11 Ekim 2011
Banu:
Nasıl
oldun?
Aslan:
Banu:
Ateşin
falan çıktı yani. Hay allah, sen de hastalandın mı tam oluyosun yani, cüssene
de bakan bişi zanneder...
Aslan:
Dediğin
doğru da olsa, böyle küt diye yüze vurulur mu?
Banu:
Belki
silkelenip kendine gelirsin ve bi daha havanın soğukluğuna rüzgar, yağmur, sel
gibi olayların eşlik ettiği zaman dilimlerinde dağevinin dışında değil içinde,
sobanın yanıbaşında çayını yudumlayarak kitap okumanın veya dostlarla sohbet
etmenin veya laptop’ını lap’inin top’ına alıp VOB çalışmanın dayanılmaz
hafifliğini tercih edersin diye söylüyorum. Senin bütün hastalıkların böyle
günlerden sonra geliyor farkındaysan, bundan bi ders çıkar artık. Ya da ben
sana söyleyeyim; Rüzgardan etkileniyorsun, üşümeye gelemiyorsun, ıslanmak ise,
aman aman. Bak ben benim hastalık sebeplerimi biliyorum, bi şeye çok üzülürsem
veya çok yorulursam vücut direncim düşüyor ve hemen o an ortalıkta ne virüs,
mikrop varsa alıyorum ama bunun dışında terlemekmiş, üşümekmiş, ıslanmakmış,
cereyanda kalmakmış, klimaymış, hiç biri bana bir şey yapmıyor. Bir de tabi
mavi gözlü bi mikrop taşıyıcım var, ondan da bulaşıyor.
Hadi
sen biraz dinlen şimdi.
Aslan:
Haklısın
fakat Melih, Serap, merdiven, armut, sevim bel, el, altın kalp, Gülsev, yağmura
karışan gözyaşım…
Banu:
Sen
de haklısın ama çok sevdiğim bir özlü söz vardır: Hiç bir iyilik cezasız
kalmaz... ama öte yandan bu lafa dayanıp da yaşanmaz, ne de olsa insan insana
muhtaç. Ben de bi çırpıda birbirini götüren 2 cümle yazdım, e n’oldu şimdi,
elde var sıfır???
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder