13 Ekim 2003
Banu:
Apla’cığım,
hafta sonu kuzen toplantımızı başarıynan gerçekleştirdik. ...
Egenin
fotoğraflarda hep sırtı çıktı sanırım çünkü herkes objektife bakarken, o
arkasını
dönmüş masaların üstündeki minik süsleri ceplerine doldurmakla meşguldü. Bi ara herkes "Egee, Egee, önünü dön, sonra toplarsın, Egee... " diye bağırıp duruyordu. Ben haliynen "allaalla bu kimin çocuu acaba, ne ayıp, bizim aileden de böylesi çıkmaz ama" havasında gözlerimi tavan ile arkamdaki duvar arasında gezdirmekteydim.
dönmüş masaların üstündeki minik süsleri ceplerine doldurmakla meşguldü. Bi ara herkes "Egee, Egee, önünü dön, sonra toplarsın, Egee... " diye bağırıp duruyordu. Ben haliynen "allaalla bu kimin çocuu acaba, ne ayıp, bizim aileden de böylesi çıkmaz ama" havasında gözlerimi tavan ile arkamdaki duvar arasında gezdirmekteydim.
Dönerken
de yolda bunun kakası geldi. Biraz karnı da ağrıyormuş, babam arabayı kenara
çekti, pantolonunu donunu indirdik fakat arkadaş eğilirken poposunu geri ve
pipisini ileri vermeye çalıştığından göz alabildiğine çayır çimen ortasında
kakasını donuna ve pantolonuna yapmayı başardı. Allah seni inandırsın 1
lokmasını bile yere yaparak ziyan etmedi.
Öpüldün şekerim.
Apla:
Yani, orada düşüp bir
yerlerini kırmakla, yolda tüm kakasını donuna yapmak seçenekleri arasında senin
tercih edeceğini tercih etmiş. Nasıl olsa bir felaket gelecekti başınıza, bu
hafif bir felaket sayılır. Felaket kadrosunda önemli bir konumuz var: Annemler
geldiğinde Saku ile aynı evde (yani ev dediğime bakma üç odalı otelimizde)
yaşayacaklar, üstelik Saku'nun yataklara atlamak gibi bir huyu da var, ayrıca
da feci tüy döküyor. Ben en iyisi ilk gün sinir krizi geçireyim, herkes beni
avutmak için kendi sinirleneceği konuları ileri tarihe ertelesin. Dayımla
ilgili bir gelişme var mı?
Ablamın
tayini yeni çıktı ve ev taşıyacak. Kendisi önden gitti, göreve başladı,
buradaki evi de Selami ve annemler toplayıp ablamın yanına gidip oradaki evi
yerleştirecekler.
Banu:
Ablacıım, birden aklıma
geldi, yani sırf merakımdan soruyorum, hani sen benim mesajlarımı okurken kavas
seni deli zannediyomuş ya, bu kavasla muhabbetin boyutlarını merak ettim. Yani
sen kavasın odasında mı oturuyosun yoksa o mu senin masanda şaapıyo? Neden
sürekli burun felan burunasınız? Adamın seni seyretmekten başka yapacak işi yok
mu? Yoksa size oda olarak binanın çamaşır odasını mı verdiler?
Saku konusunda senin
çözümünü çok tuttum, yani ben bile daha iyisini düşünemezdim, bi de araya küçük
"parşıl" hafıza kayıplarını serpiştirip, arada sırada da Selami'ye
"size baba diyebilir miyim?" falan dersen, annemin sana bi kedi daha
hediye etmesinin yanısıra, evde gergedan beslemene bile bişi demezler.
Hangisi? Yaşar Dayımı
soruyosan, onu çok iyi gördüm, biraz sınıfta öğretmen soru soracak diye aklı
çıkan öğrenci havasındaydı ama gayet iyi görünüyordu. Ama fakak Utku'yu
soruyosan, valla bilmiyorum. O hafta sonundan sonra kötüm yeryüzü görmedi ki.
Abant senin İstanbul benim, dolaşıp duruyoz. Ay, aman, bi an sana benziyomuşum
gibi bi hisse kapıldım da, bi tuhaf oldum (Aman allayim, önümüzdeki 22 hafta
sonunu evde geçirmeliyim). Ayrıca bu çerçevede babamın hislerini niye hiç
sallamadığını da anlamış değilim. Ha tabi annem delirince babam mecburen
tersini yapacaandan, Sakuyu koynuna alıp yatmasını bekliyor olabilirsin ama
babamın kurt adam olduğu zamanları da hatırlamanı tavsiye ederim. Değil kedi,
Begüm'ü bile gözü görmez valla. Sonra bi biber, bi domates, bi Saku, bi Begüm
şeklinde itinayla şişe geçirip mangal yapabilir, bak söylemedi deme.
Ayrıca söylemeden
geçemicim, annemler senin evi toplarken bi "üç şişe" vakası var ki,
yani dağlara taşlara... Literatüre "üç şişe travması" olarak geçti.
Bi dolapta 3 tane şişe varmış, babam "at gitsin, burdan oraya boş şişe mi
gider" (veya buna benzer bişi) demiş, Selami babamı desteklemiş (büyük
hata) annemin de gafletine gelmiş, o kahrolasıca 3 şişeyi atmışlar. Ama meğer
neymiş? Lanet şişeler "KRİSTALMİŞ". Annemin 2 gece uykuları kaçmış,
babamı yemiş, ve telefonda bana anlatırken hala sinirden sesi falan titriyodu,
boğulacak gibi oluyodu, ürktüm vallayi. Karşısında olsam dişlerini her an
geçirebilirmiş gibi bi hisse kapıldım. Hatta, telefondan anladığım kadarıyla,
annem neredeyse evi terkediyordu bu yüzden. Ben, bahsettiğim telefonun öbür
ucundaki talihsiz kişi oluyorum. Yaklaşık 25 dakika kadar annemi dinledikten
sonra "anneciğim, sen deli misin, gel ben sana paşabahçeden 13 tane şişe
aliim, olan olmuş, başlatma şişenden, derdin mi yok senin" demedim, dedim
ki " ya minik anne, boşverin, kötü olmuş ama n'apalım, olan olmuş, valla
hastalanacaksınız, yapmayın bööle" dedim. Yani muhtemelen sana daha uzun ve (öldürücü derecede)
detaylı anlatacaktır. Aman yani sen sen ol, o şişelerin aşkından ölüyosan bile
"amaan, o şişeler mi, boşverin, gelin sizle onların yerine 3 tane Hoya
kristali alalım, daha şık olur" falan dicen. Taam mı canım?
Öpüldün
Not:
Bak bööle her gün mektup yazdığıma bakıp da kendini şartlama. Yazmadığım günler
de olabilir. Paniğe kapılma.
Apla:
Ay
inanamıyorum, yani kocam diye söylemiyorum ama Selami gerçekten salak, eğer
bahsekonu şişeler konyak şişeleri ise, ki onlar olması lazım, özellikle de
söyledim, ben bunları saklıyorum diye. Babamla birlikte atılmaları yönünde
fikir beyan etmesi muhteşem. Bir de bende alzeimer olursa anlaşılmazmış zaten
hep öyleymişim şeklinde iltifatlar ediyor, kendine baksın. Neyse bir fedakarlık
edip anneme ‘ne önemi var’ derim. Arkasından odanın bir köşesine gidip gözü
yaşlı bir şekilde ufka bakıp, iç çekip, en sevdiğim şişelerdi ama sağlık olsun,
diyebilir miyim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder