3 Ağustos 2016 Çarşamba

Tiskiniyoruz Ondan, Üniversite Sınavı, Öğlen, Princess Diary, Sınav Sonuçları, Başkan

01 Mart 2013

İş yerinde …mmm… pek takdir etmediğimiz (ya da tiskindiğimiz de diyebiliriz) ancak bir bahtsızlık sonucu aynı odada bulunduğumuz biri, telefonuna Viber yüklemişti ve hemen ardından haz etmediği bir takım kişilerin de bu programa sahip olduğunu fark edip (viber
kullanmadım, bilmiyorum ama bi anda bi sürü insana bilgi gidiyor galiba, ya da öyle bir şey işte) derhal geri silmişti, bu kişilerin kendisini izlemesini istemiyormuş. Biz “ona gıcık olanlar” aramızda yazıştık…

Derya:
vaay bee.. bunu da takip edecek hatunlar var demek.. biz mi anormaliz?

Banu:
Ben de olayı sindirmeye çalışıyorum. Belki de erkeklerdir

Derya:
evet bence de daha mantıklı.

Ayrıca az önce 1 yıl içinde evlenmeyi düşündüğünü ilan etti Büyük Patrona!!

Banu:
Ay bi de üreyecek yani???

Derya:
Hem de bence derhal! Bu dünya için, evet, son derece endişe verici.. ama dünyada daha ne insan kılıklı yaratıkların ürediğini düşünürsek çok da takmayın kafaya. bir gün her şey çok güzel olacak inanın bana. Ya da inanmayın size kalmış..

Banu:
Belki de üreyemez (kadın takılmış...)

24 Mart 2013

ÜNİVERSİTE SINAVI VELİLERE NE YAPAR

Sınav ertesi gün. O akşam Ege 9 buçukta “uykum geldi” diyerek yattı. Bir saat sonra falan Deniz, sonra da ben yattım, 11 buçuk gibi. Sonraki 2 saat boyunca Deniz 8 kere tuvalete kalktı ve her yatağa girip yerleşmesi 10 dk kadar sürdüğü ve devamında da 22 saniyede bir döndüğü için benim de uykumun içine etti. Bu arada sınava girecek şahısın kıçında pireler uçuşuyordu. Neyse Deniz sonunda bütün aileye yetecek stresini de alarak salona gitti, ondan sonra uyuyabildim.

Sabah kalktık, kahvaltımızı ettik. 2 gün önce akşam, Ege sakin sakin internette dolanırken ve ben de sakin sakin televizyon seyrederken ve Deniz’in de sakin sakin bizle oturduğunu zannederken birden Ege’ye dönüp, omuzundan tutup biraz da sarsarak telaşlı bir sesle “Ege, stresli değilsin di mi oğlum” diyerek hem Ege’yi hem beni dumur etme potansiyelini bu sabah da göstermemesini Deniz’in başarı hanesine not ettikten sonra yola çıktık. Trafik çok sakindi, çok rahat gittik.

Sınav yerimiz Hacettepe Beytepe Kampüsü. Sınava gireceği binanın yakınındaki bi kafeteryaya oturduk, biraz zaman öldürdük. 9’da çocukları binaya almaya başladılar. Ege’ye “anne öpücüğü istiyor musun?” dedim, “yok” dedi, “senin öpücüğün uğursuz geliyor, SBS’ye girerken öptün de n’oldu?”. Sanki deli gibi çalışmıştı da ben öpünce beyni durdu, töbe töbe. Bütün öğrenciler içeri girdikten sonra tabi veliler oradan hemen ayrılamadılar, hafiften dolanıyoruz, son anda bi aksilik olur, çıkar mıkar diye sınavın başlamasını bekliyoruz. En son kapıları kapattılar ve oradaki görevli avaz avaz “burada bekleyip durmayın, gidin kampüsü falan gezin” dedi. Herkes “e adam doğru söylüyor” diyerek dağıldı.

Biz önce birer çay içtik, sonra da, hadi dolanalım, dedik. Deniz, Hacettepe kampüsüne daha önce sadece Ege’nin sınav yerine bakmak için 10 gün önce geldiği halde,  her zamanki gibi “şurdan gidersek bilmem nerenin arkasına çıkarız, burdan döneceğiz, e kafeterya şu tarafta ya” vb. nasıl yaptığını anlamadığım bi şekilde gayet güzel yönünü bularak beni dolaştırdı. Hatta ufka doğru bakarak “ooo, Aydoğanların dağ evinin olduğu tepelerde bayağı kar var” diyerek beni iyice sinir etti. Ben de bu garip yeteneğiyle ilgili duygularımı “ay sen sahiden çok gıcık bi adamsın” diyerek dile getirdim.

Yolun bir yerinde, arabalar girmesin diye asfalta konan kapanlar Deniz’i kaptı, ben gayet güzel yüksek bir adım atarak üstünden geçerken, Deniz her zamanki gibi normal adımlarının yeteceğini düşündüğü için veya o anda Ege’ye “stres yapma” demeyi unuttuğu aklına geldiği için olsa gerek tökezleyip yanımdan uçarak geçti ama düşmemeyi başardı. Sonra gene kafeteryaya gittik, çayımızı içip tekrar dışarı sigara içmeye çıktık ama hava soğuk, öyle hareketsiz durulmuyor, tekrar dolaşmaya başladık, Deniz “dur sana girdiği amfiyi göstereyim”, dedi. Binanın yan tarafına dolandık, 2. katın köşesini göstererek “işte burada” dedi, sonra da “ben oğluma pozitif enerji yollayacam” diye tutturdu, pencerenin altında durdu, ıslak gözlerini yukarı çevirdi, ellerini kavuşturdu, yani bi kemancımız eksik. Ben kolundan çekiştiriyorum “la olm, yürü, rezil olacaz” diye, o hiç oralı değil “bak senin yüzünden sınavı kötü geçecek” dedi. “Yav bırak allasen, senin gönderdiğin pozitif enerjiden n’olacak, sen göndersen göndersen çocuğa gerilim gönderirsin, şimdi kasılıp kalacak orada, stres basacak, aha babam yakınlarda galiba, diyecek, dikkati dağılacak, rahat bırak çocuğu”. Sonunda söylene söylene ayrıldı oradan.

Neyse, dolaşa dolaşa yurt bölgesine geldik, orada çarşımsı bi yer bi de kafeler falan var ama çukur bir yer, zaten Hacettepe kampüsü genel olarak pek inişli çıkışlı, adeta San Fransisko sokakları. İndik oraya, şöyle bir dolaştık, geri gidecez. Bi baktım, yani tam eşek şeettiren yokuşu gibi, ama birden gözüme yürüyen merdivenler ilişti, resmen açık alana yürüyen merdiven koymuşlar, hem de arka arkaya 2 tane ama ikisini de gerçek yüksekliğinde dümdüz görüyorsun, yani 5. basamak benim göz hizamdaydı, dikliğini hesap edin. Ben mutluluktan kelebekler gibi uçuşarak yürüyen merdivenlere gittim ve … ve tabi ki onlar meğer yürümeyen merdivenmiş, çalışmıyorlardı, bi de bu meretin basamak yüksekliği de normalden fazladır ya, biz 100 basamağı (250 de olabilir) yürüyerek çıktık mı? Daha önce “ben 2 senelik bütün yürüyüş ve spor etkinliğimi tamamladım” demiştim, bu merdivenleri çıkınca 2 sene daha ekledim.

Döndük dolaştık, gene bizim binaya doğru gelirken babam Deniz’i aradı, nasılsınız, n’apıyorsunuz, diye, Deniz de “bekliyoruz, dolaşıyoruz, şimdi tam da Ege’nin sınava girdiği binaya doğru gidiyoruz, annem dua ediyorsa telefon üzerinden benim aracılığımla aktarabilir dualarını, hemen gider Ege’ye, çok yakınız” falan gibi zevzeklik yapıyordu, annem de “dualar her yoldan gider” diyerek Deniz’i madara etti. Telefonu kapattıktan sonra “ulan azarı da işittik, anneni arayıp ‘ben ne dediğimi bilmiyorum, gerginim galiba, kusura bakmayın’ desem mi?” dedi, “yok yav, o anlamıştır espiri yaptığını” dedim.

Tam sınavın bitmesine yakın ablamla Begüm sürpriz yaparak geldiler. Ablam niye 3 saat orada eziyet çektiğimizi sordu, “oğlana destek olmak için siz de dışarıda mı eziyet çekiyorsunuz?” dedi. Yani niye eve gitmemişiz, sonra Ege’yi almaya geri gelmemişiz falan. E çünkü Ege’ye “olur da çıkışta buluşamazsak arabanın yanına git” dedik (cep telefonları ile giremiyorlar ya sınava), şimdi arabayı oradan çıkarırsak bi da mümkün değil aynı yere park edemeyiz, falan. Ablam “ben de Ege’ye destek olmak için sabahtan beri çişimi tutuyorum, gerekirse yapacam altıma” dedi. Bu çiş olayı ailemizde ablamın iz bıraktığı bi meseledir çünkü kendisi üniversite sınavında gözetmenler tuvaletet gitmesine izin vermeyince “çok sıkıştım” diyerek sınavdan yarım saat önce çıkmıştır. Babam (yoksa halam mıydı? İkisi de olabilir ama annem katiyen olamaz) ise “salaydın” demiş idi. Ondan beridir her sınav vakasında sınava girecek çocuklara “çişin gelirse sal gitsin” demek bir aile geleneği oldu. Tabi o zaman yarım saat önce de çıksa Siyasal Uluslararası İlişkiler’e girebilmişti, şimdi böyle bir durumu düşünemiyorum.

Sınav çıkışı, Deniz kapı ağzında kelebek filesi gibi Ege'yi avladığından hemen buluştuk, sorun olmadı. Ablamla Begüm de yanımızda olduğundan ortam gayet keyifliydi. O anda Deniz ne düşünüyordu bilemem ama ben iskenderi düşünüyordum çünkü karnım acıkmıştı. Bir de bu hengamede buradan nasıl çıkacaz diye düşünüyordum. Arka taraftan Bilkent'le bi bağlantı yolu varmış, Deniz tabi ki o yolu da biliyordu ve cup diye Bilkent'teki iskendercide bulduk kendimizi.

Ablamlar zaten kitap fuarına gidiyormuş, çok tokmuşlar, bizle yemeğe gelmediler. Biz gidip güzelce iskenderimizi yedik, sakinlemiş, rahatlamış, üstümüzden yük kalkmış bir şekilde evimize geldik. Ege hemen üstünü değişip dışarı çıktı. Deniz de koltukta uyuklamaya başladı. Sonra birden sıçrayarak uyandı “ay dalmışım, rüya bile gördüm” dedi, ben de “Amma sıçradın. Ne o? Rüyanda sınav kağıdı Ege’yi mi ısırıyodu?” dedim.

Bu arada, Ege’nin sınavı çok iyi geçmemiş, iyi geçmiş. Ege de bir "kendini bilme abidesi" olduğundan, şu durumda 180 ile 500 arasında bi not bekliyoruz.

Neyse, ilk badireyi atlattık, şimdi önümüzdeki maçlara bakacağız.

28 Mart 2013

Öğlen Güneş'le yiyeceğim, bir gün önce de Gülfem'le yemiştim.

Banu:
Ben öğlen Güneş ile yiyeceğim.
Yarın görüşürüz.

Aslan:
Güneş ve Gulfem Hanimla beraber yesene, kendini bizden daha az mahrum etmis olursun, ya da Güneş Hanimla aksam yemegi yiyin.

Banu:
Ajdaanım, gerginsiniz bugün??? Tamam canım, kızma, bir dahaki sefere öyle yaparım. Aslında yapamam çünkü Gülfem ayrı kategori Güneş ayrı kategori. Ama böyle arka arkaya gelmemesine dikkat ederim. Hem sen benim için sevinsene, böylelikle yemek yemiş olacağım.

Sizden mahrum olma konusunda ise kesinlikle haklısın.

29 Mart 2013

Banu:
Ben dün Princess Diary'yi izledim (gene), orada Julie Andrews'a bayılıyorum, biri buna "efendim geç kalacaksınız" diyor, kadının cevabı: Kraliçeler geç kalmaz, diğerleri erken gelir.

Mükemmel değil mi yaa?

Aslan:
Haklısın. Bizim grubumuza dahil olabilir gördüm kendisini.

02 Nisan 2013

Ege’nin sınav sonuç kağıdını yolladım.

Banu:
Ege YGS 6’yı kullanacak. Herkes “çok iyi” diyor, valla anlamadım, okulda hocaları falan tebrik etmiş ama...

Barış:
Hayırlısı....

Banu:
Eee? Onur ne yaptı?

Barış:
40000. falan.

Banu:
Hangisi? YGS 5 mi 6 mı?

Barış:
Bilmiyorum. Bize sadece bu kadar bilgi verdi.

Banu:
Barış’cığım, n’oolur üzülme yaaa, valla billa herşey mükemmel olacak...

Barış:
Heeeee.... De mı?

Banu:
Tabi. Zaten başka nasıl olabilir ki?

02 Nisan 2013

Banu:
Ben senin azına murnuna mıçmakla ilgili temennilerde bulunurkene Başkan yan taraftaymış. Annemannemannem...

Güneş:
sahi mi ya??????????  :(
sonuç???  bana kötü davranmayacak mışsın???  :)

Banu:
Sorma lan, bi de baarınıyodum yani, düzgün efendiden de küfretmiyodum...
düzgün efendiden nasıl küfredilirse…

Güneş:
:)

Banu:
sırıtıp durma

Güneş:
ama çok komik...
duymuşmudur sahi????

Banu:
Derya "duymuş olabilir de olmayabilir de" dedi, zaten beni uyaran da o oldu gözlerini patlatarak...

Güneş:
hay allah yahu...... duysa kesin tepki verirdi emin ol...
nerede oturuyormuş?

Banu:
aman n'apıyım, azarlarsa da haklı yani, yapacak bişi yok. Cenk'in yanında ayol, hemen paravanın arkası, kucağımda sayılır yani.

Güneş:
hala komiklik yapabiliyorsun ya...  :)
duymamıştır..
duysa hemen oracıkta birşey söylerdi

Banu:
kızm boşver, olan oldu zaten, ne üzülüyosun... ama... SEN DE Bİ DAA BAARTMA BENİ...

Güneş:
ya tamam ya.... :'(

Banu:
TAMAM LAN ŞIMARMA, HADİ İŞİNİN BAŞINA DÖN BAKİM...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder