24 Aralık 2003
Banu:
Sevgülü aplacım,
N'aber, nassınız
inşallah? Valla biz iyi miyiz kötü müyüz bilemedim. Kayınvalideyle kayınpeder kavga etmişler,
kayınvalidem evi terketmiş. Bize geldi. Olay şöyle gerçekleşiyor: Kenan babamın alzheimerı var ya, yani yaz başında falan "başlangıcı" demişlerdi, artık pek başlangıcı değil tabi (gerçi Deniz'e kalsa, kayınpeder 20 yıl daha yaşasa hep "başlangıç" safhasında olacak da neyse). O gün annem kayınvalideme gidecekmiş. Kayınvalidem de Kenan babama "Oya Hanım gelecek, istersen sen de otur bizle" demiş. O da "yok ben yemek yiyip Esin'in evine giderim" demiş. Sonra, yemek de yemeden, giyinmiş hazırlanmış, tam çıkarken geri dönmüş, başlamış bağırmaya "ben sana bu eve kimse gelmicek demedim mi? Kimbilir ben öldükten sonra bu eve kimleri dolduracan, zaten senin kardeşin İffet de şöle, kocası da böle vb. vb. ", bir yandan da sanırım parmağını sallıyarak kayınvalidemin üstüne doğru yürüyor, kayınvalidemde de film kopuyor, onun da gelenleri geliyor. O akşam (Pazartesi akşamı) kayınvalidem bize geldi. Kadının düğmesine basılmış, ne var ne yok anlatmak, konuşmak istiyor. Deniz de evde yok. Gece 1.30'a kadar dertleştik mi! O da 71 yaşında kadın, bıkmış, ben "anne hastalık da var... " diyorum, "aman o hep öyleydi, sanki hastalıktan önce çok mu farklıydı... " diye bi başlıyosa, allayim kör et beni.
kayınvalidem evi terketmiş. Bize geldi. Olay şöyle gerçekleşiyor: Kenan babamın alzheimerı var ya, yani yaz başında falan "başlangıcı" demişlerdi, artık pek başlangıcı değil tabi (gerçi Deniz'e kalsa, kayınpeder 20 yıl daha yaşasa hep "başlangıç" safhasında olacak da neyse). O gün annem kayınvalideme gidecekmiş. Kayınvalidem de Kenan babama "Oya Hanım gelecek, istersen sen de otur bizle" demiş. O da "yok ben yemek yiyip Esin'in evine giderim" demiş. Sonra, yemek de yemeden, giyinmiş hazırlanmış, tam çıkarken geri dönmüş, başlamış bağırmaya "ben sana bu eve kimse gelmicek demedim mi? Kimbilir ben öldükten sonra bu eve kimleri dolduracan, zaten senin kardeşin İffet de şöle, kocası da böle vb. vb. ", bir yandan da sanırım parmağını sallıyarak kayınvalidemin üstüne doğru yürüyor, kayınvalidemde de film kopuyor, onun da gelenleri geliyor. O akşam (Pazartesi akşamı) kayınvalidem bize geldi. Kadının düğmesine basılmış, ne var ne yok anlatmak, konuşmak istiyor. Deniz de evde yok. Gece 1.30'a kadar dertleştik mi! O da 71 yaşında kadın, bıkmış, ben "anne hastalık da var... " diyorum, "aman o hep öyleydi, sanki hastalıktan önce çok mu farklıydı... " diye bi başlıyosa, allayim kör et beni.
Hakkaten bu hastalıkta da,
hani zaman içinde törpülediğin huylar, kendini eğittiğin konular falan olur ya,
hepsi en katıksız şekliyle dışa vurulurmuş. Hayır yani zaten Kayınpederimin
daha önce, gençliğinde falan da öyle "aman ben yanlış yapıyorum, kendimi
eğiteyim, frenliyeyim, hanımı üzmeyim, ailesini ikide birde itin kötüne sokup
çıkarmayım" falan gibi bi derdi hiç olmamış da, bu huylar bu hastalıkla
iyice pik yapıyor.
Dün de, bütün bu
olanlar yetmiyormuş gibi, söz konusu İffet’in oğlu Timur Ankara'ya geliyo mu?
Önce Kayınvalidemlere gitmiş, bakmış kimse yok, "Bunlar Esindedir"
demiş ve direkt Esin'in evine gitmiş. Kapıyı da kayınpeder açmış mı? (Timur’u
görünce eminim gözleri parlamıştır). "Buyur oğlum" diyip bir açtıysa
ağzını, anasının babasının ne kadar kötü, bencil, işe yaramaz insanlar
oldukları üstüne bağıra çağıra çocuu dumur etmiş mi? Gökçe (Esin’in kızı) akıllılık edip Esin'i ve Deniz'i aramış. Deniz
Timur’u arayıp "sen oradan çık, doooru eczaneye git, Esin'in söyleyecekleri
var" demiş. Neyse Esin biraz anlatmış ama sanırım çok da ikna edici
olamamış, çocuk "valla bizim oralarda, biri annem-babam hakkında bunca
lafın yarısını söylese vururdum" demiş. Hani neredeyse "kontesi kim
mikti" durumuna gelecez, "dehşet, vahşet, kan, kin, hırs, kalede
Necati" durumunda kaldık Allahtan. En sonunda Deniz gelmiş Timur'u alıp
bil bakalım nereye götürmüş? Ben de bu arada kötümü gezdirmekteyim. Sinemaya
gittim. Yüzüklerin Efendisi adı altındaki, 3 buçuk saatlik bi işkenceye de
maruz kalmışım ki dağlara taşlara. Bu filme de ilk ikisine gittiğimden için
gittim, yoksa yani hiç de o kadar bayılmamıştım ama kendimi mecbur hissettim,
gitmezsem sanki bi işi yarım bırakacakmışım gibi bi hisse kapıldım, yoksa yani
filmle hiç bi duygusal bağım yok, konu tamamen psikolojik. Eve geldiğimde saat
11.30 idi. Aaaa, bi baktım misafir yavrulamış. Birken iki olmuşlar. Ben hemen
yatmayı düşünürken tabi mecburen bi 1 saat kadar daha oturdum, zaten önceki
geceden de uykusuz muyum? Çocuğa (Timur'a) yorgan indirmeye bile üşendim de
"bak yorgan falan isteme, taaa yukardan indirmem lazım, yorma beni"
dedim. Gülüyo. Nevresimin içine battaniyeyi güzelce soktum, al sana yorganımsı.
Bütün bu hengamede Ege
tabi ki çok mutlu, evin içinde hareket bereket var ya! Bugün de sabah beni
arıyo "anne, bak hazır babaannem de burada... " derken ben
"hayır, okula gideceksin" dedim. Gayet neşeli ve şen şakrak bi sesle
"Tamam anne teşekkür ederim" dedi. Aklınca babaanneyi "izin
verdi" diye uyutacak. Cin olmadan adam çarpmaya kalkıyo. "Babaanneyi
ver bakiim" dedim. "Tamaaaam, babaanne veriliyor" diyerek verdi.
Kös kös gitti okula tabi.
Ayrıca evde iki misafir
varken birinin kayınvalide olması da çok faydalı bi eser. Hiç olmazsa yemek
düşünmüyorum.
Bu arada iş yerinde de
bizim bölümü kapattılar. Yani direktörlüğü kapattılar, bizim Direktöre yol
verdiler, bizim birimi de Genel Müdür direkt kendine bağladı. Anlayış farklı,
yaklaşım farklı, her bişi farklı. Tekrar adapte olacaz.
Ayrıca da bugün regl
oldum. Şimdi bu yakınlarda eve terörist saldırısı bekliyorum. Hele bi de Ege
şöle okkalısından hasta olursa değme keyfime. Benden bi süre haber alamazsan
merak etme, kendimi bi yere kapamışımdır, mesela yerin 50 cm. altına yan yatmış
olabilirim.
Neyse, olayların
devamını sana aktarırım, beni izlemeye devam et.
Öpüldünüz...
Apla:
Ay yine güldürdün beni.
Yani şimdi kayınvaliden ile kayınpederin kavga edip birbirlerine küstüler ve
kayınvalide evi terkedip size mi geldi? Yani kurada sana kayınpeder de
çıkabilirdi. Nispeten şanslı olduğunu söyleyebiliriz.
Merry christmas. Bugün
İsa'nın doğumgünü de.
Banu:
Dediğine hak vermemek
elde değil, yani bize kayınpeder geleydi hayatta onları Ege ile bırakmaya
cesaret edemezdim herhal. Düşünsene, yani henüz durumu o kadar vahim değil ama,
mesela çocuğa kitap okurken birden "sen de kimsin" diyip
"evi balinciler bastı" diye çocuu evden atabilir. Esin de onla
bunalmış vaziyette. Vallayi n'apacaz bilmiyorum. Cumartesiye kadar kayınvalide
ile Timur bizdeler. Sonrası Allah kerim. Ama dün akşam 10'da "sevgili
akrabalarım, ben çok yorgunum, yatıyorum" dedim ve gittim yattım.
Ege'nin de
"kaybettim" dediği eşyaları (şapka, eldiven gibi) çantasından çıkmış.
Kayınvalidem "oğlum bunlar niye burada?" diyince de
"babamla boğuşmak hoşuma gidiyor" demiş. Deniz sabah bana
"bu ne demek?" dedi. "Valla Denizcim, artık sadece bir sorun
yada çözülmesi gereken bi konu olduğunda onunla ilgilendiğin için çocuk
kendince bi iletişim yolu bulmuş, ben bişileri kaybedersem babam bana bağırır
çağırır, ne güzel iletişir gideriz, diye düşünmüş herhalde" dedim. Dün de tutturmuş
eve kedi, köpek, tavşan alalım diye. Yani bunların hepsini birden söylemiyor,
ben "hayır" dedikçe öbürünü söylüyor. Böyle böyle karıncayiyene kadar
gelecektik neredeyse. Sonunda kafasını duvara çakarak susturdum.
Gördüğün gibi buralarda
hepimiz şeyimizde ceviz kırıyoz, yani bi keyif bi keyif, bu kadar olur.
Sana da "merry
eşşen kötü".
Öpüldün
Apla:
Banusu, bence oğlana
bir kedi alma vakti gelmiş ama Van kedisi alma acaip tüy döküyor, üstelik evi
temizleyen biri olmayınca hiç de hoş olmuyor. Deniz'in bile vicdan azabından
kediyi severmiş gibi yapabileceği bir dönem. Ama kedinin oğlanla beraber
yatmasını sağlaman da lazım. Begüm kapısını kapattığı için Saku bizimle
yatıyor.
Dün akşam büyükelçiyi
yemeğe aldık. Ben bütün gün Selami'ye bu işi hiç gerilmeden yapabileceğimi
ispatlamak için bir relax takıldım, bir relax takıldım, akşam masada insanları
itiştirip arkalarındaki dolaptan servis kaşıklarını falan almamız gerekti.
Neyse bu da bitmiş oldu.
Yılbaşında ne
yapıyorsunuz?
Banu:
Aplacığım, eve kedi
almamamızın nedeni, daha doğrusu eve hayvan almamamızın nedeni katiyen ben
diilim, Deniz her ne kadar eve arada sırada uğruyorsa da, evde herhangi bir
tüylü hayvanın varlığından tiksiniyor. Yani bu durum ‘isteme-istememe'den
farklı bir durum. Ege bu durumu tamamen anlamazdan gelip ikide birde "hadi
oylama yapalım" diyor ama, durum maalesef bu. Şöyle düşündüm "Ege
evde örümcek beslemek istese n'apardım? Onu vururdum. Demek ki Deniz'in de
böyle bir muhalefet şerhi koyma hakkı var, adam huylu, n'apacan!". Ayrıca
bir ev, bir çocuk, bir kaplumbağa, deniz maymunları ve çiçekler ve hatta son
zamanlarda bunlara ek olarak bir kayınvalide ve bir kuzen şimdilik bana
yetiyor. Hatta bir ben, bir ben ve bir ben olmak istediğim düşünülürse,
oldukça fazla geldiği de söylenebilir. Özet olarak: Alerjik olan Ege diil
Deniz. Ve hiç de dediğin gibi vicdan azabına falan pabuç da bırakmaz yani.
İşte bele, yani bunu
ben çözemem. Benim çözmem gereken sorun yarın saat 14:00-17:00 arası Maltepe'de
Ege'nin okulunun Yılbaşı Balosu ve 17:00-18:00 arası da Vişnelik'de aikidosunun
olması. Bu sefer işin kolayına kaçıp aikidoya götürmemeyi düşünmekteyim.
Büyükelçi'ye selam
söle. Ben olsam, adamı itip kakmakla kalmaz bide üstüne çorba dökerdim.
Öpüldünüz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder