15 Ocak 2010
Banu:
Bugün
“oğlunuzun gözü kanlandı, gelin alın doktora götürün” diye okuldan çağırılan ve
bunun için okuldan çağrılınca çocuğunun
gözünden şıpır şıpır kan damladığını zannederek tansiyonu düşen bir veli
olarak, aşağıda yazılanlara candan yürekten katılıyorum... (Altı üstü
konjoktüvitmiş)
(Gülse Birsel’in “EMO:
Ergeni Mıncırsak Olmaz mı?!” başlıklı yazısını yolladım.)
Barış:
Geçmiş
olsun. Bizimki de 1 kaç haftadır öksürüyordu. Sabah benle ofise geldi. 1 saat
kadar sandalyede uyudu. Sonra böbreem ağrii diye kalktı. Öksürükten doktora
götürecektim zaten. 1 de idrar tetkiki yazdılar. Göğsü normal çıktı, idrar
tetkiki taş düşürdüğüne dair sonuç verdi. Hem de idrar yolu enfeksiyonundan
sahte raporu var. De buyur.
Banu:
Aha
da! Gördün mü bak? Buna psikolojide “kendi kendini doğrulayan kehanet”
diyorlar...
15 Ocak 2010
Banu:
Güneş’in
11 yaşındaki oğlu hayatı çözmüş. Okulda felsefe kulübünde. Dün akşam aşağıdaki
yazıyı yazmış ve felsefe öğretmenine yollamak istemiş. Güneş oğlunun
delirdiğini düşünüyor ama ben çok güldüm. Bi de annesine “bunları bi yerden
bakıp yazmadım ha, bunca yıllık birikimim” demiş.
“Filiz Hocam, ben gorillerin insanla olan benzerliklerini araştırdım.
Goril DNA sının %99’u insanlara benzer olduğu keşfedildi. Goriller
maymunların büyükleridir. Şu sorunun cevabını buldum hocam`bir maymunla
evlenebilir misin? Evet, evlene bilirsin çünkü ; DNAmız uyuşuyor .
Bu da üreyebilmemiz anlamına geliyor. Goriller en çok insana benzeyen
hayvandır. Bizim dilimiz gibi konuşamasalar bile, hareketleri bizden farklı
olsa bile bizim aramızda yaşasalar dilimizi öğrenebilecek zekaya
sahiptirler. Bizden kilolu olmaları onları vahşi bir hayvan yapmaz bence. Benim
en sevdiğim hayvan goril olduğu için gorili araştırdım. Son bir bilgiyle yazımı
bitireceğim hocam . Gorillerin çıkardıkları ses 300 km uzağa kadar gidermiş .
Bu da bence çok ilginç.
KENDİNİZE İYİ BAKIN”
Aslan:
Filiz
Hanımın eşinin görüntüsünü de bilmeliyiz doğru bir değerlendirme yapabilmek
için.
21 Ocak 2010
Aylin:
Sizce
bir adam sadece vicdan yapıp yemeğe gidelim der mi, yoksa ne iş midur?
Bu
mesaj siz yaşlı arkadaşlarımı tekrardan gaza getirip, eski günlere dönmek için
kasten atılmıştır.
Banu: (ablama yönlendiriyorum)
Abla,
Aylin bunu sana yollayacaktı herhalde...
Apla:
Bunuyor,
yakında bu mesajı Selami ve Deniz’e de gönderecek.
Aylin:
Olsun
sen yine de cevap ver.
Banu:
Peki, genel olarak, "neden olmasın" diyorum. Ancak özel olarak:
1.
Adam kim? Kocan mı?
2.
Yemeğe durup dururken mi çıkalım dedi? Yani normalde böle şeyler hiç yapmaz mı?
3.
Bunun üstüne bi de iş yerine çiçek yollarsa anla ki seni aldatıyo. Hele
mücevher falan alırsa hepten hapı yuttun, metres tutmuş.
4.
Bütün atışlarım isabetsizse, daha çok bilgi ver, ona göre yorum yapayım.
Aylin:
Bu
kadar sorunun cevabını aldıktan sonra babam da yorum yapar. Sağlam bir yangına
körük beklerdim halbuki senden...
21 Ocak 2010
Banu:
Aplacığım,
şahane günler yaşıyorum da, sana bilgi vereyim dedim. Burada canıma okuyorlar,
şef yapmadıkları gibi liderliğimi de alacaklarmış, yani down-grade olacağım,
şimdi “bari maaşımı düşürmeyin” savaşı veriyorum. Neyse, sen şimdi bi acele
telefona sarılırsın, sarılma, buradan rahat konuşamadığım gibi son günlerde bu
muhabbet açılınca ağlama krizine girme numarası çıkardım, şimdilik abuk subuk
kimseye yakalanmadım ama her an olabilir, her boku alıyolar elimizden bari
karizmayı çizdirmeyelim.
Öff,
konu uzun, siz akşam bize gelsenize. Gerçi senin dizilerin var ama...
Apla:
Banusu liderliğini niye elinden alıyorlar? Kimi lider yapacaklarmış?
Sen
kimin ayağına bastın bu kadar uğraşıyorlar seninle.
Sen
657’ye tabi değildin değil mi?
Bu
akşam hava muhalefeti izin verirse görüşürüz
Banu:
Ne
hava muhalefeti lan? Kar yolları mı kapayacak? Yani bizim 2 ev arasındaki 300
mt yolu??? Töbe töbe... Biz mi geliyoz siz mi? Biz gelelim istersen, sen şimdi
üşürsün, bi de yorulursun. Begüm geldi mi?
Kimseyi
lider yapmıyorlar, şefliği açmışlardı ya... ay konu çok uzun, akşam anlatırım,
nasıl olsa senin yanında ağlayabilirim.
21 Ocak 2010
Banu: (oğlanlara yazıyorum)
Arkadaşlar,
dün akşam üstü S’ye gittim ve dedim ki tamam, alın liderliğimi, verin
bilyelerimi ben gidiyorum... demedim tabi, şöyle dedim, liderliğimi alın, beni …
uzmanı (ya da yöneticisi, her neyse) yapın ama maaşıma dokunmayın, dedim. O da
bana söz verdi, (evi benim üstüme yapacak) şöyle dedi “sana söz veriyorum,
maddi açıdan mağdur olmaman için elimden geleni yapacağım ama sonuç ne olur
bilemiyorum”.
Son
durum budur.
Öğlen
ben yokum. Size afiyet olsun.
Ah,
Barış’ın olanlardan haberi yok ki. Barış’cığım, son olarak beni down-grade
ediyorlar, bunun bi adım ötesinde de yere yatırıp üstümde tepinecekler sanırım.
İşin garibi yaptıkları açıklamalar da kendilerine çok mantıklı geliyor... neyse
mevzu uzun, deyip kısa kesecektim ama dün Feyzan’a yolladığım mesaj geldi
aklıma, o da İtalya’da, meraktan çatladığı için ona rapor verdim, sana o mesajı
yollayayım, orada epeyce bilgi var:
“Feyzan’cığım, bugün
2 doz müdür bi doz başkan aldım, aşırı
dozdan komaya girecem, bünyeye ağır geldi tabi. Ama ağlamadan hepsini atlattım.
2 gündür de bu çıktı başıma, bu konudan bahsederken zırlamaya başlıyorum.
Olaylar şöyle
gelişti;
Sabah S ile konuşmaya
karar verdim ve yanına gittim, “ben ne olacağım, size baba diyebilir miyim?”
dedim. O da lafı hiç dolandırmadan, liderliğimden olacağımı açık seçik ve net
bir şekilde ifade etti. Ben şebek götüne dönen suratımı toparlamaya çalışırken
çok üzgün olduğunu, bunu hiç tasvip etmediğini vs. söyledi. Benim B’ye gidip
açıklama isteme hakkım olduğunu, bana bu açıklamayı zaten borçlu olduklarını
söyledi. Ben de hemen söz dinleyip B’ye gittim (kısa kesmek için randevu falan
faslını anlatmıyorum), ona “neden, neden, neden ben?” dedim, “tabi açıklayayım”
dedi ve yeni hiç bir şey söylemedi. Teknik olarak liderlik olmazmış artık,
kişisel almamalıymışım, kadro kapanıyormuş, bana yardımcı olmak da istermiş,
burada kalmak istersem gene birlikte çalışırmışız, bölüm değiştirmek istersem
de itiraz etmezmiş, sakın yanlış anlamayımmış, bana katiyen kesinlikle haşa
“git” demiyomuş, vs.vs.vs. Ben “yalaaannnnnnnnnn” demedim, “Kişisel alma diye
diye bu noktaya geldik, ben sizi anladım” dedim ve çıktım.”
Sonra
da yukarıda yazdığım gibi S ile görüştüm işte.
Barış:
Hassss...
Bunlar
… şey bunlar, şey işte, anladın sen onu. Kendi adamlarına yer bulmak için
atmadıkları takla kalmıyor. Umarım
maaşına dokunmadan durumu kotarabilirler. Başka bölümleri de düşünebilirsin. Aslan
ne diyor bu hususta?
Banu:
Aslan
dün yanıma gelip 1 saat kadar bana terapi yaptı. Bunun üzülmekten ziyade
kızılacak bir durum olduğunu, ama her konuda dönen milyon tane dolabı
düşününce, bu olayı da “burası Şirket” deyip ittir etmemi, maaşımı
koruyabilirsem gittiği yere kadar direnmemi ve tabi ki son olarak 10 numarada
sona yaklaştığını söyledi.
25 Ocak 2010
Barış:
Yarın
millet müsait mi? Değillerse bile senin durumun nasıl?
Banu:
Sorarım
ahaliye, sana dönerim.
(oğlanlara yazıyorum)
Barış
yarın öğlen gelmeyi planlıyor. Sıkıntı var mı?
Kerim:
BENDE
YOK, GÜNÜNÜZ AYDIN NEŞENİZ BOL OLSUN…
Ömer:
Bekliyoruz.............
Melih:
Barışcım
gelir de sıkıntı olur mu?
Banu:
E
güzel, herkes uygun görünüyor, Aslan henüz bakamadı mail’ine ama o da bize uyar
herhalde. O zaman yarın öğlen misafirhanedeyiz. Barış sen 12 gibi gel, diğerleri
orada olur, ben gene 12:15
gibi çıkarım, hazır sofraya gelmek hoşuma gidiyor.
Kim
söyleyecekse, ben tavuk nagıt yerim. Su içerim. Yalnız bu söyleme-ısmarlama
olayını da bi sıraya bindirsek, sanırım habire Kerim’e yıkılıyoruz.
Aslan:
Barış
kardeş gelsin elbette, yoksa sıkıntı daima vardır.
Barış:
Busefer
benden olabilir mi?
Banu:
OK.
“Bu
sefer...” aynen benim yazdığım gibi, ayrı yazılır.
Barış: (sadece bana yollamış)
Sananenasılistersemöyleyazarımüstelikhataapmışdaolabilirimdeğil
mi?
Banu:
“mi”yi
ayırman tam süper olmuş, epeydir bişilere gülmüyodum, iyi geldi.
Aslan:
Bu
ne cüret, bu nasıl hitap!
Tolstoy’un
bile, benden sonra biri gelecek diyerek haber verdiği, edebiyat onunla tamam
olacak diye haber verdiği bu kardeşe bu nasıl sesleniş. Bilmez misin ki, o
sıcaklığından, kardeşliğinden böyle yapmaktadır. Görmemiş okumamış sayıyorum
kendimi.
Banu:
Aman
sen üzülme, Barış
“Sananenasılistersemöyleyazarımüstelikhataapmışdaolabilirimdeğil mi?” diyerek
ortaya bi karışık yaptı (Tolstoy-Dostoyevski-Çernişevski-Mayakovski) zaten. “Bu
sefer”i sıcaklığından, kardeşliğinden mi bitişik yazıyor??? Bizim iyiliğimiz
için yani...
Barış’cığım, siparişler
şöyle:
Ömer:
Kuzu şiş + ayran
Melih:
Kuzu şiş + ayran
Kerim:
Kuzu şiş + ayran
Ays.:
Kuzu şiş + ayran
Banu:
Kuzu şiş + su
Anlaşıldığı
üzere sen de kuzu şiş yiyecen sanırsam ki...
(5 dk sonra)
Ay
dur, Aslan kocaman pizza istemişmiş, listeyi yeniliyorum:
Ömer:
Kuzu şiş + ayran
Melih:
Kuzu şiş + ayran
Kerim:
Kuzu şiş + ayran
Asl:
Büyük karışık pizza + ayran (Ays ne ya? Yukarıdaki listede Ays yazmışım, Aysel?
Ayasofya?)
Banu:
Kuzu şiş + su
Aklında
tutabilecek misin? Biraz karışık oldu ama...
Barış:
Eee...
ben ne yiyorum?
Banu:
Kuzu
şiş...
Bu
arada Aysel ayran değil taze sıkılmış portakal suyu istiyor. Bu konuda ne yapacaksın
bilemeyeceğim...
Barış:
Sıkacaz
artık. Ya da hammaddesini getireceğiz, kendi sıkacak.
Aslan:
Ben
sana Banu değil de Bambam desem, 27 dakika üzüntü krizi yapabilirdin. Ama ben
tebessüm ettim.
Banu:
Ama
ben yakıştırma yapmadım ki, bi Ays yazmışım, bütün olay oradan türedi, sen
yakıştırma yapıyosun. Niye Bambam da Bambi değil? Yani Bambam gibi kaba sabayım
öyle mi? Bir Bambi zerafeti yok bende, tamam Aslan tamam, ben anladım onu,
şimdi böyle olduk di mi? Ama önemli değil, ben alıştım madara olmaya, hüüüüü
(kendime acıma moduna geçtim de ufaktan, gerçi bu moddan da çok hoşlanmadım,
beni depresif yapıyor, üstelik bi girdin mi bir türlü çıkamıyorsun)
Aslan:
Dur
hemen üzülme, en son istediğim şey seni üzmek. Sende zerafet de incelik de pek
çok var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder