29 Haziran 2009
Ablamlar
İstanbul’da bir düğüne gideceklerdi. Begüm’e “N’aber? Düğün nasıldı?” diye
mesaj attım.
Begüm:
Düğün için saçımı kuaför
de yaptırdım. Chiwawa ve kaniş arası bir şeye dönüştüm. Çıktıktan sonra saçımı şöyle
bi çalkaladım daha iyi oldum. Neyse babaannem bana acahip
kızdı saçımı düzeltim diye bi duysan onu: "ama ben bu saç modelini bütün kızlarda görüyorum. Moda o. Niçin öyle bir şey yaptın ki?!" Evet babaanne kaniş benzemek çok hoşuma gidiyor... Elbise de gayet güzel durdu ve benle gurur duyucaksın annemin izin vermesine rağmen converslerimi giymedim (... arabadaydılar ama yine de).
kızdı saçımı düzeltim diye bi duysan onu: "ama ben bu saç modelini bütün kızlarda görüyorum. Moda o. Niçin öyle bir şey yaptın ki?!" Evet babaanne kaniş benzemek çok hoşuma gidiyor... Elbise de gayet güzel durdu ve benle gurur duyucaksın annemin izin vermesine rağmen converslerimi giymedim (... arabadaydılar ama yine de).
Düğün iyidi. Müthiş Boğaz
manzarası hoş müzik güzel yemekler vs. Gelin tabii ki damat'an daha güzeldi.
Ben daka bir gol bir şeklinde 3 rakı ve daha sonra 2 şampaya içerek sarhoş
oldum. Başım acahip döndü ama kusmadım (kendimden gurur duyuyor bu konuda) ama çok
hızlı uykum geldi.
Ayakabılardan da ne
tekim hızlı kurtuldum... Zaten batıyordular: yer çimdi. Dans ederken (taş yerdi
ama orası) ilk ayakabısını çıkartan ben oldum ve o gece herkes (tabii annem dışında)
çıplak ayak bitirdi geceyi.
Bugün ilk mat dersim
oldu. Hoca küçücük bir şey: 27 filan yoktur bile... bize “a b'den büyüktür”ün
simgesini uzun uzun anlattı... Anlıcan bugünkü matematiği anladim.
Neyse çoook öpüyorum şimdi
Ceren'le kırtasiyeciye gidicez, 2mizde de defter saplantısı var.
Mucuk.
30 Haziran 2009
Kerim
araba aldı.
Aslan:
İşte aramızdan biri
2009 yılının bu süper aracını almış bulunmaktadır. Barış kardeş, böylece Ayaş’a
korka korka gitmelere de bir son gelmiş oluyor.
Eğer bir Outlander
kullanıyorsan, Everest’te çay içebilirsin.
Barış:
Gülegüle, kazasız belasız
kullanılsın. Ben de tekavütlük için girişimlere başlamış bulunuyorum.
Bilgilerinize arz olunur.
Banu:
Aaaa tüh, yani hayırlı
olsun, senin için iyi bir şey tabi de, artık hepten gelmezsin buralara.
Barış:
Zor valla. Adı lazım
değil bazı kişilerin 1 an önce defolmam için nasıl mücadele verdiklerini, zırt
pırt gelişme var mı diye sordurduklarını, olmadığını öğrenince bizzat işe el
atarak geçeceğim şirkete yazılar yazarak işi hızlandırdıklarını düşünürsek
sanırım aynı kişiler oraların yakınına bile sokulmamdan hoşlanmayacaklardır.
Banu:
Hah, halt etmiş onlar,
benim istediğim herkesi içeri alma yetkim var olm, istediğin zaman gelirsin,
hiç sorun olmaz.
Aslan:
Bravo, doğru yaklaşım
bu işte, samimi ve yanındayım mesajı.
30 Haziran 2009
“Veziri
Feda Edin” başlıklı bir yazı yolluyorum. Özet olarak, zamanı gelince vezirini
feda ederek, görülmemiş ve gözüpek bir şekilde zafere ulaşabilirsin.
Banu:
Açıklama (Neden sadece
sana yolladım?): “Satrançla ilgiliyse Aslan’ı ilgilendirir” gibi düz bir mantık
kurmadım, zaten hikayede her ne kadar satranç motifi kullanılmışsa da aslında
başka bir şey anlatıyor. Sadece sana yollamamın sebebi, yazıyı beğendim ve
biliyorum ki böyle yazıları bir tek sen okuyorsun, ben de yazının okunmasını
istediğimden bir tek sana yolladım.
Aslan:
Ben de ikimizin üstün
ırkın temsilcilerinden olduğunu, ama nedense anlaşılmaz bir şekilde dünyaya
geldiğimizi düşünürüm zaman zaman. Ya da daha Asimovvari bir neden var da henüz
biz anlayamadık. Bu da olabilir.
Ayrıca mantığın benim
açımdan doğru, elbette gönderdiğin tüm yazıları okuyorum, böylesi düşünce dolu
yazılarını özellikle dikkatle okuyorum.
Umarım biz de yazının
özüne uygun düşünenlerden oluruz.
Kimi insan veziri feda
eder, kimi insan da veziri rezil eder. Bir tür insan da vardır ki, rezili vezir
eder.
01 Temmuz 2009
Banu:
Beril, o
gün bahsettiğin Türk Mutfağı ile ilgili kitabın adı neydi?
Beril:
Hayırdır
bebişim???
Banu:
Niye ki
ne? Yemek kitabı değil, tarih anlatıyor, demiştin. Yani yemekler nereden çıkmış
falan, böyle şeyler benim hoşuma gider, Tapınak Şövalyelerine de bayılmıyorum
ama onlarla ilgili kitap okuyorum. Aynen bunun gibi yani...
Beril:
Eskimeyen
Tatlar, Türk Mutfak Kültürü, Derleyen Semahat Arsel, Vehbi Koç Vakfı Yayınları
Banu:
Vaaaay,
çok detay bilgi olmuş, itiraf et, internetten baktın di mi?
Beril:
Hayır!!! Hayır!!!!
Bloknotuma yazmıştım, valla billa…
Banu:
Vaaauuuuuvvvv,
bu daha süper bi durum, aferim sana, valla tebrik ediyorum seni, kitabı
beğenmişin, birilerine tavsiye edecek olursam diye not etmişin, not ettiğin
defterini yanında taşıyorsun ve nereye not ettiğini unutmayarak oraya
bakabiliyorsun. Bravo!
Beril:
Ben de
kendimi teprik ediyorum, hiç benden beklenmez, yaşlanıyorum herhal...
01 Temmuz 2009
Aslan
“Aramızda Naylon Var” diye bir yazı yollamış. Tüketim çılgınlığı, reklamların
etkisi, vb üzerine bir yazı. Özetle; “…‘Reklamların Dili, Reklamlarda Anlam ve
İdeoloji’ kitabının yazarı Judith Williamson bu süreci şöyle özetliyor: “Sizin
parçalarınız reklamlar tarafından ayrı nesneler gibi ileri sürüldüğünden, bu
‘yitik nesneler’i geri almak için onları satın alıp, kendinizin ‘ayrı
parçaları’ndan kendinizi yeniden yaratmalısınız.” Böl, parçala, sat!
Banu:
Sadece reklamlar değil,
seyrettiğimiz her şey bize bunları pompalıyor. Güzel iyidir, çirkin kötüdür.
“0” bedenler güzeldir, şişmanlar çirkindir. Genç olmak iyidir, yaşlılık ise
kabul edilmemesi gereken, örtülmesi gereken bir şeydir. Bu hengamede biz de
bütün saldırılara rağmen kendimizle barışık insanlar olmaya, buna göre çocuk
yetiştirmeye çalışıyoruz. Gene de benim salak oğlumun “o kız güzel değil ki,
kim çıkar onunla” gibi bir cümle sarfetmesini engelleyemiyorum, muhtemelen bu
tip yaklaşımlara çok kızdığımı bildiği için beni kanırtmak amaçlı yapıyor ama
gene de bu bakış açısının kalıcı olması ihtimali benim kanımı çekiyor, çok
üzülüyorum böyle bir “şeye” dönüştüğünü gördükçe.
Aslan:
Son cümlelerini
okumamış sayıyorum kendimi, Ege’yi böyle sert değerlendirme bence. Elbette seni
bir parça kızdırmak için yapıyor.
03 Temmuz 2009
“Biz
buraya gidiyoruz” diyerek tatil için gideceğimiz otelin internet adresini
yolluyorum.
Aslan:
Beğendim ben de. Eğer
referansın iyi olursa, biz de gitmeyi düşünebiliriz belki.
Banu:
Arkası dağ, önü deniz
gibi görünüyor ama bilmiyorum artık... Du bakalım, biz bi gidip gelelim de,
Ekincik için uygun mu değil mi ben size görüşlerimi aktarırım.
Aslan:
Isıyı da ölçüp, kayıt
edebilir misin lütfen. Anneanne ve dedeyi de düşünmeliyim. Onlar ne yapar ne
edebilir araştırmakta fayda var. Örneğin buz pateni sahası var mı?
Banu:
Salsa kursu varmış,
olur mu?
Ormanın içinde olduğu
için havası nispeten daha az bunaltıcı olur diye düşünüyorum. Bunun için benden
iyi sensör bulamazsın, ben fazla sıcağa hiç dayanamam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder