15 Haziran 2016 Çarşamba

Kahvaltı, Çocuk Yetiştirirken, Eda'nın Evlilik Yıldönümü, Ege Hasta, Organizasyon Şeması

22 Ekim 2009

Elçin:
Kıslarrrr,
Ben cuma akşamısı Ankara'ya intikal ediyorum ve dolayısıyla cumartesi sabahı kahvaltıya bana buryun diyorum.
Yiyelim içelim, sohbetin belini kralım. Haydi yiyin gariii. Beril sabah 09 15 civarı bende olacak. Dost ve akrabalara duyurulur.
Öpüldünüz

Melis:
Ben size döncem , annem ve babamı hafta sonu değişiklik oldun diye bize götürme fikrindeydim. Ama aklımı çelen bi teklifle karşı karşıya kaldım şimdi, napsam ki, azcık düşünmem lazım!!!

Beril:
Sen şimdi anneni babanı yine size götür, kıyamam ben onlara, ama cumartesi öğleden sonra götür, olma mı???

Melis:
Di mi öyle yapıyım, saol Beril’cim hem kendime, hem onlara faydalı bir gün olur..

Beril:
Hah! Ben de öyle dicektim şekercim. O zaman erik reçeli getireyim mi, yoksa var mıydı? Kayısı marmelatı da getirebilirim. Aslında ben emekli olup reçel, marmelat olayına girsem diyorum…

Eda:
Selamlar,
Ben bu akşam İstanbul’a gideceğim, yarın akşam geri geleceğim ve cumartesi sabahı uçaklan yine İstanbul’a gideceğim. Lütfen nedenini kimse sormasın. Oğlaktır deyin geçin. Üzgünüm katılamayacağım yanııı

Sevgiler, afiyet olsun

Banu:
Ben gelemem, sabah 11:00’de dişçide randevum var, ona yetişmek için zaten 09:30’da falan kalkmam lazım, daha da zabaan köründe kalkamıcim. Hem sen niye bu hafta sonu geliyosun ki? Bak öbür hafta sonu bana (raklete) “geçen hafta geldim, bu hafta sonu gelemiyorum” ayaa yaparsan seni parça pinçik yaparım. Bi araz çıkmasın diye 1 ay önceden ayarlama yaptık burda, valla paralarım ona göre...

Beril:
Banu hanımısının sanırım muayyen günü... Yani kibar bir davete böyle mi karşılık verilir töbe töbe… Bi de döv bari kızı, gelmezsen gelme, hepsini biz yeriz…

Melis:
Biraz saldırgan bi tavır gördüm ben de kendisinde, yani napıp edip gidilecek raklete ona göre ayanızı şimdiden denk alın…

Banu:
Neden ayol, ne dedim ki? Önce gelemeyeceğimi güzelce açıkladım, soyna da neden bu hafta sonu geldiğini sordum, çünkü 2 hafta önce bendeki raklet olayını konuşurkene kadın, “o zaman 2 hafta sonra gelemem, 2 hafta üst üste olmuş olur, izin alamam, artık 3 hafta sıkacam dişimi” demedi mi? Ben de ona istinaden, bu gelişinin öbür gelişini etkilemediğinden emin olmak istedim. İstemese miydim? Ne baarıyon ki barnak kadar çocua...

Elçin:
Banu Plensesimmmm,
Sen şu kitapları okumasan artık, eskisi gibim Alacakaranlık, Ahmet Ümit neyin okusan lütfen yanııı.

Banu:
Ha yani gelmicen galiba? N’olur sanki “Banucum üzülme sen, ben öbür hafta da gelecem” desen?

Elçin:
Bende raklet kaçıracak göz var mı beeee tehhh. Dabi ki gelicem. Ben hani gerçek hayata dönmen açısından dediydim di. Demez olaydım dı.

Banu:
Ayrıca, “Alacakaranlık”ın Ahmet Ümit’in romanlarıyla ne ilgisi var lan? Biri aşk romanı, biri polisiye ağırlıklı çalışıyor...

Elçin:
Canım hani vıcık vıcık aşk romanı olmasın babındaa. Ay bi şey de söylenmiyooo.

Banu:
Tamam, merak etmeyin, bu geçici bi durum, zaten şimdi Irvin Yalom’un (Nietsche Ağladığında’nın yazarı) “Divan”ını okuyorum, sonra da Samuel Noah Kramer’in “Sümerler”ini okuyacağım. Sonra araya bi fantastik-macera romanı koyacağım. 2 düz bi ters olayı. Anlaşılacağı üzere bundan sonra okuyacağım 8 kitabı planlamış bulunmaktayım. Böylece yavaş yavaş normale döneceğimi düşünüyorum.

23 Ekim 2009

Bir gazete yazısının yazarına bir şeyler yazma gereği duymuştum. Pek yaptığım bir şey değildir ama...

Banu:
 … Bey,

Genel olarak yazdıklarınıza (dolayısıyla fikirlerinize) katılmakla beraber dünkü yazınızın sonundaki cümle için farklı bir görüşüm var; “Çocuk yalan değil de doğruyu söylediğinde hem ceza almayacağını hem de aile ile güven ve dürüstlük üzerine bir ilişki kuracağını bilmesi gerekiyor” demişiniz.

Bence çocuk, ceza alsa da almasa da doğruyu söylemesi gerektiğini bilmeli, yani yaptıklarının sonuçları ile yüzleşebilmeli. Çocuk, her ne yaparsa yapsın ailesinin “ailesi” olduğunu, kendisinin, her zaman iyi ve doğru şeyler yaptığı için değil, sevilmeye değer olduğu için sevildiğini bilmesi gerek. Sadece kötü insanların hata yaptığı, iyi insanların ise hiç hata yapmadan ömürlerini geçirdikleri gibi bir görüş oluşturmalarına izin vermemeliyiz. Yani hata yapmalarına izin vermeliyiz ki doğruyu bulsunlar, her hareketin bir sonucu olduğunu idrak etsinler. Bence olması gereken, ceza almayacağı için değil ceza alacağını bile bile gerçeği söyleyebilmeleridir. Burada önemli olan, olayı (olay her ne ise, büyük ya da küçük) bağırıp çağırarak, ya da daha da kötüsü şiddete dökerek travmatik boyutlara taşımamaktır. Çocuğun ceza alacağını bile bile doğruyu söylemesinin ödülü bu olmalıdır. Biraz uç bir örnek olacak ama, nasıl ki bir katil suçunu itiraf ettiğinde külliyen affedilmesi söz konusu değilse, çocuk da itiraf etmenin onu cezadan kurtaracağını düşünmemelidir. Yaptığını idrak ederse zaten cezayı hakettiğine de inanacağından cezasını çekmek ona çok da zor gelmeyecektir ancak, tabi ki ceza da hafifletilebilir. Cezasını çocuğa söylerken, cümlenin başına eklenecek “gelip gerçeği söylemekle çok doğru bir şey yaptın, seninle gurur duyuyoruz...” gibi bir kaç sözcüğün bile çok etkili olacağını düşünüyorum. Ayrıca, bence kaçırılmaması gereken bir nokta daha var: Ceza ceza olmalıdır, intikam aracı değil. Yani çocuk babasının arabasını çaldıysa çocuğa ceza verirken babanın içinden geçen düşünce şu olmalıdır “bunun yanlış ve daha da kötüsü tehlikeli bir şey olduğunu ona anlatmalıyım”, yoksa “şunu öyle bir ceza vereyim ki BENİM arabamı çalmak neymiş görsün” değil. Zaten çocuk, endişe duyulan konunun kendi iyiliği, sağlığı ve güvenliği değil de anne-babanın onuru, gururu (benim çocuğum bunu nasıl yapar), prestiji (elalem ne der) ya da malı (arabam) olduğunu anladığı an verilen cezanın hiç bir önemi kalmayacağını düşünüyorum.

Bu konu üstüne yazılmış yüzlerce kitap, üretilmiş binlerce fikir varken ben daha fazla ahkam kesmeyeyim.

İyi çalışmalar

26 Ekim 2009

Banu:
Edi, n’aber? N’aapıyon? Biz iyiyim şekoş. Bugün sizin (yani kocanlan senin) yasal olarak şaapma izni aldığınız gün ya, bi ufaktan kutlayım didim.

Aha da kutluyorum: Evlilik yıldönümünüz kutlu osssuuuun...

İkinizi de öpüyorum (ama daha çok seni öpüyorum tabi ki, benim arkadaşım sensin, kocan eş durumundan nemalanıyo)

Eda:
Teşekkürler şekoş.

Banu:
Ay ruhsuz kadınnn… Bişi diil şekerim, görevimiz.

02 Kasım 2009

Aslan ameliyat olmuştu. Narkozdan ayılması biraz zor olmuş, bizi korkutmuştu. Eve çıktı, hafta sonu ona uğrayacaktık ama Ege ateşlendiği için gidemedik.

Aslan:
Ateş düştü mü? İşte misin, evde misin? Yoksa  bir rüyada mısın?

Banu:
Ay valla Aslan, sahiden rüyada (daha doğrusu kabusta) gibiyim. Bütün hafta sonu, ctsi sabah ateşler içinde uyanan Ege ile uğraştık. Ateşi düşmedi. İlaç ver, 1 saat bekle, ateşi düşmezse etken maddesi farklı bir ilaç daha ver, bekle, gene düşmezse duşa sok çıkar, bu arada bir şeyler yedirmeye çalış, sürekli sıvı takviyesi yap, tekrar ateş ölç, 38, hep 38, sürekli 38, demek bıraksak 40’ı falan bulacaktı. Dün akşam bir ara 37.5’u görünce nihayet rahat bir nefes aldık. Ben bugün işe geldim, evden çıkmadan baktım, iyiydi, gece de ilaç vermedik, sabah uyandığında 37.7 imiş. İyi yani, ilaçsız 37.7 ise demek ki artık düzelme yoluna girdi diye düşündüm, netekim hakketten bugün daha iyi. Esin’le konuştuk, hiç doktora falan gitmeyin, domuz gribi bile olsa farklı bir şey yapmıyorlar, eve yolluyorlar, dedi, zaten ateş 5 gün sürmemişse hiç bakmıyorlarmış bile. Ayrıca grip viral bir şey biliyorsun, ilaç falan kar etmiyor ama vücut zayıf düştüğünden bakteriyel bir hastalığa (çoğunlukla da pnömaniye) çeviriyormuş, bunu engellemek için bir ilaç verelim dedik, yani gene bir antibiyotik veriyoruz ama grip için değil, başka bir şeye dönüşmesin diye. 

İşte böyle, bugün biraz toparlarsa yarın da okula yollamayız, öbür güne artık iyileşmiş olur herhalde diye düşünüyorum. Dün akşam da Deniz “yaa, benim de boğazım biraz yanıyor” demez mi? Bir an kendi kendime dedim ki “acaba öldürsem nefsi müdafaya girer mi? Neticede kendimi koruyor sayılırım”, yapmadım tabi, bugün Ege’nin yanında kalacak birine ihtiyaç vardı.

İşte böyle, bugün biraz toparlarsa yarın da okula yollamayız, öbür güne artık iyileşmiş olur herhalde diye düşünüyorum, umuyorum, istiyorum, çok istiyorum.

Sen, yavaş da olsa, iyileşmeye devam ediyorsun, di mi?

Aslan:
Daha iyiyim, çarşamba kontrol var. Zor işmiş, ağrılarım ancak azaldı. Ege’ye bol bol da c vitamini, hatta ester-c vitamin hapı verin. Sen de al, kendine dikkat et. Bir tane olduğunu sakın unutma. (4 tane değilsin, aman gitti güzel komplimanım.)

03 Kasım 2009

Barış:
Banu selam, Şirket’in son organizasyon şemasını gönderebilir misin?
Teşekkürler.

Banu:
Barış selam, Şirketin son organizasyon şeması ektedir.
Bir şey değil.

(Barış’cığım, benden işle ilgili bir şey isterken büründüğün bu resmi havaya bayılıyorum ama aynı şekilde cevap vermek beni sarsıyor valla, içimden “ne o cicim, solundan mı kalktın bu gün, ne bu havalar, almayım paçanı aşaa” demek gelirken yazdığım şeylere bak, kendine acımıyorsan bana acı)

Barış:
Aceleyle yazdık herıld. Sen de hemen şey yapmışsın... Neydi o hani mesajda yaptığına bir ad verilirdi ya ondan yapmışsın. Neyse...

Bu arada senden 1 süre yanıt gelmeyince aynı meyili Güneş'e de göndermiştim. Olur a belki izinlisindir veya bazen bizim meyil sörvırı spam yapıyorlar sizin oraya hiç meyil gitmiyor. Ona (Güneş'e) der misin ihtiyacı kalmamış diye. Ayrıca belki senin kadar şey yapmaz ama yine de falan filan. Neydi lan o kelime.. hay...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder