15 Ağustos 2016 Pazartesi

Yumurta, Bahçe, Kitabıma Yorum(suz), Çarşamba Öğlenler

31 Ekim 2013

Sabahları kahvaltı ettiğim kızlardan birinin kocası (benim de arkadaşım), nereden geldiyse aklına, çok sevdiğimi bildiği için bana o sabah bi yumurta haşlayıp yollamış, ben de ona bi mail yazdım…

Banu:
Sevgili Suat,

Sabah sabah benim için haşlayıp yolladığın yumurtayı gözyaşları içinde yedim. Bu nasıl bi incelik, nasıl bi kadirşinaslık, nasıl bi üşenmemedir? Yani söyleyecek laf bulamıyorum, ben... ben... hav.

Çok teşekkürler.

Not: Bi daaki sefere üstüne az zeytinyağı ile kırmızı pul biber gezdirip biraz da tuz eker misin? Yani amaç, sen mükemmele eriş.

01 Kasım 2013

Ofisteki kızlarla bi yazışmamız…

Derya:
bugün yemeğe beraber çıkalım mı? bahçede otururuz hava iyiyken?

Şule:
elbette. bugün iyiyim:)

Derya:
daha iyi olursun belki :)

Şule:
yok yaw kötüyken karşımdakini boğmıyım diye çıkmıyorum, yani o kadar düşünceliyim ki :)

Banu:
ay ben size soynadan, yani yemekten soyna katılsam? hangi baççe?

Derya:
bizim yakın bahçe işte. Pastanenin önündeki

Banu:
ok, ben yaklaşınca sizi ararım, saatlerimizi ayarlayalım...

Şule:
ok maykıl.

Derya:
12:30 da yaklaşmış olunuz ltf.

Banu:
aagghhh, 12:30 zor, ama valla gelcem

Derya:
ayy pardon... 13:00 demek istediydim yani

Banu:
ama fakak bana böyle şeyleri önceden söylemeniz lazım, o zaman çok güzel organize olur, istediğiniz her saatte her yerde olabilirim...

Derya:
20 dakka yetmiyo mu canım?? bi tarife hazırlayın bari, neleri kaç dakka önce diye..
ayrıcana havanın güzel olduğunu bugün gördüm.
biz sizin gibi ekinoksları felan takip edip kaç gün pür zifir karanlıkta işten çıkacaz diye önceki yazdan hesap yapmıyos.

Banu:
Ama ööle deme D, bunlar önemli şeyler, bunları şimdiden bilmezsek nice olur halimiz???

Derya:
bilince nooluyo sanki? sanki nedırlınd'da yaşıyoz.. töbeee..

Banu:
İşte normal insanla obsesiv kompalsiv disordırlı insanın farkı bu

Derya:
haa.. mazeretiniz var yani.. düzeltin canım kendinizi. duruma uyum sağlama yeteneği kazanın acicik.. yani esnek ve akışkan olmak, hayatla uyum içinde akmak bir diğer deyişle.

Banu:
o da var, yok zannetme, benim derdim yeni durumu kabullenene kadar (yani bu öğlen özelinde konuşmuyorum tabi ki, genel olarak), kabullendiğim anda sanırsın ki bunun için doğmuşum,

Derya:
peekkii o zaman şöyle yapsak uyar mı: haftada 1 öğleninizi bize ayırsanız… bu günü siz tayin edebilirsiniz. biz uyarız.

Banu:
Olur. Şaane olur. Mesela her çarşamba olabilir, hani ortada olursa kendimi güvende hissedecem, deermişim...

Derya:
demeyin sakın. sizi reddetmek üzereyim.

Şule:
aman tanrım, alt tarafı yemekten sonra bahçede oturacaz yaw! korktum sizden.

Derya:
beni sağda solda birilerine sizden "şu sarışın kadından uzak durun. o hasta" diye bahsederken yakalarsanız şaşırmayın. mazeretim var.

Banu:
hadi len!

Sonuç: Tabi ki kararlaştırılan yerde ve saatte ben hazırdım ve 5 dakka bunları bekledim.

04 Kasım 2013

İşten ayrılan bir arkadaşımızın nişanlandığı haberini aldık, bir de resimler yollamış…

Feyzan:
Kızlar,
Keremim ördeğim nişanlanmış
Bugün kendisini tebrik ettim.

Banu:
Kerem’ciğim, Feyzan’dan haberini aldık, nekkadan güzel bişi olmuş ööle. Allahcım tamamına erdirsin.

Kızımız da pek güzelmiş.

Sen kilo mu aldın? (keh!)

Seni ve nişanlını öpüyor ve mutluluklar diliyorum. Dur ya, nişanlını öpmeyim, o ne o ööle hemen vıcık vıcık, hiç gelemem. Sadece tebriklerimi ilet.

Bi de onu beğendiğimi söyleyebilirsin.

Banu
Not: O pembe çerçeveli resimler olmamış.

Kerem:
Çok teşekkürler Banu hanım, darısı sizin başınıza, yani Ege’nin. Sahi, o n’aptı üniversiteyi?

Banu:
Bilkent İktisat’a girdi (%50 burslu). Bu bursu yazıyorum (ya da konuşurken mutlaka söylüyorum), yani demek istiyorum ki benim oğlum çok da salak diil, az salak, hatta Hacettepe’ye de girebiliyoken Bilkent’i seçmesine izin verdiğimiz için biz daha salaaz. Ama çok mutlu, keyfi yerinde, ona “olm, okulun bütün olanaklarından faydalan, okulu 3-10 kuruşa getirecez” dedim ama artık bilemiyorum.

İşte böle.

04 Kasım 2013

Aslan:
Günaydın İyi Yazar,

Gülsev kardeş, sahaya davetim sonucu bilgisayarın başına oturmuş, giriş kısmını baştan sona okumuş ve diğer sayfalara göz gezdirmiştir. Yaklaşık 20 dakikalık bir okumadan sonra olanlar aşağıdaki gibi cereyan etmiştir.
-     Sen de görüşlerini mavi ile yazar mısın? Fikir olur yazarımıza.
-     Ben bir şey yazmayacağım.
-     Ama kız bekliyor bunu, senin görüşün önemli. Başka bir gözle bakılmış olacak eserine.
-     Sen çok çizmişsin ama.
-     Boşver beni. İstersen sen, böyle çok iyi olmuş, sakın değiştirme ya da çok az değiştir tarzında bir not yazabilirsin.
-     Onu da yazmak istemiyorum. Yazar olan sizsiniz.
-     Okuyucu görüşü önemli ama. Böyle iyi okunur, yok şöyle daha iyi olur, şunu al, bunu koy türü yardımlar yazarları sevindirir.
-     Ne diyeyim ki ben, daha Ekin banyo yapacak.
-     E ne diyeyim kendisine, okuyamadı zamanı azdı, okudu tamam dedi. Ya da ne istersen.
-     Kitap gibi mi yayınlanacak eser?
-     (soru anlaşılamamıştır) Tabii ki, değişik bir bakış açısıyla ama bir kitap sonuçta. Ne diyorsun görüş olarak?
-     Yazmış işte sonuçta. Bu güzel bir şey. Ev alacaklarmış.
-     Bak Gülsev anneciğim, net bir şey demezsen, akıllı kızdır, hisseder bunu.
-     Senin yüzünden mi birçok bölümü çıkarmış? (artık ne anlattı isen)
-     Aslında eser böyle daha güçlü oldu, sadece asiller kalmışız eserde.
…..
Bekliyorum. (sessizlik, içeri gidiş, benim bridge programına geçişim, bugünkü bu mail)

Banu:
Valla aynen dediğin gibi, beğenmemiş ama bunu söylemek istemeyen ince bi ruh hissettim ben. Aslında önsözü genellikle beğeniyor okuyanlar, sonrasını yadırgıyorlar. Yani mesela ablam da “bunu bi hikayeye çevir” dedi, millet böyle dedikçe bi de kodlayıp yayınlayasım geliyor. Adını da Benigma koyacağım. Tarz olarak aykırı geliyor, bunu anlıyorum, ama neden geleneksel çizgiye çekilmeye uğraşılınıyorum? Allayım, beni kim anlayacak?

“Senin yüzünden mi birçok bölümü çıkarmış?” olur mu hiç, kimin yüzünden çıkardığımı biliyorsun, ben Gülsev’e mutfakta iki arada biraz karışık anlattım herhalde.

06 Kasım 2013

Banu:
Arkadaşlar, ben artık Çarşamba öğlenleri Şule ve Derya ile yemek yiyeceğim. Öyle bi karar aldık. Bugün başlıyoruz. Yani ben öğlen yokum. Yarın görüşürüz.

Kerim:
NE TESADÜF BU GÜN ÖĞLEN BEN DE YOKUM, FEKAT HABER VERMEDE SENİN KADAR DÜŞÜNCELİ (EN ERKEN ZAMANDA HABER VERME İNCELİĞİNDE) OLAMADIM. AFİYETLER OLSUN, YARIN GÖRÜŞÜRÜZ.

Aslan:
Bu mesajda Melih neden yok? Her ayrılık üzücüdür. Aklıma bunlar geldi şimdilik.

Banu:
Yani bir gün öğlen yanımıza gelmeye niyetlenip “aaa, ama bugün Çarşamba, Banu yoktur, yarın gideyim” demek üzere bu bilgiyi depolama, ihtiyaç anında hatırlama ihtimali var diyorsun???

Aslan:
Yok yok, ben çok zorda değilsem elbette geleceğim. Aklıma gelenleri yazdım sadece.

Banu:
Benimkisi de “Melih neden yok”a cevaptı zati, yoksa senin gelme ihtimalin gelmeme ihtimalinden hep daha yüksek olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder