanki senin programlarına karışıyo muyum” diye söylenme, duygu
yapma, baarma bana), yani kızları bize çağırıyorum, felekten bi gece yapçaz,
olur da seyahatin gene ertelenirse falan, kendine o akşam için bi yer bulman
lazım, ona göre. Ben söyleyim de günah benden gitsin.
Öptüm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder