01 Mart 2013
İş yerinde …mmm… pek takdir etmediğimiz (ya da
tiskindiğimiz de diyebiliriz) ancak bir bahtsızlık sonucu aynı odada
bulunduğumuz biri, telefonuna Viber yüklemişti ve hemen ardından haz etmediği
bir takım kişilerin de bu programa sahip olduğunu fark edip (viber
kullanmadım, bilmiyorum ama bi anda bi sürü insana bilgi gidiyor galiba, ya da öyle bir şey işte) derhal geri silmişti, bu kişilerin kendisini izlemesini istemiyormuş. Biz “ona gıcık olanlar” aramızda yazıştık…
kullanmadım, bilmiyorum ama bi anda bi sürü insana bilgi gidiyor galiba, ya da öyle bir şey işte) derhal geri silmişti, bu kişilerin kendisini izlemesini istemiyormuş. Biz “ona gıcık olanlar” aramızda yazıştık…
Derya:
vaay bee.. bunu da
takip edecek hatunlar var demek.. biz mi anormaliz?
Banu:
Ben de olayı sindirmeye
çalışıyorum. Belki de erkeklerdir
Derya:
evet bence de daha
mantıklı.
Ayrıca az önce 1 yıl
içinde evlenmeyi düşündüğünü ilan etti Büyük Patrona!!
Banu:
Ay bi de üreyecek
yani???
Derya:
Hem de bence derhal! Bu
dünya için, evet, son derece endişe verici.. ama dünyada daha ne insan kılıklı
yaratıkların ürediğini düşünürsek çok da takmayın kafaya. bir gün her şey çok
güzel olacak inanın bana. Ya da inanmayın size kalmış..
Banu:
Belki de üreyemez
(kadın takılmış...)
24
Mart 2013
ÜNİVERSİTE SINAVI
VELİLERE NE YAPAR
Sınav ertesi gün. O
akşam Ege 9 buçukta “uykum geldi” diyerek yattı. Bir saat sonra falan Deniz,
sonra da ben yattım, 11 buçuk gibi. Sonraki 2 saat boyunca Deniz 8 kere
tuvalete kalktı ve her yatağa girip yerleşmesi 10 dk kadar sürdüğü ve devamında
da 22 saniyede bir döndüğü için benim de uykumun içine etti. Bu arada sınava
girecek şahısın kıçında pireler uçuşuyordu. Neyse Deniz sonunda bütün aileye
yetecek stresini de alarak salona gitti, ondan sonra uyuyabildim.
Sabah kalktık,
kahvaltımızı ettik. 2 gün önce akşam, Ege sakin sakin internette dolanırken ve
ben de sakin sakin televizyon seyrederken ve Deniz’in de sakin sakin bizle
oturduğunu zannederken birden Ege’ye dönüp, omuzundan tutup biraz da sarsarak
telaşlı bir sesle “Ege, stresli değilsin di mi oğlum” diyerek hem Ege’yi hem
beni dumur etme potansiyelini bu sabah da göstermemesini Deniz’in başarı
hanesine not ettikten sonra yola çıktık. Trafik çok sakindi, çok rahat gittik.
Sınav yerimiz Hacettepe
Beytepe Kampüsü. Sınava gireceği binanın yakınındaki bi kafeteryaya oturduk,
biraz zaman öldürdük. 9’da çocukları binaya almaya başladılar. Ege’ye “anne
öpücüğü istiyor musun?” dedim, “yok” dedi, “senin öpücüğün uğursuz geliyor,
SBS’ye girerken öptün de n’oldu?”. Sanki deli gibi çalışmıştı da ben öpünce
beyni durdu, töbe töbe. Bütün öğrenciler içeri girdikten sonra tabi veliler
oradan hemen ayrılamadılar, hafiften dolanıyoruz, son anda bi aksilik olur,
çıkar mıkar diye sınavın başlamasını bekliyoruz. En son kapıları kapattılar ve
oradaki görevli avaz avaz “burada bekleyip durmayın, gidin kampüsü falan gezin”
dedi. Herkes “e adam doğru söylüyor” diyerek dağıldı.
Biz önce birer çay
içtik, sonra da, hadi dolanalım, dedik. Deniz, Hacettepe kampüsüne daha önce
sadece Ege’nin sınav yerine bakmak için 10 gün önce geldiği halde, her zamanki gibi “şurdan gidersek bilmem
nerenin arkasına çıkarız, burdan döneceğiz, e kafeterya şu tarafta ya” vb.
nasıl yaptığını anlamadığım bi şekilde gayet güzel yönünü bularak beni dolaştırdı.
Hatta ufka doğru bakarak “ooo, Aydoğanların dağ evinin olduğu tepelerde bayağı
kar var” diyerek beni iyice sinir etti. Ben de bu garip yeteneğiyle ilgili
duygularımı “ay sen sahiden çok gıcık bi adamsın” diyerek dile getirdim.
Yolun bir yerinde,
arabalar girmesin diye asfalta konan kapanlar Deniz’i kaptı, ben gayet güzel
yüksek bir adım atarak üstünden geçerken, Deniz her zamanki gibi normal
adımlarının yeteceğini düşündüğü için veya o anda Ege’ye “stres yapma” demeyi
unuttuğu aklına geldiği için olsa gerek tökezleyip yanımdan uçarak geçti ama düşmemeyi
başardı. Sonra gene kafeteryaya gittik, çayımızı içip tekrar dışarı sigara
içmeye çıktık ama hava soğuk, öyle hareketsiz durulmuyor, tekrar dolaşmaya
başladık, Deniz “dur sana girdiği amfiyi göstereyim”, dedi. Binanın yan
tarafına dolandık, 2. katın köşesini göstererek “işte burada” dedi, sonra da
“ben oğluma pozitif enerji yollayacam” diye tutturdu, pencerenin altında durdu,
ıslak gözlerini yukarı çevirdi, ellerini kavuşturdu, yani bi kemancımız eksik.
Ben kolundan çekiştiriyorum “la olm, yürü, rezil olacaz” diye, o hiç oralı
değil “bak senin yüzünden sınavı kötü geçecek” dedi. “Yav bırak allasen, senin
gönderdiğin pozitif enerjiden n’olacak, sen göndersen göndersen çocuğa gerilim
gönderirsin, şimdi kasılıp kalacak orada, stres basacak, aha babam yakınlarda
galiba, diyecek, dikkati dağılacak, rahat bırak çocuğu”. Sonunda söylene
söylene ayrıldı oradan.
Neyse, dolaşa dolaşa
yurt bölgesine geldik, orada çarşımsı bi yer bi de kafeler falan var ama çukur
bir yer, zaten Hacettepe kampüsü genel olarak pek inişli çıkışlı, adeta San
Fransisko sokakları. İndik oraya, şöyle bir dolaştık, geri gidecez. Bi baktım,
yani tam eşek şeettiren yokuşu gibi, ama birden gözüme yürüyen merdivenler
ilişti, resmen açık alana yürüyen merdiven koymuşlar, hem de arka arkaya 2 tane
ama ikisini de gerçek yüksekliğinde dümdüz görüyorsun, yani 5. basamak benim
göz hizamdaydı, dikliğini hesap edin. Ben mutluluktan kelebekler gibi uçuşarak
yürüyen merdivenlere gittim ve … ve tabi ki onlar meğer yürümeyen merdivenmiş,
çalışmıyorlardı, bi de bu meretin basamak yüksekliği de normalden fazladır ya,
biz 100 basamağı (250 de olabilir) yürüyerek çıktık mı? Daha önce “ben 2
senelik bütün yürüyüş ve spor etkinliğimi tamamladım” demiştim, bu merdivenleri
çıkınca 2 sene daha ekledim.
Döndük dolaştık, gene
bizim binaya doğru gelirken babam Deniz’i aradı, nasılsınız, n’apıyorsunuz,
diye, Deniz de “bekliyoruz, dolaşıyoruz, şimdi tam da Ege’nin sınava girdiği
binaya doğru gidiyoruz, annem dua ediyorsa telefon üzerinden benim aracılığımla
aktarabilir dualarını, hemen gider Ege’ye, çok yakınız” falan gibi zevzeklik
yapıyordu, annem de “dualar her yoldan gider” diyerek Deniz’i madara etti.
Telefonu kapattıktan sonra “ulan azarı da işittik, anneni arayıp ‘ben ne
dediğimi bilmiyorum, gerginim galiba, kusura bakmayın’ desem mi?” dedi, “yok
yav, o anlamıştır espiri yaptığını” dedim.
Tam sınavın bitmesine
yakın ablamla Begüm sürpriz yaparak geldiler. Ablam niye 3 saat orada eziyet
çektiğimizi sordu, “oğlana destek olmak için siz de dışarıda mı eziyet
çekiyorsunuz?” dedi. Yani niye eve gitmemişiz, sonra Ege’yi almaya geri
gelmemişiz falan. E çünkü Ege’ye “olur da çıkışta buluşamazsak arabanın yanına
git” dedik (cep telefonları ile giremiyorlar ya sınava), şimdi arabayı oradan
çıkarırsak bi da mümkün değil aynı yere park edemeyiz, falan. Ablam “ben de
Ege’ye destek olmak için sabahtan beri çişimi tutuyorum, gerekirse yapacam
altıma” dedi. Bu çiş olayı ailemizde ablamın iz bıraktığı bi meseledir çünkü
kendisi üniversite sınavında gözetmenler tuvaletet gitmesine izin vermeyince
“çok sıkıştım” diyerek sınavdan yarım saat önce çıkmıştır. Babam (yoksa halam
mıydı? İkisi de olabilir ama annem katiyen olamaz) ise “salaydın” demiş idi.
Ondan beridir her sınav vakasında sınava girecek çocuklara “çişin gelirse sal
gitsin” demek bir aile geleneği oldu. Tabi o zaman yarım saat önce de çıksa
Siyasal Uluslararası İlişkiler’e girebilmişti, şimdi böyle bir durumu
düşünemiyorum.
Sınav çıkışı, Deniz
kapı ağzında kelebek filesi gibi Ege'yi avladığından hemen buluştuk, sorun
olmadı. Ablamla Begüm de yanımızda olduğundan ortam gayet keyifliydi. O anda Deniz
ne düşünüyordu bilemem ama ben iskenderi düşünüyordum çünkü karnım acıkmıştı.
Bir de bu hengamede buradan nasıl çıkacaz diye düşünüyordum. Arka taraftan
Bilkent'le bi bağlantı yolu varmış, Deniz tabi ki o yolu da biliyordu ve cup
diye Bilkent'teki iskendercide bulduk kendimizi.
Ablamlar zaten kitap
fuarına gidiyormuş, çok tokmuşlar, bizle yemeğe gelmediler. Biz gidip güzelce
iskenderimizi yedik, sakinlemiş, rahatlamış, üstümüzden yük kalkmış bir şekilde
evimize geldik. Ege hemen üstünü değişip dışarı çıktı. Deniz de koltukta
uyuklamaya başladı. Sonra birden sıçrayarak uyandı “ay dalmışım, rüya bile
gördüm” dedi, ben de “Amma sıçradın. Ne o? Rüyanda sınav kağıdı Ege’yi mi ısırıyodu?”
dedim.
Bu arada, Ege’nin
sınavı çok iyi geçmemiş, iyi geçmiş. Ege de bir "kendini bilme
abidesi" olduğundan, şu durumda 180 ile 500 arasında bi not bekliyoruz.
Neyse, ilk badireyi
atlattık, şimdi önümüzdeki maçlara bakacağız.
28 Mart 2013
Öğlen Güneş'le yiyeceğim, bir gün önce de Gülfem'le yemiştim.
Banu:
Ben öğlen Güneş ile
yiyeceğim.
Yarın görüşürüz.
Aslan:
Güneş ve Gulfem Hanimla
beraber yesene, kendini bizden daha az mahrum etmis olursun, ya da Güneş
Hanimla aksam yemegi yiyin.
Banu:
Ajdaanım, gerginsiniz
bugün??? Tamam canım, kızma, bir dahaki sefere öyle yaparım. Aslında yapamam
çünkü Gülfem ayrı kategori Güneş ayrı kategori. Ama böyle arka arkaya
gelmemesine dikkat ederim. Hem sen benim için sevinsene, böylelikle yemek yemiş
olacağım.
Sizden mahrum olma
konusunda ise kesinlikle haklısın.
29 Mart 2013
Banu:
Ben dün Princess
Diary'yi izledim (gene), orada Julie Andrews'a bayılıyorum, biri buna
"efendim geç kalacaksınız" diyor, kadının cevabı: Kraliçeler geç
kalmaz, diğerleri erken gelir.
Mükemmel değil mi yaa?
Aslan:
Haklısın. Bizim grubumuza
dahil olabilir gördüm kendisini.
02 Nisan 2013
Ege’nin sınav sonuç kağıdını yolladım.
Banu:
Ege YGS 6’yı
kullanacak. Herkes “çok iyi” diyor, valla anlamadım, okulda hocaları falan
tebrik etmiş ama...
Barış:
Hayırlısı....
Banu:
Eee? Onur ne yaptı?
Barış:
40000. falan.
Banu:
Hangisi? YGS 5 mi 6 mı?
Barış:
Bilmiyorum. Bize sadece
bu kadar bilgi verdi.
Banu:
Barış’cığım, n’oolur
üzülme yaaa, valla billa herşey mükemmel olacak...
Barış:
Heeeee.... De mı?
Banu:
Tabi. Zaten başka nasıl
olabilir ki?
02 Nisan 2013
Banu:
Ben senin azına murnuna
mıçmakla ilgili temennilerde bulunurkene Başkan yan taraftaymış.
Annemannemannem...
Güneş:
sahi mi
ya?????????? :(
sonuç??? bana
kötü davranmayacak mışsın??? :)
Banu:
Sorma lan, bi de
baarınıyodum yani, düzgün efendiden de küfretmiyodum...
düzgün efendiden nasıl
küfredilirse…
Güneş:
:)
Banu:
sırıtıp durma
Güneş:
ama çok komik...
duymuşmudur sahi????
Banu:
Derya "duymuş
olabilir de olmayabilir de" dedi, zaten beni uyaran da o oldu
gözlerini patlatarak...
Güneş:
hay allah yahu......
duysa kesin tepki verirdi emin ol...
nerede oturuyormuş?
Banu:
aman n'apıyım,
azarlarsa da haklı yani, yapacak bişi yok. Cenk'in yanında ayol, hemen
paravanın arkası, kucağımda sayılır yani.
Güneş:
hala komiklik yapabiliyorsun
ya... :)
duymamıştır..
duysa hemen oracıkta
birşey söylerdi
Banu:
kızm boşver, olan oldu
zaten, ne üzülüyosun... ama... SEN DE Bİ DAA BAARTMA BENİ...
Güneş:
ya tamam ya.... :'(
Banu:
TAMAM LAN ŞIMARMA, HADİ
İŞİNİN BAŞINA DÖN BAKİM...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder