12 Temmuz 2016 Salı

Çok Geç, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

26 Eylül 2011

Banu:
Ben öğlen Güneş’le yiyeceğim. Yarın görüşürüz.

Aslan:
Çok geç.


Banu:
Neye geciktim?

Aslan:
Ruhen hazırlanmamız için. Eksikliğin çok şey ifade ediyor.

01 Ekim 2011

Banu: (Ömer’in tavsiye ettiği bir filmi izledim, ona kritik yapıyorum)

“Bizim Büyük Çaresizliğimiz”i izledim. Beğendim. Filmi izledikten sonra bir süre normal hareket edemedim, bi ağırlık geldi üstüme, tepki sürem 7,5 saniyeyi buldu. Ama beğendim.

Filmlere fon müziği veya doğal sesleri falan koymamanın sebebi üzerine kafa patlattım. Sonunda doğru-yanlış bir sonuca ulaştım. Fikrim şudur: Nasıl ki epik tiyatroda kostüm, dekor, vb. şeylere önem verilmez, hatta reddedilir ve her şey, dikkati dağıtmadan, anlatılanın en naif haliyle algılanabilmesi üzerine kuruludur, bu filmlerde de buna benzer kaygılarla, seni olayların dışında tutarak, algını açık tutmanı ve değerlendirme yapabilmeni sağlamak için müzik falan koymadığı gibi, gerekenden fazla 1 kelime bile kullanılmıyor. Hiçbir beklentiye giremiyorsun, sadece izliyorsun, sanki bişiler olacakken olmuyo, el freni çekik gitmeye çalışan araba gibi, bir türlü ivmelenemiyosun, normalde hayıflanırsın, ama o kadar sindire sindire veriyor ki durumu, kabulleniyorsun. Yav kardeşim, bu kadar düşüneceksem niye film izleyeyim, iner Kızılay’da 2 tur atarım, 12 sayfa yazıya malzeme çıkar zaten. Fonda beni yönlendiren bir müzik yoksa, beklenmedik olayların beklenmedik olduğunu iyice anlamamız için yükselmiyorsa o müzik, veya birden başlamıyorsa, hüzünlü durumlarda yavaşlayıp beni de depresif yapmıyorsa, neşeli durumlarda Hababam Sınıfı müziği veya Broadway müzikali kılıklı bir şey çalmıyorsa, vb. ne anladım ben o filmden.

Ayrıca onca emeğin karşılığı bi oyuncak mıydı yani? N’olurdu 1’er kere vereydi çocuklara, allaalla yaaa…(salakmışım)

Bu arada Ankara’nın nüfusu 3 kişi değil, neredeyse 5 milyona yaklaştı. Kızılay hiç bi zaman o kadar boş olmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder