24 Mart 2016 Perşembe

İngilizce, Empati-Sempati, Özür Dilemek

27 Ekim 2003

Ablama.

Banu: 
N'aaber? İngilizce kursları nasıl gidiyor? Gerçi ben senin yerinde olsam "onlar Türkçe konuşmuyosa ben İngilizceyi hiç konuşmam, hahhayt..." derdim. Ama galiba bu yüzden
sen oradasın ve ben buradayım. Yani burada da bi lafım sözüm geçiyo ki sorma. Geçen gün bi telefon, aaa, bi baktım bizim Genel Müdür, "Banu Hanım, n'apacaz şu organizasyon işini" demez mi? Bensiz bişi yapamazlar. "Hadi len, şimdi işim var, sonra konuşuruz" dedim. Böyle zurnanın zırt dediği yerde zırt pırt aramıyo mu, beni sinir ediyo. 

Geçen hafta sonum, aynen yazdığım gibi vuku buldu. Cuma günü sabah Deniz'e "yarın şu şu işlerim var, sen de 4.30'da Ege'yi alıp aikido'ya götüreceksin, işlerini ona göre ayarla" şeklinde ültimatom verdim. Yani bi işe yaradı, bi işe yaradı, sorma gitsin. Şöyle ifade ediyim, ben Deniz'e verdiğim ültimatomu Cumartesi 5 sularında Ege'yi aikidoya götürdüğümde Beril’in kocası'na anlatıyordum. Bilmem annatabildim mi?

Evvelki hafta 2 günlük bi "Etkili İletişim Teknikleri ve Empati Geliştirme Semineri"ne katıldım. Çok faydalı bi eser. Tavsiye ederim. Yaşantımın her noktasında, her ilişkimde hayata geçirmeye çalışıyorum. Hele "Etkili Dinleme" ve "Ben Dili" konusunda o kadar başarılıyım ki, geçen hafta Ege'ye küstüm. 2 gün konuşmadım itle. Ama fakak baktım, onun da inadı tuttu mu sana! Hiç ööle çok fazla kıçına takıyomuş gibi de görünmüyo. Deniz kesinlikle bu yönünün bana çektiğini söyledi. Ona benzese şimdiye 40 kere yavşaması gerekirmiş. Hayır yani bişi diil karizmayı çizdirecez. Üstelik bütün cumartesiyi böyle tek kelime konuşmadan ve akşama kadar bir arada geçirdik. Dışarda başkalarının yanında gene 1-2 kelime konuşuyoruz da (yani aikido hocasına da "söyle şuna çabuk olsun" denmiyo tabi) arabada, ya da Tunalı'da yürürken falan ikimizde de tık yok. Baktım olacak gibi değil, yani ben bunu sürdürürüm de, onun pes edeceğine güvenerek sürdürürüm, ama arkadaş dişli çıktı. Cumartesi akşamı bizim odada pijamalarını giymiş TV seyrediyo, hafiften kaymaya başladı. Bunu yorganın içine soktum, başını okşadım, dınk diye açıldı gözleri, en sahtekar ve yayvan gülümsemesiyle "Barıştık mı?
" dedi. "Hala özür dilemedin" dedim. "Özür dilerim anneciğim, çok özür dilerim" dedi. Böylece barıştık. Sonradan babasına da "annemle sonunda barıştık, o kadar mutluyum ki anlatamam" demiş.

Annemin Ulus'ta bizi götürdüğü yeri meğer senden öğrenmişmiş. Bir antikacı dükkanının üst katı. Ama yani bi ben bilmiyomuşum herhal. Baya müşterisi vardı.

Cuma günü annemlerde kalacağız, cumartesi sabah da Deniz onları havaalanına götürecek. Benden istediğin, oralarda bulunmayan bişiler varsa allasen çekinme, bak tükan senin yani. Sana bi siyah boğazlı penye yollayacağım, dükkanda gözüme guççük göründüydü, meğer 40 bedenmiş, yani üzerine alınma, ben senin ne zahif nahif, tıpkım solçan kibin olduğunu biliyorum da belki ihtiyacı olan bi fakire verirsin diye yolluyorum. Yanlış anlama yani.

Öpüldün

Apla:
Alooo, sen hala öğrenmedin mi, sen küsünce babası “hadi annenden özür dile” diye arkasından ittirecek. Neyse Allahtan empati sempati derslerine gidiyorsun, artık davranış bilimcisi olursun.

Anneme söylemeyi unuttum, yani daha vaktim var ama aklımdayken sana da söyleyeyim, yufka istiyorum, bir de Selami’nin terliğini kaybettik ona Birtan'dan bir terlik alsınlar. Ben hiç hoşlanmam ama o çapraz bantlı terlikleri seviyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder