5 Haziran 2016 Pazar

Düğün, Kerim'in Arabası, Veziri Feda Edin, Türk Mutfağı, Aramızda Naylon Var, Tatile Gidiyoruz

29 Haziran 2009

Ablamlar İstanbul’da bir düğüne gideceklerdi. Begüm’e “N’aber? Düğün nasıldı?” diye mesaj attım.

Begüm:
Düğün için saçımı kuaför de yaptırdım. Chiwawa ve kaniş arası bir şeye dönüştüm. Çıktıktan sonra saçımı şöyle bi çalkaladım daha iyi oldum. Neyse babaannem bana acahip
kızdı saçımı düzeltim diye bi duysan onu: "ama ben bu saç modelini bütün kızlarda görüyorum. Moda o. Niçin öyle bir şey yaptın ki?!" Evet babaanne kaniş benzemek çok hoşuma gidiyor... Elbise de gayet güzel durdu ve benle gurur duyucaksın annemin izin vermesine rağmen converslerimi giymedim (... arabadaydılar ama yine de).

Düğün iyidi. Müthiş Boğaz manzarası hoş müzik güzel yemekler vs. Gelin tabii ki damat'an daha güzeldi. Ben daka bir gol bir şeklinde 3 rakı ve daha sonra 2 şampaya içerek sarhoş oldum. Başım acahip döndü ama kusmadım (kendimden gurur duyuyor bu konuda) ama çok hızlı uykum geldi.

Ayakabılardan da ne tekim hızlı kurtuldum... Zaten batıyordular: yer çimdi. Dans ederken (taş yerdi ama orası) ilk ayakabısını çıkartan ben oldum ve o gece herkes (tabii annem dışında) çıplak ayak bitirdi geceyi.

Bugün ilk mat dersim oldu. Hoca küçücük bir şey: 27 filan yoktur bile... bize “a b'den büyüktür”ün simgesini uzun uzun anlattı... Anlıcan bugünkü matematiği anladim.

Neyse çoook öpüyorum şimdi Ceren'le kırtasiyeciye gidicez, 2mizde de defter saplantısı var.
Mucuk.

30 Haziran 2009

Kerim araba aldı.

Aslan:
İşte aramızdan biri 2009 yılının bu süper aracını almış bulunmaktadır. Barış kardeş, böylece Ayaş’a korka korka gitmelere de bir son gelmiş oluyor.

Eğer bir Outlander kullanıyorsan, Everest’te çay içebilirsin.

Barış:
Gülegüle, kazasız belasız kullanılsın. Ben de tekavütlük için girişimlere başlamış bulunuyorum. Bilgilerinize arz olunur.

Banu:
Aaaa tüh, yani hayırlı olsun, senin için iyi bir şey tabi de, artık hepten gelmezsin buralara.

Barış:
Zor valla. Adı lazım değil bazı kişilerin 1 an önce defolmam için nasıl mücadele verdiklerini, zırt pırt gelişme var mı diye sordurduklarını, olmadığını öğrenince bizzat işe el atarak geçeceğim şirkete yazılar yazarak işi hızlandırdıklarını düşünürsek sanırım aynı kişiler oraların yakınına bile sokulmamdan hoşlanmayacaklardır.

Banu:
Hah, halt etmiş onlar, benim istediğim herkesi içeri alma yetkim var olm, istediğin zaman gelirsin, hiç sorun olmaz.

Aslan:
Bravo, doğru yaklaşım bu işte, samimi ve yanındayım mesajı.

30 Haziran 2009

“Veziri Feda Edin” başlıklı bir yazı yolluyorum. Özet olarak, zamanı gelince vezirini feda ederek, görülmemiş ve gözüpek bir şekilde zafere ulaşabilirsin.

Banu:
Açıklama (Neden sadece sana yolladım?): “Satrançla ilgiliyse Aslan’ı ilgilendirir” gibi düz bir mantık kurmadım, zaten hikayede her ne kadar satranç motifi kullanılmışsa da aslında başka bir şey anlatıyor. Sadece sana yollamamın sebebi, yazıyı beğendim ve biliyorum ki böyle yazıları bir tek sen okuyorsun, ben de yazının okunmasını istediğimden bir tek sana yolladım.

Aslan:
Ben de ikimizin üstün ırkın temsilcilerinden olduğunu, ama nedense anlaşılmaz bir şekilde dünyaya geldiğimizi düşünürüm zaman zaman. Ya da daha Asimovvari bir neden var da henüz biz anlayamadık. Bu da olabilir.

Ayrıca mantığın benim açımdan doğru, elbette gönderdiğin tüm yazıları okuyorum, böylesi düşünce dolu yazılarını özellikle dikkatle okuyorum.

Umarım biz de yazının özüne uygun düşünenlerden oluruz.

Kimi insan veziri feda eder, kimi insan da veziri rezil eder. Bir tür insan da vardır ki, rezili vezir eder.

01 Temmuz 2009

Banu:
Beril, o gün bahsettiğin Türk Mutfağı ile ilgili kitabın adı neydi?

Beril:
Hayırdır bebişim???

Banu:
Niye ki ne? Yemek kitabı değil, tarih anlatıyor, demiştin. Yani yemekler nereden çıkmış falan, böyle şeyler benim hoşuma gider, Tapınak Şövalyelerine de bayılmıyorum ama onlarla ilgili kitap okuyorum. Aynen bunun gibi yani...

Beril:
Eskimeyen Tatlar, Türk Mutfak Kültürü, Derleyen Semahat Arsel, Vehbi Koç Vakfı Yayınları

Banu:
Vaaaay, çok detay bilgi olmuş, itiraf et, internetten baktın di mi?

Beril:
Hayır!!! Hayır!!!! Bloknotuma yazmıştım, valla billa…

Banu:
Vaaauuuuuvvvv, bu daha süper bi durum, aferim sana, valla tebrik ediyorum seni, kitabı beğenmişin, birilerine tavsiye edecek olursam diye not etmişin, not ettiğin defterini yanında taşıyorsun ve nereye not ettiğini unutmayarak oraya bakabiliyorsun. Bravo!

Beril:
Ben de kendimi teprik ediyorum, hiç benden beklenmez, yaşlanıyorum herhal...

01 Temmuz 2009

Aslan “Aramızda Naylon Var” diye bir yazı yollamış. Tüketim çılgınlığı, reklamların etkisi, vb üzerine bir yazı. Özetle; “…‘Reklamların Dili, Reklamlarda Anlam ve İdeoloji’ kitabının yazarı Judith Williamson bu süreci şöyle özetliyor: “Sizin parçalarınız reklamlar tarafından ayrı nesneler gibi ileri sürüldüğünden, bu ‘yitik nesneler’i geri almak için onları satın alıp, kendinizin ‘ayrı parçaları’ndan kendinizi yeniden yaratmalısınız.” Böl, parçala, sat!

Banu:
Sadece reklamlar değil, seyrettiğimiz her şey bize bunları pompalıyor. Güzel iyidir, çirkin kötüdür. “0” bedenler güzeldir, şişmanlar çirkindir. Genç olmak iyidir, yaşlılık ise kabul edilmemesi gereken, örtülmesi gereken bir şeydir. Bu hengamede biz de bütün saldırılara rağmen kendimizle barışık insanlar olmaya, buna göre çocuk yetiştirmeye çalışıyoruz. Gene de benim salak oğlumun “o kız güzel değil ki, kim çıkar onunla” gibi bir cümle sarfetmesini engelleyemiyorum, muhtemelen bu tip yaklaşımlara çok kızdığımı bildiği için beni kanırtmak amaçlı yapıyor ama gene de bu bakış açısının kalıcı olması ihtimali benim kanımı çekiyor, çok üzülüyorum böyle bir “şeye” dönüştüğünü gördükçe.

Aslan:
Son cümlelerini okumamış sayıyorum kendimi, Ege’yi böyle sert değerlendirme bence. Elbette seni bir parça kızdırmak için yapıyor.

03 Temmuz 2009

“Biz buraya gidiyoruz” diyerek tatil için gideceğimiz otelin internet adresini yolluyorum.

Aslan:
Beğendim ben de. Eğer referansın iyi olursa, biz de gitmeyi düşünebiliriz belki.

Banu:
Arkası dağ, önü deniz gibi görünüyor ama bilmiyorum artık... Du bakalım, biz bi gidip gelelim de, Ekincik için uygun mu değil mi ben size görüşlerimi aktarırım.

Aslan:
Isıyı da ölçüp, kayıt edebilir misin lütfen. Anneanne ve dedeyi de düşünmeliyim. Onlar ne yapar ne edebilir araştırmakta fayda var. Örneğin buz pateni sahası var mı?

Banu:
Salsa kursu varmış, olur mu?

Ormanın içinde olduğu için havası nispeten daha az bunaltıcı olur diye düşünüyorum. Bunun için benden iyi sensör bulamazsın, ben fazla sıcağa hiç dayanamam. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder