26 Eylül 2011
Banu:
Ben
öğlen Güneş’le yiyeceğim. Yarın görüşürüz.
Aslan:
Banu:
Neye
geciktim?
Aslan:
Ruhen
hazırlanmamız için. Eksikliğin çok şey ifade ediyor.
01 Ekim 2011
Banu: (Ömer’in tavsiye ettiği bir filmi izledim, ona
kritik yapıyorum)
“Bizim
Büyük Çaresizliğimiz”i izledim. Beğendim. Filmi izledikten sonra bir süre
normal hareket edemedim, bi ağırlık geldi üstüme, tepki sürem 7,5 saniyeyi
buldu. Ama beğendim.
Filmlere
fon müziği veya doğal sesleri falan koymamanın sebebi üzerine kafa patlattım.
Sonunda doğru-yanlış bir sonuca ulaştım. Fikrim şudur: Nasıl ki epik tiyatroda
kostüm, dekor, vb. şeylere önem verilmez, hatta reddedilir ve her şey, dikkati
dağıtmadan, anlatılanın en naif haliyle algılanabilmesi üzerine kuruludur, bu
filmlerde de buna benzer kaygılarla, seni olayların dışında tutarak, algını
açık tutmanı ve değerlendirme yapabilmeni sağlamak için müzik falan koymadığı
gibi, gerekenden fazla 1 kelime bile kullanılmıyor. Hiçbir beklentiye
giremiyorsun, sadece izliyorsun, sanki bişiler olacakken olmuyo, el freni çekik
gitmeye çalışan araba gibi, bir türlü ivmelenemiyosun, normalde hayıflanırsın,
ama o kadar sindire sindire veriyor ki durumu, kabulleniyorsun. Yav kardeşim,
bu kadar düşüneceksem niye film izleyeyim, iner Kızılay’da 2 tur atarım, 12
sayfa yazıya malzeme çıkar zaten. Fonda beni yönlendiren bir müzik yoksa,
beklenmedik olayların beklenmedik olduğunu iyice anlamamız için yükselmiyorsa o
müzik, veya birden başlamıyorsa, hüzünlü durumlarda yavaşlayıp beni de depresif
yapmıyorsa, neşeli durumlarda Hababam Sınıfı müziği veya Broadway müzikali
kılıklı bir şey çalmıyorsa, vb. ne anladım ben o filmden.
Ayrıca
onca emeğin karşılığı bi oyuncak mıydı yani? N’olurdu 1’er kere vereydi
çocuklara, allaalla yaaa…(salakmışım)
Bu
arada Ankara’nın nüfusu 3 kişi değil, neredeyse 5 milyona yaklaştı. Kızılay hiç
bi zaman o kadar boş olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder